Gündem

Erdoğan ve Davutoğlu'ndan madenci ailelerine: Keşke söyleseydiniz, keşke haber verseydiniz...

Maden faciasının yaşandığı Ermenek'e giden devlet ailelere böyle seslendi

30 Ekim 2014 11:51

Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, maden faciasının yaşandığı Ermenek’e giden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın madenci ailelerine  “Keşke daha önce bir mektup yazsanız ya da bir şekilde bize bunu bildirseydiniz gereğini yapardık” ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Ben de bu toprakların insanıyım, Ulaştırma Bakanı Lütfü Elvan sizin evladınız. Onu bilgilendirseydiniz biz takibini yapardık” dediğini aktardı.

Abdülkadir Selvi’nin “Zaman uzadıkça umutlar azalıyor” başlığıyla yayımlanan (30 Ekim 2014) yazısı şöyle:

 

Zaman uzadıkça umutlar azalıyor

 

13 Mayıs'ta Soma'da maden ocağının kapısındaydık. Günlerce içeriden hayırlı bir haberin gelmesini bekledik. Olmadı. Gelmedi hayırlı haber, 301 madenci kardeşimizi gözyaşlarımızla toprağa verdik.

Dün bu kez Ermenek'te yine maden ocağının başındaydık. Acılı ailelerin içindeydik. Soma'da yangının söndürülmesini ve işçilerimize ulaşılmasını beklemiştik günlerce. Ermenek'te de ocağa dolan suyun boşaltılmasını işçilerimize ulaşılmasını bekliyoruz.

Madende ihmal dizboyu… Hayır hayır bu bir ihmal değil cinayet. Soma'da vardiya değişimi madenin içinde yapıldığı için facianın boyutları çok büyük olmuştu. Ermenek'te de işçilerin öğle yemeği için dışarıya çıkmalarına izin verilmediği için yemek saatinde dışarda olmaları gerektiği bir sırada evlerinden getirdikleri kumanyalarını madenin içinde yerken yaşandı bu facia.

Bekleme! Hem de ne bekleme acıyla gözyaşıyla umutla. Acının tarifi yok buralarda. Evlat acısı, kardeş acısı eş acısı.

Maden ocağı... Cumhurbaşkanı ve Başbakan inceleme yaptıktan sonra muhabirimiz İlhan Toprak'la birlikte maden ocağının girişine geliyoruz. Su baskınına gerek yok zaten, insan buradan zor çıkar. Önce 45 derecelik bir açıyla inilip sonra 28 derecelik açıyla devam edilen dar bir tünel. Dilim varmıyor ama ölüm yolu sanki. Demir rayların yanında tahta merdivenden iniliyor. Göz mesafesinde bir toz bulutu ve çamur gözüküyor. Sonrası içeriye suyu boşaltması için salınan hortumlar, borular ve ekiplerin telaşlı çalışmaları. Ocağın yanında maden işçileri bekliyor. Kafalarında baretleri yıllardır girip çıktıkları ocaktan şimdi arkadaşlarının kurtarılmasını bekliyorlar. Avurtları çökmüş, sakalı uzamış bir maden işçisine soruyorum 'Kurtulma şansları ne diye' Sadece sigarasından derin bir nefes çekip umutsuz gözlerle bakıyor yüzüme. Başka bir şey sormuyorum. Çünkü ben cevabımı aldım.

Ocağın tam karşısında Kızılay aileler için çadır kurmuş, insan yüzlerine bakmaya geçmiş olsun demeye çekiniyor. Ağlamaktan göz pınarları kurumuş madeni iyi bilen bir mühendis ailelerin tam oturduğu yerin hizasını tarif ediyor. Muhtemelen madencilerimiz bu hizada diyor. Onlar toprağın altında. Üstünde ise acılı aileleri umutla gözyaşıyla kurtarılmalarını bekliyor. Burası dağların tepelerin arasında yüksekçe bir yerde tam bir kuytu köşede bir maden ocağı. Etrafında daha önce açılmış işletilmiş madeni alınmış ama kapatılmamış ocaklar var. Zaten faciada oradan kaynaklanıyor. Hemen yan tarafta 11 yıl önce kapatılan ama yanlış anlamayın sadece kömürü alınıp boş bırakılan ocağa dolan sular büyük bir basınçla dolmuş madene.

Sağ olarak kurtulan bir işçi anlattı. Anlatırken de madenin girişine donuk gözlerle bakıyordu. İçeri giriyorduk, bir fırtına oldu, toz kalktı arkadaşlar bize kaçın dedi. Siz kaçtık sonra dönüp baktım ki onlar yok. Onlar işte bu madenin altında' dercesine yine döndü o ölüm yolunu andıran ocağın girişine bakmaya başladı.

Ben madene ulaştığımda Başbakan Ahmet Davutoğlu basın toplantısını tamamlamış, tekrar ailelerin yanına gidiyordu. Basın toplantısından önce de madende inceleme yapmış, ailelerle görüşmüştü ama belli ki aklı orada kalmıştı. 'Geçmiş olsun' dedikten sonra ailelerle görüşmesini izlemek üzere acılı insanların arasına koştum.

Acılı bir anne Başbakana sarıldı, 'Bu ocağın içine girsen, bu kuzuları kurtarsan' diye ağlamaya başladı. Eşi madende olan genç bir kadın ise 'Biz avucumuzla çıkarırdık bu toprağı' diye ağlamaya başladı. Bakmayın benim genç dediğime iki günde çökmüş yaşlanmıştı da adeta.

'Bacım benim bacım' diye yatıştırmaya acılarına ortak olmaya çalıştı Başbakan. Hamile bir madenci eşi '3 aylık maaşları içeride. 1 ay daha çalışırsak içerdekileri de verecekler diye girmişti madene' diye anlattı içinde bulundukları durumu.

Başbakan sabır sabır dedi ama ekledi; 'Hele şu insanlarımızı bir kurtaralım bunların hepsinin hesabını soracağız.'

Bu hesap sorulmalı. Bu hesap ertelenmeden sorulmalı. Bir saat bile içeride geçiremeyeceğiniz dar ve dik bir tünelden toprağın yüzlerce metre altına iniyor bu insanlar aldıkları bin lira para onu da 3 aydır alamamışlar. Torba yasa ile maaşları arttırılınca işveren bu kez yemek ve servis ücretlerini kaldırmış. Madenci çaresiz. Evde hazırlatmış kumanyasını kendi aralarında kiralamışlar aracı çocuklarının rızkını kazanmak için inmişler yüzlerce metre yerin altına. Sanki yüzyıl önce Çin'deki ya da Almanya'daki madenlerin andırıyor. Modern yöntemleri bir kenara bırakın, ilkel bir şekilde kömür çıkarıyor bu insanlar toprağın altından. Bunların yüzünde kömür karası işverenin alnında ise bu ayıbın lekesi duruyor. Acılı aileler Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a anlattılar sıkıntılarını. Cumhurbaşkanı 'Keşke daha önce bir mektup yazsanız ya da bir şekilde bize bunu bildirseydiniz gereğini yapardık' dedi. Başbakan Davutoğlu ise 'Ben de bu toprakların insanıyım, Ulaştırma Bakanı Lütfü Elvan sizin evladınız. Onu bilgilendirseydiniz biz takibini yapardık' dedi.

Cumhurbaşkanı geldi, Başbakan geldi madeni incelediler acılı ailelerle konuştular, hesabının sorulacağı sözünü verdiler. Bunlar güzeldi. Bir ara Başbakan'ın eşi Sare Hanım'ı gördüm acılı ailelerle uzun süre konuştu. Sonra Emine Hanım geldi. İki anne anaların acılarını paylaştı. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanları ile devlet madende ve acılı ailelerin yanındaydı. Akşam oldu karanlık çöktü soğuk çıktı ama ailelerin yüreği kor kor, alev alev yanmaya devam ediyordu. Gece madende hava soğuktu ama ailelerin yüreği hiç soğumadı.

Zaman uzadıkça umutlar azaldı.

İlgili Haberler