Gündem

Ahmet Davutoğlu: Berkin de, Burak da evladımız

Ahmet Davutoğlu, yaşamalarını yitiren Berkin Elvan ve Burak Can Karamanoğlu'yla ilgili 'Berkin de Burak da evladımızdır. Allah rahmet eylesin, ailelerine sabır versin' açıklamasında bulundu

15 Mart 2014 13:33

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Okmeydanında gaz kapsülüyle vurulduktan 9 ay sonra yaşam mücadelesini kaybeden Berkin ve Berkin'in cenaze töreninden sonra yine Okmeydanında silah ile başından vurularak hayatını kaybeden Burak Can için " Ölüm nereden gelirse gelsin kötüdür. Berkin de Burak da evladımızdır. Allah rahmet eylesin, ailelerine sabır versin." dedi. 
 
"Berkin iç meselemizdir" sözlerine de açıklık getiren Ahmet Davutoğlu: Bu cinayetler bizim içeride halletmemiz gereken meseleler. Ama bunu dışarıda başkalarıyla konuşmayız diye bir şey yok. Bakın mesela bu konu Avrupa Konseyi’nde açılmış olsa, biri orada sorsa tartışırız, çünkü orası yeridir, orada bütün insan hakları konuları konuşulur. Ben bu konunun BM ile konuşacağımız bir şey olmadığını söylemek istiyorum. Bir konu, İngiltere, Almanya, Fransa’da yaşanan olaylar için ne kadar BM’de konu haline gelirse Türkiye için de o kadar gelebilir. Dolayısıyla Suriye, Ukrayna böyledir; Türkiye’deki durum öyle değil.
 
Murat Yetkin, Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmeyi "Davutoğlu: İnsan hakları ülkerin iç işi değildir" başlığıyla köşesine taşıdı. Yetkin'in Radikal'de yer alan yazısı şöyle:
 
Berkin’in öldüğü gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu New York’taydı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Türkiye’nin yeniden Güvenlik Kurulu üyeliğini konuşmak için oradaydı.

Gazeteciler sormuştu, "Genel Sekreter konuyu açtı mı" diye. Davutoğlu da “Söz konusu değil” demişti; “Bu, Türkiye içinde bir olaydır. Kendi içimizde konuşacağımız bir meseledir” demişti. Bunları 13 Mart günkü Radikal’de yazdım.
İnsan haklarının, özellikle de çocuk haklarının ülkelerin iç işi sayılmayacağını yazdım.

Biz Mısır’da Adeviye’deki gösteride vurulan 17 yaşındaki Esma’ya ağlıyorsak, 14 yaşında vurulup dokuz ay can çekişip 15 yaşında ölen Berkin’e de ağlamalıydık. Başbakan Tayyip Erdoğan, hâlâ Berkin’e rahmet dahi dilememiştir.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Erdoğan için "Üzüldüğünü tahmin ediyorum" demiş, ama tahminini doğrulayan bir gelişme bugüne dek olmamıştır.

Doğrusu Davutoğlu, BM binası önünde o açıklamayı yapmadan önce Berkin'e rahmet dilemiş, ailesine taziyede bulunmuştur; Sezar’ın hakkı Sezar’a…

Zaten dün sabah yazıyla ilgili aradığında o sitemle başladı. “Gerçi, insan sevgimden, çocuk sevgimden söz etmişsiniz ama” dedi, “Keşke öncesindeki taziyemden de söz etseydiniz.”
Sonra aramızda şu konuşma geçti:

Yazıda sizin Berkin’in ölümünün iç meselemiz olduğu, yurtdışında konuşmayacağınız ifadesi üzerinde yoğunlaştım. Anadolu Ajansı’nda yayımlandı sözleriniz, öyle değil miydi?

Ben, "Berkin’in ölümü dışarıda konuşulmaz" demedim. Orada söylemek istediğim bunun Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'yle konuşacağımız bir konu olmadığıdır. Nitekim öyle bir şey sormadı, ben mi açsaydım, "Bizde şöyle bir şey oldu, ne diyorsunuz" diye? Sormaz ama sorsaydı da konuyla ilgilendiğimizi, yerinin orası olmadığını söylerdim. Gazeteci arkadaşın sorusu da BM Genel Sekreteri açtı mı diye geldi. Ama ondan önce zaten üzüntü, rahmet, taziye mesajım da var. Sadece o soruya cevabımı alınca benim olaya nasıl baktığım tam yansımamış.

"Kendi içimizde konuşacağımız mesele" demişsiniz. Suriye’deki, Ukrayna’daki yöneticiler bunu dediği zaman isyan ediyoruz. Oysa bildiğim kadarıyla siz insan haklarının ülkelerin iç işi olmadığına inanıyorsunuz, değil mi?

Evet, .bu cinayetler bizim içeride halletmemiz gereken meseleler. Ama bunu dışarıda başkalarıyla konuşmayız diye bir şey yok. Bakın mesela bu konu Avrupa Konseyi’nde açılmış olsa, biri orada sorsa tartışırız, çünkü orası yeridir, orada bütün insan hakları konuları konuşulur. Ben bu konunun BM ile konuşacağımız bir şey olmadığını söylemek istiyorum. Bir konu, İngiltere, Almanya, Fransa’da yaşanan olaylar için ne kadar BM’de konu haline gelirse Türkiye için de o kadar gelebilir. Dolayısıyla Suriye, Ukrayna böyledir; Türkiye’deki durum öyle değil

Yoksa tabii insan hakları ülkelerin iç işleri değil. Siz de yazmışsınız, beni tanıyorsunuz, Çocuk Hakları Protokolü'ne, Kadına Karşı Şiddet Protokolü'ne, öncelikli sıra vererek ben imza attım. İnsan hakları konusunda duyarlı olmadığım gibi bir izlenim doğsun istemem. Şunu söylüyorum: Türkiye’de demokratik mekanizmalar işliyor; o yüzden bu bizim kendi içimizde çözmemiz gereken mesele diyorum

Zaten talepler katillerin bulunması yönünde, sadece Berkin Elvan değil, mesela Burak Can Karamanoğlu için de. Ölümler karşısında hükümetin eşit karşı duruş sergilemesi gerekmez mi?

Berkin’den sonra Burak diye bir gencimiz daha öldü. Biri bir gösteri sırasında başına gelen kapsülle, diğeri yine bir gösteri sırasında ama kasten atılan bir mermiyle; biliyorsunuz DHKP-C örgütü de üstlendi. Mesela Mısır’da Esma’nın durumu, sırf siyasi lider konumundaki babasını cezalandırmak, canını yakmak için sniper (keskin nişancı) ateşiyle öldürülmedir. Durumlar farklı ama ölüm nereden gelirse gelsin kötüdür. Berkin de Burak da evladımızdır. Allah rahmet eylesin, ailelerine sabır versin.

Davutoğlu’nun vurgulamaya çalıştığı, siyasette vicdan unsurudur. Vicdanlı siyaset her yerde aynıdır; iktidarda da muhalefette de Amerika’da, Rusya’da, Mısır’da da Türkiye’de de. Vicdansız siyaset de öyle…

 

İlgili Haberler