Bulgaristan’ın deniz turizmi açısından en turistik yeri Burgaz ve civarı. Yaklaşık 70.000 Türk’ün yaşadığı Burgaz deniz kıyısında kurulmuş bir sahil kenti. Edirne’ye 167, Dereköy sınır kapısına ise sadece 93 kilometre uzaklıktaki kıyıları Bulgaristan’ın deniz turizminde en iddialı bölgelerini barındırıyor. Nesabar, Pomorie ve Sozopol bölgedeki çok önemli üç turistik merkez.
Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki diğer sahil kentleri gibi uzun ve ince kumlu geniş sahillere sahip olan Burgaz, deniz tarafından oluşturulan, ancak zamanla kum barları tarafından denizle ilişkisi kesilen üç göl tarafından kuşatılmış. Bu göller Burgaz gölü olarak da bilinen Vava Gölü, Atanaskovsko Gölü ve Mandrenska Gölü. Yani Burgaz’ın önü de arkası da su aslında.
Burgaz, bölgede ilk çağlardan beri yerleşimin olduğuna dair kanıtlar da barındırıyor. Burgaz 1367 yılına kadar Doğu Roma İmparatorluğunun egemenliğinde kalmış. Bu tarihte Osmanlılar tarafından ele geçirilmiş. Osmanlı 1877-1878 yıllarındaki Osmanlı–Rus savaşı sonrasına kadar, yani 500 yıldan fazla bu bölgeyi yönetmiş. Burgaz, Berlin’de 1878 yılında yapılan anlaşmayla kısa bir süre için yapay olarak oluşturulan Doğu Rumeli Eyaletine bağlı kaldıktan sonra 1885 yılında Bulgaristan prensliği tarafından ilhak edildi. Burgaz 1908 yılında da bağımsızlığını ilan eden Bulgaristan sınırları içinde kaldı.
Gece hayatı Burgaz merkezinin vazgeçilmez bir parçası. Bratya Miladonivi şehir merkezine yakın bir eğlence merkezi. Otellerin kapladığı lazur ise yaz aylarında gece hayatıyla ünlü. Atanaskovsko gölü civarında bulunan Zornitsa sahile de çok yakın. Yine Atanaskovsko Gölü'ne çok yakın olan Izgrev de turistler için ilgi çeken bir cazibe merkezi.
Tüm bu turistik bölgeler içinde en cazip olan yer kuşkusuz ki Nesabar. Burgaz’a 30 kilometre uzakta, küçük kayalık bir yarımada üzerinde yer alan Nesebar, Avrupa’nın en eski yerleşim merkezlerinden biri olarak da biliniyor. Ortaçağ mimarisi örneklerini Nesebar’da görmek mümkün. Bu özelliğiyle arkeolojik olarak da önemli bir tatil merkezi. Nesabar 1956 yılında arkeolojik ve mimari olarak önemli bir yer olarak kabul edilmiş. Şehirdeki kültürel anıtlar Unesco 1983 yılında tescil edilmiş. Nesabar’ın sahili olan Sunny beach Bulgaristan’ın en çok bilinen tatil bölgesi. Toplam uzunluğu 4 kilometre olan plaj yaz aylarında çok kalabalık oluyor.
Nesabar’ı uzaktan ilk gördüğümde aklıma hemen Amasra geldi. Mimari olarak olmasa da coğrafik olarak birbirlerine çok benziyorlar. İkisi de Batı Karadeniz’de ve ikisi de bir ada üzerinde kurulmuş, Nesebar’ı ana karaya bağlayan yol belli ki doldurulmuş. Yaklaşık 300 metrelik yapay bir yol var arada. Eski Amasra’yı anakaraya oldukça görkemli eski bir köprü bağlıyor. Restore edilmiş de olsa eski havasından bir şey kaybetmemiş. Rüzgârlı bir havada eski Amasra’ya ıslanmadan girmek köprünün yüksekliğine rağmen pek mümkün olmuyor.
İki adanın tarihi de epey eskiye gidiyor. Nesebar’da 13. Yüzyıldan 19 yüzyıla kadar birçok kilise ve kale kalıntısı bulunuyor. Kuruluş öyküsü M.Ö. 600 yılına kadar iniyor. Amasra’nın kuruluşu ise M.Ö. 12. yüzyıl civarı. Yani Amasra Nesebar’a göre çok daha eski ama Amasra’da tarihi binaları yeni binaların arasında kaybolmuşken, Nesebar’da neredeyse yeni bina yok gibi. İkisi arasındaki en büyük fark da bu. Bu nedenle, Nesabar Unesco’nun kültür mirası listesinde yer alıyor, Amasra ise sadece yerel olarak avunuyor. Sadece binalar değil taşlarla kaplı sokakları bile özenle korunmuş butik bir kasaba Nesebar.
Mimari olarak ise Nesebar Amasra’dan çok Safranbol’yu andırıyor. Eski kentin içindeki ahşap evlerin büyük bir çoğunluğu Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyor.
Her sokakta bulunan galerilerde resimler veya geleneksel el işçiliği ürünleri sergileniyor. Genç Bulgar sanatçılarının elinden çıkmış inanılmaz güzel tabloları çok ucuza satılıyor. Bu butik kasabayı gezerken sağda solda Nesebar resimleri yapan sanatçılara rastlamak en olağan görüntüler arasında. Resim dışında takı ve danteller de Nesabar’ın geleneksel ürünleri.
Nesebar’da dondurma yemek isteyenlere bir uyarım olacak. Nedeni de dondurmayı tartarak vermeleri. Kornetlerini bizim kornetlerin yanında taş gibi kalıyor. Benim dondurmam tam olarak 370 gram geldi. Yaklaşık yarım saat dondurma yedim. Önceden uyarayım, kornet bir türlü bitmiyor.
Otantik görüntüsü, temiz ve oldukça uygun kafeleri, restoranları, güler yüzlü garsonları ve esnafı ile Nesebar, Unesco kültür mirası içinde yer almayı fazlasıyla hak ediyor. Üstelik yeşil pasaportu olanlar için hafta sonu gidilecek kadar da yakın. Sınır sadece 123 kilometre uzakta olan Nesebar, keyifli bir hafta sonu geçirmek isteyenler için ideal bir seyahat noktası.