22 Eylül 2012

Bir kanyon, Bir adam…….

Elini ilk sıktığımda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. O gün Arapkir yaylalarında çamurla, yağmurla boğuşmuştuk.

Elini ilk sıktığımda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. O gün Arapkir yaylalarında çamurla, yağmurla boğuşmuştuk. Ekiptekilerden farkı davranıyordu. Doğada her şey olağandı ve her problemin bir çözümü vardı onun için. Yürürken ayaküstü anlattıkları bile doğaya  bakış açısını gösteriyordu.  Kaya arası kanyonunu geçmek için Arapkir’e geldiğimde Belediye Başkanı Haluk Cömertoğluna  “Rehber olarak Mustafa beyi istiyorum” dedim. Aradı hemen.  Barbunya sulayacakmış. Haluk bey “Kaya arası kanyonunu geçeceksiniz, yarın sabah 07:30 da gel “ dedi ve telefonu kapattı. Gülerek “Yarın sabah burada olur, kanyona dayanamaz dedi”. Gerçekten de başkanın dediği oldu. Sabah erkeden buluşup kahvaltı yaptık ve saat 09:00 gibi yola çıktık. Altından Kozluk çayının aktığı Meydan köprüsünden,  Kozluk çayına paralel  devam eden toprak yola girdik ve kısa bir süre sonra “ Garipler meyhanesine” vardık. Bir mağaranın önüne beton atılarak düzenli bir hale getirilmiş bu meyhanenin  diğerlerinden önemli bir farkı var. İçki içilmiyor.  Kaya arasına gidenlerin uğrak noktası.  Balık yiyip çay içiyorlar.   Yol burada Kozluk çayı tarafından kesiliyor. Daha adım atmadan suya giriyoruz. Dizimize kadar ıslandıktan sonra karşıya geçiyoruz. Bizden biraz ileride birkaç kişi balık avlamak için kanyona giriyorlar.  Çayın alüvyon düzlüğünde yürüyoruz epey. Mustafa beyden bu tarlaların çoğunun sahipleri tarafından artık ekilmediğini duyuyor, üzülüyorum. Yola çıktıktan yaklaşık yarım saat sonra Mustafa bey ve arkadaşlarını, n balık avlarken geceleri konaklamak için yaptıkları çardağa varıyoruz. Burada 5 kişi var. Epey de bir balık tutmuşlar. “ Çok değil mi bu balıklar” diyorum. “ Yok canım akşama kadar yeriz bunları, bu derede balık bitmez diyorlar” . Ben böyle çoook dereler gördüm. Bırakın balığı artık yaşayan organizma bile kalmadı neredeyse. Oysa kaya arası henüz bakir. Şimdiden tedbir alırlarsa çocukları ve torunları da balık tutar burada. Mustafa beye ne yapacağımızı  soruyorlar. Kanyonu geçeceğimizi duyunca içlerinden biri beni işaret ederek “ Kalmasın kanyonda, sonra geri de dönemezsiniz” diyor. Mustafa bey “ kalmaz kalmaz siz kendinize bakın” diye söyleniyor. 

\

Biz sohbet ederken köze attıkları birer balığı hızla yiyerek yolumuza  devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra kayalıklar başlıyor. Mustafa bey keklik gibi sekiyor kayalarda. Kaya geçişlerini yaparken gözleri sürekli benim üzerimde. Kısa bir süre sonra benden emin oluyor ve sadece geçitleri göstermeye başlıyor. Küçük bir riskli bölgeyi avcıların yaptığı küçük ağaç köprülere basarak geçiyoruz. Kayaların sol yamacı daha iyi. Yaklaşık 20 dakikalık sol yamaç maceramız sağa yamaçtan devam edecek ama bunun için yine avcıların yaptığı bir asma köprüyü geçek zorunda kalacağız. Köprü de çok eğreti görünüyor. Doğada oldum olası insan eli değmiş bu tür yapılardan uzak durmaya çalışırım. Mustafa bey hızla geçiyor köprüyü. Çare yok o geçtiğine göre ben de geçeceğim. Köprü sallanıyor ama çelik halatlarla yapılmış sağlam bir yapı. Aşağısı 10 metre civarında. Köprünün en azından ben üstündeyken yıkılma riski yok. Üzerinde yürürken bunu hissediyorum. Karşıya varınca son etabı tırmanıyorum. Bu geçişleri epey tekrarlayacağız anlaşılan. Sağdaki kaya bloğunun üzerinde yaklaşık 20 dakika kadar küçük geçişler yaparak ilerliyoruz. Aşağıdaki balıkçı sayısı kanyon sertleşince azalmaya başladı. Bizim tarafta sadece zıpkınla avlanmaya çalışan iki kişi var. Sağdaki kaya bloklarının eğimi birden 55- 60 derece oluyor. Önce çok kaygan olduğu için sabuni dedikleri yeri geçiyoruz sonra da Güneysalı’nı.  Özellikle kış geçişlerinde kayganlık arttığı için çekiçlerle kayada basmak yapmışlar. Kimi yerlerde  de demir murçların arasına çelik halat gererek sorunsuz geçilmesini sağlamışlar. Ben çelik halatlara veya murçlara  hiç dokunmadım. Güzel güzel giderken etap aniden bitti. Önümüzde küçük de olsa bir uçurum var. “ Ne yapıyoruz” dedim. Gülerek "Buradan ineceğiz" dedi ve  sırtın kayaya vererek inmeye başladı. Bir taraftan da bana   basamak ve tutamakları gösterdi.  Tek başıma olsam asla inmeyeceğim bir yeri  o geçtiyse ben de geçerim mantığıyla geçtim. Eğim neredeyse  90 derece ama sadece buradan geçenlerin bildiği inanılmaz güzel tutamak ve basamaklar var. Bunları geçerek kısa sürede zor olan kayalık zemini bitiriyoruz. Mustafa bey bir taraftan rehberlik yaparken diğer taraftan da kanyonu tanıtıyor bana. Kısa bir süre sonra Mustafa Beyin yol boyunca öve öve bitiremediği çeşmenin başına geliyoruz. Su gerçekten de çok güzel. Etrafıma bakınca bunu nedenini anlıyorum. Kanyon tamamen kireçtaşından oluşuyor ama bu kesimde kireçtaşının altında bulunan metamorfik kayaçlar,  faylarla yukarı çıkmışlar. Bu kayaçlar kireçtaşına oranla mineralce çok zengin. Bu suyun bu kadar lezzetli olmasının nedeni de bu kayaçlar

Suyla kaplı bir vadide olmamıza rağmen susuz kalmıştık. Kaya geçişleri ise bizi epey yormuştu. Dinlendiğimiz süre içinde adam başı iki litreye yakın su içtik ve düştük yine  yollara. Kanyonun vahşiliği biraz azalmış olsa da yer yer riskli kaya etapları da geçtik. Yukarı doğru çıktıkça artık bizden başka kimse kalmadı kanyonda. Aşağımızdan akan kozluk çayındaki sarı sazanların sayısı da iyice arttı. Büyük sürüler halinde dolaşıyorlar burada. Mustafa beyin adıma attığımız her noktada bir anısı var diyebilirim. Bu anılar  kanyon geçişini  çok keyifli  bir hale getirdi. Derken kayaçlar bitti ve yer yer yamaç molozları, yer yer de sıkı çalılarla dolu çok sıkıcı ve can yakıcı bir etabı geçtik. Kısa bir süre sonra da durduk.

\

- Burası Bezeslan  dediğimiz yer. Sen bir ateşi  yak ban de balık tutayım.

- Olta var mı ? 

- Oltaya gerek yok. Sen ateşi yak gerisine karışma. dedi ve ellerine çorap geçirerek dereye daldı. Ateş henüz iyice  büyümeden kısa süre içinde elleriyle 3 adet balık yakaladı, temizledi, içlerine kaya tuzu serperek közün içine attı. Ben daha ne olduğunu anlamadan balıklar pişmiş ve yenmeye hazır hale gelmişti . Hayatımın en leziz balığını yedikten sonra tekrar yola koyulduk. Akşam olmadan kanyonun  aracın beklediği diğer çıkışına varmalıydık. İlerledikçe yürümek daha kolay hale geldi. Bu kez de karşımıza geçen kışın ağır koşullarına dayanamayarak kırılan ağaçlar engel olmaya başladı. Bazen altlarından, bazen de üstlerinden geçerek ilerledik. Bir noktadan sonra artık suya girme zamanı geldi. Suya ilk girdiğimi yerden karşıya geçtiğimde, yaban keçisi izlerinin arasında bir de ayı izi dikkatimi çekti. Çok ayı izi gördüm ama bu kadar büyük bir ize ilk kez rastlıyordum. Vadinin yeniden düzleşmeye başladığı noktada bir su samuru sesi duyduk ama çok uğraşmamamıza rağmen bir türlü göremedik.  Vadinin sonundaki havuzlar bölgesine vardığımızda suyumuz yine bitmişti. Dere kanarındaki kayalıklardan çıkan bu doğal havuzlardan suyumuzu doldurduktan sonra patikayı takip ederek kısa sürede yola, bizi bekleyen aracın yanına  ulaştık .

\

Doğa keşiflerim sırasında bir çok insanla tanıştım ama doğayla bu kadar içi içe olan doğayı bu kadar özümsemiş  bir insanla hiç karşılaşmadım. Kaya arası kanyonu inanılmaz güzel bir kanyon. Bu kanyonu benim için bu kadar özel kılan  ise,  neredeyse Türk  Dersu Uzala diyebileceğim bir insanla birlikte geçmem oldu. Arapkir her gittiğimde beni şaşırtmaya devam ediyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Su için yürüyoruz

Amerika’da 2014 yılında yapılan bir çalışmada dünyadaki tatlı su miktarının tüm suların sadece yüzde 2.5’u olduğunu söylüyor

Arapkir yaylalarında bir gün

Hava bir kapıyor bir açıyor. Kapadığında bardaktan değil kovadan boşalırcasına yağıyor yağmur

Bulgaristan'daki Amasra: Nesebar

Bulgaristan’ın deniz turizmi açısından en turistik yeri Burgaz ve civarı