Baharın ilk günlerinde Kemerburgaz’da tek başına bir leylek gördüm. Havalar epey soğuktu. Başka dabir leylek yoktu ortalıkta. Ben de yolunu kaybetmiş meczup bir leylek sandım. Meğer bana bir mesajmış. Normal olarak da epey seyahat ederim ama bu leyleği havada gördükten sonra iflah olmadımdesem yeridir. Son iki aydır dolaşıp duruyorum. Önce Erzurum’a, gözbebeğim Narman vadisinde sahaçalışmasına gittim. Ardından Malatya ve Arapkir’da saha çalışması ve en son Erzurum’da önce coğrafya, ardından da Aşık Summani sempozyumu arka arkaya geldi. Döndüğüm haftanın sonunda AtlasDergisi- Doğadan çay hasadı için Ayder yaylasındaydım. Bu satırları da Bulgaristan’dan yazıyorum. Biribu leyleği bularak büyüyü bozsun, evime gidemez oldum. İkizlerden yediğim fırçanın ise haddi hesabıyok.
Bu kadar seyahat olunca doğal olarak yazılarım da biraz aksadı. Ama artık aksamayacak. Dizüstübilgisayar denen canavardan kurtularak bir tablet PC aldım. Kullanmasını öğrenmek (Tablette oyunoynamaktan değil, gerçek kullanımdan söz ediyorum ) bir ay kadar sürdü. Artık ofisim, bilgisayarım,kitabım, ajandam, internetim, fotoğraflarım, vide çekimlerim ve makalelerim bir tablet PC oldu.Reklam olmasın diye adını vermeyeceğim ama şu çoook meşhur, herkesin elinde dolaşan, çoğunluklada oyun oynanan tablet değil. Şu anda bir kongredeyim ve elimde bir not defteri gibi dolaştığımtabletten başka bir şey yok. Bu yazıyı da tablet’ten yazıyorum.
Uluslar arası bir kongre için Varna’nın küçük bir sahil kasabası olan Albena’dayım. Albena, Karadeniz kıyısında kilometrelerce sahile sahip gözde bir tatil kasabası. Bulgarlar dışında daha çok almanlar tercihediyor. Sahil incecik kumlarla kaplı ve Karadeniz bizdekinden çok farklı. Hemen derinleşmiyor. Dalgada çok fazla olmuyor. Bu nedenle boğulma vakası hiç yok gibi.
Albena ve yakın komşusu Altınkum bir zamanlar Bulgaristan Komünist Partisi üyelerinin ve deailelerinin tatil yaptığı yerler. Şimdi dünyanın her tarafından turist ağırlıyor. Albena’da dikkatimi çeken ilk şey insanların birbirini rahatsız etmemeleri ve birbirlerinden rahatsız olmamaları. Bu durumgenelde tüm Avrupa kentlerinde olan ve ne yazık ki bizde hiç olmayan bir durum. Hani bize yakınlar ya,belki onlarda da vardır diye düşünüyor insan ama yok işte. Tek bir Allahın kulu bir köşede durupbirilerine bakmıyor, argo deyimle kesmiyor. Ayrıca polis de yok. En azından ortalıkta yok. En küçük birolayda hemen ortaya çıkıyorlar. Genelde ihtiyaç da olmuyor zaten. Herkes kendi halinde.
Albena sanki çocuklar için ayrılmış bir butik tatil yeri. Ortalık çocuk kaynıyor. Öyle ki akşamları insanların dolaştığı çarşısında en çok oyuncakçı dükkanları dikkat çekiyor. Kucaklarda, pusetlerde, caddelerde,… Çocuklar burada her yerde.
Her kafeterya’da ve lokantada canlı müzik var ama hiç de bizdeki gibi değil. Öncelikle şarkı söyleyenlerin sesi çok güzel. Tümü nitelikli müzik yapıyor. Hiç biri avazı çıktığı kadar bağırmıyor. En önemlisi öyle bir ses sistemi ayarlanmış ki, bir kafeterya’nın müziği ötekini asla rahatsız etmiyor. Sokağa ise insanların dinlerken keyif alacağı bir şekilde taşıyor. Yani yemek yerken, masadakilerle sohbet deedebiliyor insan.
Hoşuma giden başka bir özellik de restoranların girişinde ücretlerin yazılı olması. Orada ne yazıyorsaonu ödüyor insanlar. Hesaba binbir takla attırılarak ekleme yapılmıyor. Ne yazıyorsa o. Peki kötü bir şey görmedin mi diye sorarsanız eğer ilk sıraya otelleri koyabilirim. Bizden hem kalite hem de hizmetanlayışında çok gerideler. Albena’nın en iyi oteli denen Flamingo dışında otellerin büyük bir çoğunluğunun yıldızları ile bizimkilerin ilgisi yok. Örneğin benim kaldığım 4 yıldızlı otele, Bizde 3 yıldız bilevermezler. Narman öğretmen evinde bile odamızdan kablosuz bağlantı yapabilirken benim kaldığımotelde sadece lobide var ve günlüğü 2 leva. Çok bir para değil ama bu ister istemez hizmet anlayışını gösteriyor. Bir de özellikle resepsiyonlarda çalışanların tümünün olmasa bile büyük bir çoğunluğununsuratsızlığı çok rahatsız edici. Hele sempozyumun yapıldığı Flamingo oteldekiler evlere şenlik. Otel girişinde çok güzel üç adet danışma masası ve masada oturan güzel kızlar var. Düşünce güzel, masalar güzel, kızlar güzel ama surat iki karış. Ama oturanların suratını görünce insan otele girmekten bilevazgeçebilir. Karşılama ve uğurlama yeri değil de sorgu odası girişi sanki. Oturanlar bu kadar mı suratsız olur be kardeşim. Mutlaka diğer otellerde farklıdır belki ama benim bu konuda iyi bir izlenimim yok.
Belki de bu yıla mahsus bir şeydir ama Albena’nın eski halini bilen biri olarak in cin top oynuyordiyebilirim. Avrupa’daki kriz doğal olarak burayı da vurmuş ve gelen müşteri sayısı epey düşmüş.İlkgeldiğimde çarşıdaki dükkanlar gece yarısına kadar açıkken, şimdi saat 22:00 dan itibaren kapanmayabaşlıyorlar.
Albena, istanbul’da oturanlar için çok kolay gidilecek bir tatil beldesi. İstanbul - Varna arası 550kilometre civarında. Bunun 250 kilometresi Türkiye içinde zaten. Sınır geçişi trafik derken 6-7 saatteVarna’ya varılıyor. Oradan da 40 levaya yani yaklaşık 50 liraya Albenaya taksiyle gidilebilir. Yeşilpasaportu olanlar için ise kesinlikle 2-3 günlüğüne bile gidilecek bir yer. Biletini al git. Vize yok. Türkturizm firmalarının Albena ve Bulgar sahillerine ilgi gösterme zamanı gelmiş gibi. Sadece Albena değil,Altınkum, Balçık ve Unesco dünya mirası listesinde olan Nesabar mutlaka görülmesi gereken yerler.
Bu akşam ismi chukurhova olan bir köyde sempozyum yemeği var. Yemek sonunda bir de ateş üzerinde yürüme gösterisi yapılacakmış. Bakalım ne olacak. Albenadan bildirmeye devam edeceğim.