2010 yılında Marmara, Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Anadolu'da birçok yere gittim. Kimi bilimsel bir projenin saha çalışmasıydı kimi de sadece fotoğraf amaçlıydı. Gittiğim her yerde, doğaya verilen zararın en üst düzeye ulaşmasını üzüntü ve şaşkınlıkla izledim. İnsanların büyük bir çoğunluğu ne yazık ki geleceklerini karartanlara karşı kayıtsız kalıyor ve destekliyorlar. Birkaç on yıl sonra ne olacağı, çocuklarının başına neler geleceği umurlarında bile değil. Konuştuğum insanların bir kısmının durumu daha vahim. “Devlet yaparsa doğrudur, siz koskoca devleten daha mı iyi bileceksiniz” diyorlar. Evet ne yazık ki söz konusu olan doğa ve çevre ise biz devletten daha iyi biliyoruz. Çünkü herhangi bir beklentimiz veya birilerine verdiğimiz bir söz yok. Bu yüzden doğruları hiç çekinmeden söyleyebiliyoruz.
Gittiğim bölgelerde şahit olduklarım ise içler acısıydı. Buzulların büyük bir hızla eridiğine ve soğuk da olsa içinde yüzdüğümüz o muhteşem buzul göllerinin bazılarının şimdiden kurumaya başladığına, HES’lerin başta Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri olmak üzere birçok bölgemizde coğrafyanın bağrına bir hançer gibi saplandığına, Çoruh Nehri'ndeki HES inşaatları yüzünden yuvasız kalan başta tilki ve tavşanlar olmak üzere bir çok hayvanın çaresizce ortalıkta dolaştığına, bazı bölgelerimizde HES yüklenicilerinin “ Suyu tamamen alıyorsunuz, biz toprağımızı nasıl sulayacağız” serzenişlerine “ Size su satarız” diye yanıt verdiklerine, Çevre Bakanımızın tüm bilimsel raporlara rağmen “Orada zaten Allianoi diye bir kent yok” dediğine, akabinde bu muhteşem antik sağlık merkezinin kum ve kille örtüldüğüne, Türkiye’nin bazı bölgelerinin hızla çölleştiğine, bazı bölgelerinde de tarlaların haftalarca sular altında kaldığına, 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul’da bırakın Bizans'ı, Osmanlı'dan kalan bazı eserlerin bile acınacak halde olduğuna, kültür kavramının sadece Taksim’de havai fişek gösterisi ile akıllarda kaldığına, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra geçen 11 yıla rağmen hâlâ dişe dokunur bir çalışma yapılmadığına, Belediye Başkanımızın muhteşem (!) projesi yüzünden İstanbul’un Dünya Kültür Mirası listesinden çıkarılma riski ile karşı karşıya kaldığına, İstanbul’a her döndüğümde sürücülerin biraz daha vahşileştiğine ve saldırganlaştığına, kural tanımazlıklarının daha da arttığına tanık oldum.
Tanık olduğum iyi şeyler de yok muydu diye düşününce aklıma sadece kızılçam ve Atlas dergisi okur yürüyüşleri geliyor. Kızılçam denen bu çam cinsi her ortama ayak uydurarak hayatta kalma becerisini gösterebilen muhteşem bir ağaç. Tohumunun orman yangınlarında bile korunabildiği söyleniyor. Bu ağaç küresel ısınma ile iyice ısınacak sahil bölgelerinin can simidi gibi. Atlas dergisi okur yürüyüşleri ise dergi çalışanları ile okurlarını ilk kez bu kadar yakınlaştırdı. Birlikte yürüdük, kamp ateşleri başında sohbetler ettik, kanyonlar geçtik, zirveler tırmandık. Okurlarımızı tanıdıkça Türkiye doğası için mücadele edecek her siyasi görüşten insanın bulunduğunu gördük, umutlandık.
Çok fazla seyehat etmeme ve birçok yeni yer görmeme rağmen ben 2010’dan çok da memnun değilim açıkçası. Hayatım boyunca dilek dilemedim ama bu kez bir şeyler dileyeyim diyorum. Zaten ya kesinlikle tutacak ya da hiç tutmayacak dilekler dileyeceğim. Önce tutacaklardan başlayayım.
Öncelikle Selin Ongun’un muhteşem röportajlarını devam etmesini;
Yazılarını büyük bir keyifle takip ettiğim başta Aydın Engin, Oya Baydar, Çiğdem Anad, Rıdvan Akar, Hakan Aksay, Tayfun Atay ve Doğan Akın olmak üzere tüm T24 yazarlarının 2011'de de aynı performanslarını devam ettirmelerini diliyorum.
Tutmayacağını düşündüğüm dileklerim ise şunlar:
Kadir Topbaş’ın Ayamama derenin havaalanı kavşağı kısmında yapılacak bir dere ıslah çalışması ile tüm havzayı gelecekteki bir sel baskınından kurtaramayacağını öğrenebilmesini,
Başbakanımızın “Su Akar Türk Bakar” sözünün derelerin üzerine anlamsız HES’ler yaparak çürütülemeyeceğini anlamasını,
İstanbul sürücülerinin emniyet şeridini kullanmamalarını, ters yöne girmemelerini, TEM’de geri geri gitmemelerini, güleryüzlü olmalarını, gerektiği zaman yol vermelerini ve trafikteki herkese saygılı olmalarını diliyorum.
Bir dileğim daha var ama onun kategorisine de siz karar verin
Şu bizim Fenerbahçe bu yıl kupayı alamaz mı acaba. Biliyorum iki maçı da kaybettik ama belki olur ha. Ne dersiniz ?
İyi seneler, her şey gönlünüzce olsun.