AKP iktidarı basın tarihi açısından Demokrat Parti dönemine tur bindiriyor. Basın en kara günlerini 1957-60 arasında, Demokrat Parti’nin son yıllarında yaşıyor.
- Muhalif gazeteciler hapse atılıyor,
- DP’yi eleştiren gazetelere devlet eliyle verilen resmi ilanlar kesiliyor,
- O yıllarda gazete kağıdı devlet eliyle sağlandığı için muhalif gazetelere kağıt ambargosu uygulanıyor, çok az kağıt veriliyor,
- Alabildiğine işleyen resmi sansür sonucu, gazetelerin bazı bölümlerinden çıkartılan haberler nedeniyle, gazetelerin o sütunları boş çıkıyor,
- Sıkıyönetim ilan edilen illerde, bazı gazeteleri sıkıyönetim belli süreyle kapatıyor.
Ama, hiç bir gazeteye el konulmuyor, hiç bir gazeteye kilit vurulmuyor, hiç bir gazete yayından süresiz ala konulmuyor. Hiç bir gazeteci iktidardan gelen emirle işsiz bırakılmıyor.
AKP bu açıdan Demokrat Parti iktidarına taş çıkartıyor.
Son moda: Kayyum
AKP iktidarında gazetecilerin işsiz kalması, artık sıradan bir vukuat.
Sansür sıradan bir vukuat.
Birileri bir yerde nutuk atıyorsa, onu canlı yayınlamak zorunluğu sıradan bir vukuat.
İktidarı eleştiren gazete ve TV’lere kayyum atayarak, önce onları iğdiş etmek, bir süre sonra kapatmak artık sıradan bir vukuat, AKP usulü bir işlem.
Bırakın Cumhuriyet dönemini, Osmanlı döneminde bile böyle bir uygulama yok. Hani, o en koyu istibdat dönemlerinde bile yok.
Anayasaya, yasalara bütünüyle aykırı bir işlem, kayyum atanması, son olarak “Zaman” gazetesinin başına geliyor. Olacaklar belli. O kayyumlar bir süre, Zaman’ı AKP dümeninde yönetecek, yayınlar o dümene göre ayarlanacak, daha sonra kayyum, mayyum, derken, gazetenin yayın hayatına son verilecek.
Basın özgürlüğü geride, o artık elde bir, hangi hakla özel mülkiyete el koyuyor ki!
Gazeteci kılıklılar
İpek Koza grubuna bağlı medya yayın organlarında yaşanan Zaman’da yaşanacak.
Doğan Akın bu konuda yazdığı yazıda çok iyi aktarıyor, AKP siyasette yola çıkarken, programı basın özgürlüğü haykırmalarıyla dolu.
Bugün ise, basın haykırıyor. Basın özgürlüğü çoktan yok edilmiş, basının üretim araçlarına, mülkiyetine el konulmuş, çalışanlar kapının önünde, tam facia.
Bu faciayı destekleyen bir başka facia ise, gazeteci kılıklı birilerinin Zaman’a kayyum atanmasına alkış tutmaları. Ulan, bu nasıl bir kin, nasıl bir düşmanlık be!
Kendisini eleştiren gazete ve TV’lere kayyum atamak, “terörle mücadele” kılıflı basın faaliyeti.
Bütçede nazik rakamlar
Meclis’te bütçe görüşmelerinde ise, terörle mücadele, tam karşıladığı anlamda ele alınıyor. Şu karşılaştırma yeteri kadar bilgi veriyor.
Orman ve Su İşleri, Adalet, Gençlik ve Spor, Bilim Sanayi ve Teknoloji, Sağlık, Kültür ve Turizm, Dışişleri, Kalkınma, Enerji, Ekonomi, Çevre ve Şehircilik, Gümrük ve Ticaret ile AB Bakanlıkları, on üç bakanlık.
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2016 bütçesi bu on üç bakanlığın her birinin bütçesinden daha fazla. Yirmi iki bakanlık var, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi toplam bakanlıkların yarısından fazlasının bütçesinden daha yüksek. (Meclis Tutanakları, 2 Mart 2016)
Örneğin, Sağlık Bakanlığı bütçesinin üç buçuk katı. O Sağlık Bakanlığı ki, on bin hastaya düşen yatak sayısını arttırıcak, insanların hastane kapılarında sürünmelerini önleyecek. Ucuz ilaç sağlayacak.
Kalkınma Bakanlığı bütçesinin yedi katı. O Kalkınma Bakanlığı ki, işsizlere iş bulacak, yeni istihdam alanları yaratacak.
Enerji Bakanlığı ki, enerji kaynaklarını çeşitlendirecek. Orman ve Su İşleri Bakanlığı ki, kele dönmüş ülkeyi ağaçlandıracak, dokuz yüz yıldır görülmeyen kuraklıkla mücadele edecek, 78 milyon insanın ve tarlaların su ihtiyacını giderecek, enerji elde edecek projeleri hayata geçirecek. Sanayi Bakanlığı ki, ülkenin sanayileşmesindeki engellerin önünü açacak, teknolojik hamlelerde bulunacak.
Yok ama ille de, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi. O bütçenin yüzde 69.6’sı, yani on dört milyar lirası personel gideri, 273 bin polise ödenen miktar.
2023’e kadar her yıl 11.550 ile 16.600 polis alınması öngörülüyor. (Aynı tutanak)
Bu rakamlar terörle mücadelede mali tablonun sadece bir bölümü.
O müsteşarlık kurulurken
Oysa...
Yıl 2010, AKP terörle mücadele amacıyla Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasına karar veriyor. O yasa görüşülürken dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay kürsüde kendinden emin:
“Terörü bütün boyutlarıyla çalışmak, istihbaratı bir yerde toplamak, tam bir koordinasyon sağlamak için bu müsteşarlığı kuruyoruz.”
Asıl çok iddialı cümleye geliyor? “Böylece terörü bitireceğiz.”
Bir bu sözlere bakın, bir de bugün ülkedeki manzaraya.
Ayrıca ve daha vahim olmak üzere, terörle mücadele çok başka bir yere sürüklüyor Türkiye’yi, polis devletine. Ne demek, her yıl 11.550 ile 16.600 polis almak, ne demek?
Hiç bir siyasal adım atmadan, sadece emniyet ve güvenliğe dayalı terörle mücadele bir ülkeyi buraya getiriyor. Kitlesel ölümler, şehitler.
Bütün basını kapsıyor
Terörle mücadelenin bir de, basın sayfası var. Şimdi onu yaşıyoruz.
AKP “paralel yapıyı” terör faaliyeti olarak görüyor, o yapının basın ayağını yok etmeye çalışıyor. Daha önce İpek Koza Gurubu, şimdi Zaman gazetesi. Aldanmaya gerek yok, her ikisi de, bütün basını kapsayan bir faaliyet.
Terörle mücadele derken, “paralel yapı ile mücadele” bahanesiyle, basın özgürlüğüne de değil, artık basının kendisine son verme menziline giriliyor.
Şimdi o menzilin “Zaman’ı.”
O “Zaman” da, bu kadar polis, Emniyet’e bu kadar çok para, az bile.