“Sabah karanlığında gözaltına almak için polis artık evlere gelmeyecek, gözaltına alınacak kişi, haber verilerek, emniyete çağrılacak.”
Kendi adamları ayağa kalkıyor, alkış, alkış, alkış!..
“Bundan sonra hava alanlarında, uçaktan inerken gözaltına almak yok.”
Kendi adamları ayağa kalkıyor, alkış, alkış, alkış!..
31 Mayıs 2019.
Tayyip Erdoğan anlı şanlı demokrasi nutku öncülüğünde Yargı Reformu Stratejisi’ni açıklıyor. Asıl amacın hepimizin “daha çok güvende” hissetmemiz olduğunun üstüne basa basa.
Kör karanlıkta
2017 sonrasında otoriter rejim dişini göstermeye başlıyor, iktidara göre, “siyasi suçlu, düşünce suçlusu, ifade suçlusu” gözaltına alınırken...
Sabahın köründe evlere polis baskınları düzenleniyor, evler aranıyor, iş yerleri aranıyor, insanlar ite kaka götürülüyor.
Yasa, Anayasa, AİHM kararlarının askıya alınmaya başladığı bir dönemde, sık görülen bir uygulama.
İşte o sırada 2019’da Mayıs’ın son günü Tayyip Erdoğan 85 milyon insanın yüreğine su serpiyor!..
“Gözaltına alma uygulamalarında insan haklarına dayanan kurallar getiriyoruz.”
“Yargı Reformu Stratejisi’ni” açıklarken, yanında dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül var. O da baş sallamalarıyla Erdoğan’ı teyit ediyor.
Erdoğan ekliyor:
“Söylediğim bu ilkeler için kanun çıkartacağız.”
Alkış, alkış, alkış!..
Korkutma gösterisi
Tahmin ediyorsunuz.
Dediği o yasa çıkmıyor.
Zaten çıksa ne olur, uygulamadıktan sonra!..
Yasayı geçin, “Sabahları evlere polis baskınıyla gözaltı yok” sözü ne kadar gerçek, adını sanını bilmediğimiz kişilerin başına kim bilir neler geliyor, üç gün önce hep birlikte görüyoruz.
Esenyurt Belediye Başkanı CHP’li Ahmet Özer sabaha karşı evine ve makamına yapılan baskınla gözaltına alınıyor.
Bu gösteri 85 milyon insanı korkutma denemesi.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in gözaltına alındığı anlar
Bu aşamada etki ajanlığı
AKP iktidarı Ahmet Özer’in görevden alınmasına, tutuklanmasına karşı yükselen tepkiyi muhtemelen hesaba katıyor.
Ona paralel bir zamanlama dikkatimi çekiyor.
Önümüzdeki hafta Meclis’te bir yasa tasarısı görüşülüyor.
Etki ajanlığı.
İktidarın işine gelmeyen haberleri, yazıları, açıklamaları suçlamasına imkân tanıyan bir yasa geliyor.
Tam otoriterleşme.
Ucu açık ajanlık
İşin içinde “ajanlık” var ya, gerekçesi şöyle:
“Yabancı bir devletin veya organizasyonunun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenlere üç yıldan yedi yıla kadar hapis...”
Diyelim ki, Mersin Akkuyu’da Rusların inşa ettiği nükleer santrala çevreye zarar vereceği gerekçesiyle itiraz ettiniz.
Siz etki ajanı olabilirsiniz!..
Diyelim ki, uluslararası insan hakları raporlarında Türkiye’nin 190 ülke arasındaki yerini açıkladınız, tartıştınız.
Siz etki ajanı olabilirsiniz!..
Diyelim ki, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in PKK bağlantısı gerekçesiyle, tutuklanması. PKK’nın uluslararası bağlantılarını dile getirdiniz.
Siz etki ajanı olabilirsiniz!..
Ajanlık suçlamasının ucu açık, buna paralel, o yasanın bugünlerde getirilmesinin başka bir anlamı var:
“Muhalif sesleri daha çok kesmek, toplumu daha çok baskı altına almak, daha çok korkutmaya çalışmak, daha da otoriterleşmek.”
Bunu ne zaman yapıyorlar?..
Etki ajanlığı yasasını getirirken, kendilerine göre, yarattıkları gerekçelerle koca bir ilçenin belediye başkanını içeri atarak, benzer başka kararlara gidilebileceğinin mesajlarını vererek.
Hayatın bütünü
Bu hukuksuzluk hayatımızın her yönünü etkiliyor.
Eğitimdeki sefalet de, sokaklarda şiddetin kol gezmesi de, fiyatların keyfi biçimde etiketlenmesi de, yabancı sermayenin gelmeyişi de, kadınların cinayete kurban gitmesi de, küçük çocuklara cinsel saldırı da, çevre katliamı da hepimizin hayatını etkiliyor.
Çünkü, hukuk yok!..
Çünkü, adalet yok!..
Çünkü, kararlar keyfi!..
Çünkü, yargı siyasetin emrinde!..
Ömrümüzde hiç görmediğimiz bir kişi her türlü hukuk kuralı ayaklar altına alınarak hapse atılıyor.
Bundan hepimiz etkileniyoruz.
Çünkü, hayatın hiçbir alanında artık hukuk yok.
Hücrede üç kişi
Hukuksuzluğu anlatan bir fıkra var.
Üç kişi aynı hücreye düşüyor, ikisi üçüncüye soruyor, neden hapistesin, diye.
“Yaşasın Gonzales diye bağırdığım için.”
İkinciye sorunca, o:
“Kahrolsun Gonzales diye bağırdığım için.”
Üçüncü hiç şaşırmıyor:
“Gonzales benim!..”
Gülmeyin, geldiğimiz yer burası!..
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|