Yerel seçim sonuçlarına pek de etkisi olmayan 17 Aralık yolsuzluk soruşturmaları ve peşi sıra yayımlanan kasetler, cumhurbaşkanlığı seçiminde çok etkili, hatta belirleyici olabilir.
Çünkü, aday olmaktan son anda vazgeçmek zorunda kalmazsa seçimin konusu bu kez bizatihi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi olacak.
Yani, sandıkta oylanacak olan şey “memleket meselesi” değil, şahsi bir mesele olacak.
Telefonda “evi sıfırla” dediği oğlunun önce şahsi hesabına, oradan neredeyse sahibi olduğu vakfının hesabına beş dakika içinde, İSO 500’ün en az 100 şirketinin bir yıllık cirosundan daha fazla paranın bir kalemde yurtdışından transfer edildiği başbakanın, cumhurbaşkanlığı seçiminde işinin 30 Mart’tan daha zor olacağı açık.
Bir önceki yazımızda da söz ettiğimiz gibi bu durumu başbakan da biliyor ve yeni kasetlerden endişe ediyor.
Önce, toplam 27 klasör ve 504 sayfadan oluşan ve Adalet Bakanlığı’na 4 Ocak 2014 tarihinde teslim edilen fezlekelerde neler vardı hatırlayalım:
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan: 28 kez toplam 52 milyon dolar rüşvet almak...
Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler: 10 kez toplam 10 milyon dolarlık rüşvet almak...
Eski AB Bakanı Egemen Bağış: 3 kez 1.5 milyon dolarlık rüşvet almak...
Malum, 4 Ocak tarihinde Adalet Bakanlığı kayıtlarına giren fezlekelerle ilgili görüşmelere tam dört ay sonra, önceki gün başlanabildi.
Üzerine, AKP'nin önerisiyle 17 Aralık ve 25 Aralık fezlekelerinde adı geçen dört eski bakan hakkında tek bir soruşturma komisyonu kurulması kabul edildi.
Dikkat edin, fiil ve failleri farklı dört eski bakan hakkında düzenlenen dört fezleke için tek bir komisyon kurulmasını AKP istedi, bu istek Meclis tarafından 459 oyla kabul edildi, komisyon dört ay çalışacak ve raporunu cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra açıklayacak!
Hesap ortada yani!
Muhtemeldir ki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, “kardeşim adam bakanları görevden aldı, hakklarında mecliste soruşturma komisyonu kurdurdu, daha ne yapsın!”, densin isteniyor.
Peki neden tek bir komisyon?
Başbakan ne demişti hatırlayın: “Benim hakkımda kaset varsa açıklayın. Açıklamayan şerefsizdir. Bu millet yüzde 45,5 ile yolsuzluk yaftasına inanmıyoruz.”, dedi.
Yani, soruşturma komisyonuyla amaçlanan belli!..
Şimdi size bir soru: Peki, milletin itibar edeceği bir kurum objektif bir inceleme yapsa ve inceleme sonucu ortaya çıkan rapor, soruşturmalarda adı geçen eski bakanlarla ilgili iddialar ve kasetlere konu hadiseler hakkında “yafta değil, gerçektir” dese, sizce ne olur?
4 Mart 2014 tarihli bir haberi hatırlayalım:
“Gül’den 5 inceleme talimatı.
Cumhurbaşkanı Gül, 17 Aralık operasyonundan sonra tartışılan telefon dinlemeleri, yolsuzluk iddiaları, devlet sırrı kavramı, kadrolaşma ile kentsel dönüşümün araştırılması ve denetimi için DDK’ya talimat verdi.”
Evet, şayet 17 Aralık'tan sonra peş peşe kaset yayımlayıp 30 Mart günü birdenbire yayıma son verenler yolsuzluk, özel hayat ve Suriye meselesiyle ilgili yeni kaset hazırlığı içindelerse, DDK’dan (Devlet Denetleme Kurulu) gelebilecek olası bir raporun cumhurbaşkanlığı seçimini iki anlamda da etkilemesi mümkün.
İnce hesaplara daha sonra girmek kaydıyla şu tespitle bitirelim: DDK raporuyla "yafta" olmadığı teyit edilmiş olan 17 Aralık yolsuzluk soruşturma sürecini, "Türkiye'nin büyümesini ve bölgede etkin güç olmasını istemeyen güçlerin komplosu ve bir darbe teşebbüsü olarak" değerlendiren Erdoğan ve taraftarlarının inandırıcılıkları, seçim sürecinde iyice zayıflamış olur.
Dedik ya oylanacak olan şey şahsi bir istikbal meselesi diye.