Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili niyeti, planı ve takvimi iyice netleşmeye başladı. Bize göre:
-
17 Aralık sonrasında yaşanan gelişmeler Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığına adaylıktan uzaklaştırmıştı. Başbakan olarak kalma, üç dönem kuralını gevşetme ve kendisine inanan kenetlenmiş bir ekiple cemaatle savaşma niyetindeydi.
-
Yerel seçim sonuçları durumu değiştirdi. Artık Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyor. Ona göre halk, 30 Mart seçimlerinde “yolsuzluk yaftasına inanmıyoruz” dedi.
-
Erdoğan, Gezi Direnişi ve 17 Aralık sürecinde kendisini yeterince desteklemediğini düşündüğü eski yol arkadaşlarından büyük rahatsızlık duyuyor. 30 Mart “zaferinin” kendi eseri olduğunu düşünüyor ve AKP içinde 70 kişiye yakın yol arkadıyla üç dönem kuralıyla vedalaşmak istiyor. Bunlar arasında Bülent Arınç da var, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yakın, kimileri AKP kurucusu kıdemli bakanlar da.
-
Erdoğan, Gül’ü ne bir kez daha cumhurbaşkanı olarak görmek istiyor, ne de AKP’nin genel başkanı ve başbakan olarak. Cumhurbaşkanlığına adaylık konusunda kendisini konuşmaya davet eden çağrıya kayıtsız kalması kasıtsız değil. Bu durumun Gül’de rahatsızlık yarattığını bilmemesi de mümkün değil. Ancak cumhurbaşkanlığına aday olmaktan vazgeçmek zorunda kalırsa, kazanma ihtimali en yüksek AKP adayı olarak Gül’e destek vermek zorunda kalacağını gayet iyi biliyor.
-
Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı seçilirse başbakanlık için aklındaki ismin Mehmet Ali Şahin olduğunu herkes biliyor. Bu durumdan çok rahatsız olmasına rağmen masaya yumruk vurarak sonuç almayı deneme niyetinde olmayan Gül henüz kartlarını oynamış değil.
-
Erdoğan, olası bir Gül – Cemaat ittifakını cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sonucu etkileyebilecek en büyük “handikap” olarak görüyor. Hem özel hayatına (mahrem diyelim), hem de Suriye konusundaki “şahsi tasarruflarına” dair yeni kasetler gelmesinden bu nedenle endişe duyuyor.
-
Erdoğan’a göre cemaat, hem kendisinin, hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisine rakip olabilecek iki potansiyel adayın, yani Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkındaki şantaj kasetlerini bilerek yayımlamıyor.
-
Tüm kasetlerin hemen açıklanması için tahrik edici bir üslup kullanmaya başlayan Erdoğan niyetini bildiği, ama elindeki kasetlerin halkın üzerinde nasıl bir etki yapacağını kestiremediği cemaati bir yandan kötülüyor ve savaşa devam mesajı veriyor; öte yandan dik duruşuna hâlel getirmeyecek bir noktada barışa hazır olduğu izlenimi veriyor.
Neden mi?
Erdoğan da biliyor ki 17 Aralık sonrasında peşi sıra yayımlanan kasetlerin 30 Mart günü birden bire kesilmesinin bir nedeni var.
Karşı taraf, yani cemaat bir durum değerlendirmesi yapıyor.
Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin yaptığı özeleştirinin ima ettiği gibi barış mı yapılacak, yoksa onu cemaat adına tekzip eden “www.herkul.org” editörü Osman Şimşek’in ima ettiği gibi savaş mı?
Durum henüz net değil.
Şurası açık ki, adaylıkla ilgili “kum saati” Erdoğan aleyhine çalışıyor ve hamle sırası acelesi hiç olmayan cemaatte.
“Cumhurbaşkanlığı çantada keklik değil. Nedir bu telaşınız? Gereği neyse yapacağız. Ben diyorum ki benim kasetim varsa açıklayın.” derken Erdoğan, üzerindeki zaman baskısını ve bu nedenle kendi telaşını ele veriyor.
Esasen sakin olmaya devat ettiği ne muhalefet, ne de Gül; bizatihi kendisi.
Beklediği şeyse cemaatin niyetini açık etmesi.
Erdoğan da gayet iyi biliyor ki kendisi için en kötü senaryo, yeni kasetlerin kendi adaylığını açıkladıktan sonra ortaya çıkması ve bu kasetlerin cumhurbaşkanlığı seçiminde işini zora sokacak etkiler yaratması. O nedenle adaylığını hemen açıklamıyor ve kazanacağından emin olmadığı bir seçime girerek, bilahare kendisine cemaatten intikam alma imkanı verecek olan güçlü başbakanlık pozisyonunu riske atmak istemiyor.
Erdoğan cemaate bir yandan “kavgaya devam edeceksen kasetleri hemen çıkar” derken, öte yandan yapılanı şerefsizlik olarak tanımlayıp, cemaat bakımından yapılması gerekeni aşağıdaki örnek yardımıyla açıklayarak bir tür uzlaşma çağrısı yapıyor:
“Değerli kardeşlerim bizim aldığımız terbiye farklıdır. Biliyorsunuz Hazreti Ali düşmanı öldürmek için yatırıyor tam boynunu vuracak düşman tükürüyor. Tükürdüğü anda Hazreti Ali onu öldürmekten vazgeçiyor. Şu ana kadar seni inancımın gereği için öldürecektim, ama nefsim karışır diye vazgeçiyorum diyor. Ama bunu bile anlamadılar."
Şu sözlere bakın: “İman sıradan bir olay değildir. Biz inancımızın gereğini yapmak zorundayız. Bazı STK'ların dışında solla dans edenlerin sesini duymuyoruz. Hani sesinizi yükseltsenize.”
Erdoğan şunu demek istiyor: Sen bana düşmanlık yaptın. İmanlıyım diyorsun, ama bana karşı solla dans ettin. Bak şimdi sesin çıkmıyor. Ben seni öldürebilirim ve sonun cehennem olabilir, ama işin içinde kendi nefsim var. Seni dini inancımdan dolayı öldürmüyorum. Aynı çatı altındayız, bunu anla! Anla ki, ben aday olduktan sonra yayımlamayı planladığın yeni kasetlerle cumhurbaşkanı olmamı engelleyerek, 2015 genel seçimlerine kadar yeni ve daha bilenmiş bir başbakan olarak seni öldüreceğim, ama ikimizin de sonu olacak bu savaşa beni mecbur etme!..
[email protected]
Not: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün en önemli kartını zamanı geldiğinde yazacağım.