24 Eylül 2024

Seçimde ne yaptım baba!

28 Şubat sonrasında, babası “en mağdur” iken, partisi kapatılırken, “ABD filan desteğiyle” de “Milli Görüş bayrağını attık” diyerek ve “mağduriyet” kılığıyla AKP’yi kuranların Necmettin Erbakan’ı nasıl “sattığını” hiç unutmazdı 2023 seçimlerinde de. Babasını satanlar halkı da satmış olabilir mi!

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan

1. Fakiri daha fakir yaptılar, zengini daha zengin.

(Çünkü…)

2. Kamu kaynaklarını israf ediyorlar.

3. İmtiyazlı holdinglere kaynak aktarıyorlar; 5 holdinge 10 senede 128 vergi muafiyeti sağladılar. İhaleler kapalı kapılar ardında.

4. IMF’den alacaklarından daha fazla ve yüksek faizle borçlandılar.

5. Yeni ekonomik program dediler, enflasyon yüzde 38’den 75’e çıktı. Akaryakıt 20 liradan 45 liraya, kur 10 liradan 34’e, faiz yüzde 8,5’ten 50’ye yükseldi.

(Ayrıca…)

6. Aslında 28 Şubat sürecini pekiştirdiler.

7. İsrail’le ticaret sürüyor, hatta Filistin’le ticaret 12 kat artmış gibi gösterip Filistin üzerinden İsrail’e mal sevk ediliyor.

Bunlar T24’te Cansu Çamlıbel’in, “iyi gazeteci soruları”yla Fatih Erbakan’ın “samimiyeti”nden aldığı cevaplar.

“Bir daha asla AK Parti’yle olmayız” diyen “ikinci kuşak Erbakan” yine de “bir kez” AKP’yle olmalarının halka ve ülkeye bedelini sıralıyor aslında.

Bunların içinde üniversitelerin, okulların, devlet kurumlarının, hatta sözde taptıkları ailenin çürümüşlüğü yok. AKP’nin “muhafazakarlık, din” adına yaptıklarını “muhafazakarlık ve din” açısından eksik, yetersiz, yanlış, ikiyüzlü buluyor zaten!

“Bir kez Ak Parti’yle olma”ya dair ciddi bir özeleştirisi yok aslında. Sadece pişmanlık! Yoksa sıraladığı maddeler bir yıllık hikâye değil. Bunları görerek, bilerek, halkın yoksullaşmasına tanık olarak, imtiyazları “10 senedir” tespit ederek ortak olmuşsun zaten.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan (solda),  Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde, çevrelerinin “iktidarı CHP’ye vermeyin” kuşatmasından “psikolojik bagajımız” diye söz ediyor. Oysa babası, “iktidarı CHP’ye de vermişti” koalisyon yaparak. Ve Türkiye için o dönemde şanstı! Esas ABD müdahalesi onların gidişidir.

Çünkü arkasından yine babası, iktidarı “Milliyetçi Cephe”ye vererek Türkiye’nin en karanlık dönemine ortak olmuştu. Çünkü babası, evet nihayetinde “28 Şubat uzaktan kumandalı darbesi”yle de iktidardan gitti ama koalisyonu “Amerikancı ve Susurlukçular”la, Çiller, Ağar ve avaneleriyle, derin devletle kurmuştu.

Gayet güzel bir şekilde “28 Şubat müdahalesinin sebebi din, başörtüsü filan değil. ABD mesela S. Arabistan’la gül gibi geçiniyor” diyor Fatih Erbakan, ki doğru; asıl sebebi “ABD’nin Ortadoğu planları”nda görüyor.

Yanında Çiller Ailesi ile babasının “anti ABD” bir politika uygulayacağını sandığında daha küçük olmalı yaşı!

Kimse ona, Susurluk’ta patlayan “kirli, kanlı derin devlet” meselesinin, muhalefetin ve halkın bu konudaki tencere-tava isyanının birilerini ürküttüğünü söylememiş! Tencere tavanın nasıl saptırılıp manipüle edilip iktidarın Susurlukçu kanadı yerine, Erbakan’a yönlendirildiğini de! O Refahyol koalisyonu dursaydı, Cumhurbaşkanı Demirel’in bir ara, aslında Çiller’i hedef alıp kendini tutamadan “Gittiği yere kadar gitsin” diyerek ima ettiğinin gerçek olmasından korkanlar, yani Genelkurmay ve derin devlet yok tahlillerinde. Ağar ve benzerleri o koalisyonu neden sattıydı acaba, pek düşünmemiş!

Yine de öncelikle AKP’nin tam muhafazakâr seçmeninin, tabanının mutlaka okuması gereken bir “samimiyet” var işte!

Pek dindarların eleştirisinin çok dindarlar tarafından yapılması da önemli! Çünkü ikiyüzlülüklerin en azından o kısmına işaret ediyor. Ki Cansu Çamlıbel’in yerinde sorularıyla “Aile hatta köy boyu Narin cinayeti”ne dair de “bir tür dindarlık” tahlili yapıyor Fatih Erbakan.

Abartarak da olsa, “İktidarın uygulamalarını gören İmam Hatipli gençler deist, ateist oluyor” diyor ki, ne ilginç değil mi!

Burada da Hizbullah-Hüda Par ile seçim ortağı olarak, eller havaya, Erdoğan ve AKP’yi yine iktidar yapışlarına dair özeleştiri yok. Çünkü “pisikolojik bagaj!”

O “bagaj”dan Narinler çıktı, yoksullaşma çıktı, dayatmalar çıktı, baskı çıktı, daha da çok imtiyaz çıktı, daha çok yalan, daha çok talan çıktı oysa! Bir de “deist ve ateistler” çıkmış işte!

Elbette “asla”yı da kanıtladı Erbakan ve partisi: Yerel seçimlere “müstakil” girip AKP tabanını rendeleyerek birçok yerde CHP’nin kazanmasına “katkıda” bulunmuş oldu. Sahnede yerlerini aldılar, belediyeler kazandılar.

Lakin “iktidarın uygulamalarını gören” birçok Yeniden Refahlı belediye başkanı vb. “deist, ateist” çıkmadı, partiden çıkıp AKP’ye koştu. Demek ki “ahlak” öyle vaazla, bir tür muhafazakârlıkla olacak iş değil!

Zaten bunu tam kavramış olsalar…

28 Şubat sonrasında, babası “en mağdur” iken, partisi kapatılırken, “ABD filan desteğiyle” de “Milli Görüş bayrağını attık” diyerek ve “mağduriyet” kılığıyla AKP’yi kuranların Necmettin Erbakan’ı nasıl “sattığını” hiç unutmazdı 2023 seçimlerinde de. Babasını satanlar halkı da satmış olabilir mi!

Necmettin Erbakan

O gün Erbakan’ı “satan” ve yalnız bırakan kadro, misal Güller, Şenerler ve daha birçoğu da zaman içinde nasıl kenara atıldıklarını, nasıl kenarda satıldıklarını gördü zaten!

“Muhafazakâr nankörlük” diye bir şey de var! “Non coeur” Fransızca da “kalpsiz” manasında ya, tam öyle! Hem körlük hem kalpsizlik olmalı Türkçesi!

Okumadıysanız, okuyun lütfen. Hem iyi gazetecilik hem de özeleştirisi çok eksik de olsa, “samimi muhalif” bir söyleşi!


Not: Başlık, çok sevdiğim eski bir savaş parodisi filmden; “Savaşta ne yaptın baba”dan.

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu kadar kötülük!

“İnsanın içindeki kötülük” ile “insanın aklından kalbine kadar içine içine zerk edilen kötülük, sıkışmışlık, öfke, nefret, şiddet, otoriterlik” arasında hiçbir bağ yoksa, “normal” zannedilenler ile “anormal” haller arasında hiç köprü yoksa; sadece kendimden “dubito ergo sum” ve ne mutlu bize, size!

Ya burada olsaydı, burada ölseydi!

Ayşenur Ezgi despotlara, zalimlere karşı eylemlerin ve isyanların genç insanıydı; en önemlisi şimdi cenazesine "sahip" çıkan kimileri gibi ayrım yapmayan bir vicdanı büyütmüştü belli ki. ABD'de siyahların hakları, hayat hakları için mücadele de etmiş; Myanmar'da ezilen, katledilen Arakan Müslümanlarının da yanında yer almıştı

Canım kızım, sen yokken, burada…

Bu dünya ve hayat sizin hakkınız! Hakkını bu cehenneme helal etme kızım! Sesleriyle de sessizlikleriyle de bu suça ortak olduktan sonra, arkandan "Helal ettik" diye çemkirenlere de...

"
"