28 Aralık 2024

Zalim 4!

Hep kasım kasım kasılmaya devam edecek beyler, ağalar, efendiler; bunca yıkılmış hanenin, bunca “ölü toprağı”nın, bunca çocuğun “kul hakkı”nın üstüne basan kibirlerinden geçilmeyecek

Yeni asgari ücretin (yazıyla yirmi iki bin yüz dört lira) kuyruğunun ucuna eklenen “4 lira” korkunç alaycılığıyla her şeyi anlatıyor. Bilhassa AKP’nin yoksul seçmenlerine.

O “4”ü başka yerden hatırlıyor musunuz? Hani “4 parmak” vardı, “Rabia işareti” vardı, o parmaklar havada sallanıyordu, “Esma kızımız” için ağlanıyordu. İşte “kardeşimiz Mursi”yi deviren, “kızımız Esma”yı meydanda öldüren “darbeci Sisi” ile barışıp kucaklaşıp “4 parmak”ı cebine sokan eller, kendi ülkesinin yoksul insanlarına açtığı savaşta, aynı parmaklarla “4”ü “4 lira” olarak fırlattı; de ki biber gazı, de ki emek kelepçesi, gelecek mahpushanesi.

4 çarpı 4 yalan düzenini anlamanız için daha ne yapsınlar size, nasıl anlatsınlar, daha nasıl vursunlar, duyursunlar? Sadece muhalefetle, eleştirenlerle, itirazı olanlarla, farklı olanlarla savaşmıyor kin iktidarı; kendisine tapmış seçmeninin alttakilerinin de üstüne biniyor. Kendi akılsızlıkları ve emme tulumbalarıyla, kayırma çarklarıyla mahvettikleri ekonomiye serum vermek için alttakilerin kanını emmiyorlar mı? Mı?

“CHP’li belediyelerin SSK borcu” diye yırtınanlar halkını borçlara, ödenemeyen yüklere, hayatlarından sofralarından çalınanlara mahkûm ederken; “kanka”larının borçlarını sile sile, onları kamu kaynaklarıyla besleye besleye, saraylarını, safahatlarını şişire şişire; utanmaz, vicdansız, merhametsiz bir kibirle şişine şişine yıllarınızı aldı, çocukların henüz yaşamadıkları hayatı bile çaldı. “Kimsesizlerin cumhuriyeti” zannedilen, milyonlarca çocuğa birçok açıdan kimsesizliğin cehennemini cennet diye satmaya devam ediyor.

Ne çok çocuğu yere düşürdüler. Göç çocuklar, kaporta çocuklar, mendil çocuklar. Analı babalı büyüsün ama büyümeden para getirsin, avuç kadarken avuç açsın çocuklar. Açlığın, yoksulluğun, doğurup doyuramamanın büyümüş de yorulmuş çocukları. Dayak çocuklar, taciz çocuklar, hırpalanmış çocukluktan rüyalara firari, sille tokat kabuslarda ağır yaralı çocuklar.

İlkaileden terk, öksüz ve yetim ve “hiç kimsenin” olmuş, boşanmada, üveylikte yırtılmış, yarılmış, defedilmiş, çocukluğu defnedilmiş çocuklar. Yüreklerimiz üstlerinden atlayıp hızla, değivermeden geçiyor. “Merhametsiz ekonomi”nin vicdan kıtlığı omuzlarına çoktan çökmüş.

Bir sokakta, gece ayazında, mazgal buharında kıvrım kıvrım, tiner çocuklar; jilet-bıçak korku çocuklar. Avluda bebek, karakolda kundak, yasak sevişmelerden, utanç tecavüzlerden çürük meyve gibi çöplüğe düşen çocuklar. Yurdumun kifayetsiz yurtlarında ikiyüzlü resmi şefkat ile derin şiddet arasında dolanan; denk gelirse sevgi yudumlayan, ekseriyetle kana kana öfke dolan çocuklar.

Çok meşguldü kibir iktidarı. Cehaletlerde, sütsüzlüklerde, açlıklarda aşsızlıklarda aşksızlıklarda ıssızlıklarda işsizliklerde, bebek bebek kayıpların arasından hayata sıyıranların bir kısmını da karanlıkta kaybettik, kaybetmeye devam. Birkaç iyi adam, birkaç iyi kadın, ellerinde fener, pek azına, azıcık devlet, birazcık sivil toplum, okşayan el, bir ara öpen dudak, doyuran sofra, yatacak yatak, bayramlık üst bas, kışlık pabuç, bir gıdım sevinçlik oyuncak, tahta sıra mektep olurken...

Çoğumuz; rehavet çöktüydü uyuduk, keyif keka eğlendik, dert baştan aşkındı gizlendik, kendi yavrumuz vardı, yüreğimiz rezerve vicdanimiz tutulmuştu, vaktimiz yoktu, hiç aklımıza gelmedi, işimiz çoktu, hayat kısa yol uzundu, devlet neredeydi, sadaka vermiştik, mendil almıştık, zekâttı, fitreydi, vergiydi, vah vahtı, acımaydı, acı ama’ydı, ne üzülmüştük, doğurmasalardı hayatım, nasıl terk ederlerdi, canımdı, pek şekerdi, çok pisti, yani imkânım olsaydı, esirgeme kurumunu esirgesinlerdi, evlatlıkmış ayoldu... Sadakacı muhafazkâr muktedirlerin cilalı, gösterişçi merhameti bile merhametsizlik ekonomisinde kayboldu.

Kendi çocuklarımıza; tabaktaki yemeğinin, evim güzel evinin, süpürge saçımızın, cebindeki harçlığının, öteki cepteki telefonunun, giydiğinin, bi daha giymediğinin, bindiğinin, güldüğünün kıymetini bilsin diye ibretlikti “bağzı çocuklar.”

Ah bir de esasen hortum vardı, rant vardı, başekonomistvaizin faiz indirbindiri vardı, borç vardı, gelir dağılımının dağılamaması vardı, sosyal devlet anayasada vardı, anayasada metelik yoktu. Birlik beraberliği korkma sönmez, bayrak bayrak sevip de toplumsal dayanışmaya vahşi kayırmaların deprem enkazında uğrayan, terörden teröre kol kola giren, hayra ve ille duasına bayılsak da sahici ve sahiden dayanışmadan bihaber, fazlasıyla kendi halinde olmayı, kendimize kalmayı, bir de tavsiyelerle “önce kendimizi sevmeyi” tercih edegeldik. İşte böyle bir ahval ve şerait içinde milyonlarca çocuğu “heba, feda, berhava” ederek vicdansızlığa iman eden bir iktidarın “ekonomik zulmü” de vardı.

Şimdi o “4 lira”yı daha iyi anladık mı? Çocukların, meleklerin payı o işte! Bir simidin üçte biri! Ve bunun üzerinde bile hep kasım kasım kasılmaya devam edecek beyler, ağalar, efendiler; bunca yıkılmış hanenin, bunca “ölü toprağı”nın, bunca çocuğun “kul hakkı”nın üstüne basan kibirlerinden geçilmeyecek.

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Hayırlısıyla yeni yıla girecek dünya, böyle bir gezegen işte!

Aslında felaketler adres sorabiliyor ama adilikler, adaletsizlikler, umursamazlıklar, açgözlülükler, emperyalist veya muktedir kibri, beton- imar affı fetişizmi; 50 bin can alan depremimizde olduğu gibi, binlerce insanı silip gömüyordu!

Varoluşun ve unutuşun, unutuluşun tefekkürü!

“Nostalji” esasen düne değil, galiba bugüne dair. Geçmiş bugünde ne kadarcık kaldıysa. Bazen, hatırınıza geldiğinde, çoktan hatıra olmuştur bile!

Nedense… Çok sıkıntılı!

Geçim şartlarını, düğün şartnamelerini, iş ve işsizlik felaketini, ücret ve maaş sefaletini, kira faciasını biliyorsunuz. Sizin aklınıza geliyor. Ama kiminin aklına gelmiyor bile “nedense.” Sorumluluk “beğenmemek” oluyor; sorumlu da gençler

"
"