23 Temmuz 2024

Körkütük kötülük… Kazayla, ezayla, cezayla!

Kötülük ile iyilik mücadelesinde; ekmek ile insanlık, bilim ile hak ve özgürlük, hor görülen insan ile hor görülen hayvan birbirinden uzak değil. O yüzden, "kötülük" hepsini birden kuşatıp kıstırmaya, hepsine birden vurmaya seferber… O yüzden "İyilik" hepsinin acısını birden hissetmeye, hiçbirini birbirinden ayırmamaya dair

Çizgi: Tan Oral

Bir "insan" kafasına kafasına vurdu, yaraladı. Bir insan onu alıp veterinere götürdü, tedavi ettirdi ve tekrar denize kavuşmasını sağladı.

Caretta Caretta kaplumbağa da anladı ki, mesele çok karmaşık değil: Bir kötüler var, bir de iyiler.

(Olay yeri, Urla)

Bir "insan" kafasına kafasına vurdu, yaraladı. Bir insan ekmek şiddetine maruz kaldı. Önce tokat atıp sonra sopayla vuran, arabayla ekmek dağıtan gençten biriydi; vurulan ise bayat ekmek toplayan 81 yaşında bir Süleyman.

Bayat ekmek de anladı ki, mesele çok karmaşık değil: Bir zorbalar var, bir de muhtaçlar.

(Olay yeri, İzmir)

Bir "insan" ruhuna ruhuna vurdu, yaraladı, bir insanın kırık kalbiyle ölümü seçmesine sebep oldu. Vuran ünlü bir markanın bölge müdürüydü; vurulan ise karısı da aynı işyerinde işinden edilen, 14 yıllık bir çalışan,

Ekmek parası da anladı ki, mesele çok karmaşık değil: Bir despotlar var, bir de mağdurlar.

(Olay yeri, Samsun)

İki insan memleketleri Şanlıurfa'dan 1000 kilometre ötede "ekmek" peşindeydi. Mevsimlik kadın ve çocuk tarım işçilerini taşıyan traktör devrildi. İki kız kardeş, 18'inde Elif ile 15'inde Esmanur o ekmeğe canlarını verdi.

Belki biber, belki bezelye de anladı ki, mesele çok karmaşık değil: Bir ağalar var, bir de ölümüne marabalar.

(Olay yeri, Bursa)

Elif Argun - Esmanur Argun

Bir insan, hayatını kazanmak için hayatını verdi. 25'indeki Emre yem fabrikasının "helezon" makinesine, bütün hayalleri ve dertleriyle birlikte düştü.

Hayvanlar da anladı ki, mesele çok karmaşık değil: Yemin bir ucunda insan bir ucunda hayvan var; ne insanın ne de hayvanın hayatının bir kıymeti var.

(Olay yeri, Tarsus)

Emre Satır

Bir insan, dünya çapında bir bilim adamı, bir tarihçi, hem de Osmanlı üstüne büyük bir uzmanken, Boğaziçi Üniversitesi'nde kuşatılıp ayrılmak zorunda bırakıldı. Prof. Edhem Eldem, niceleri gibi, her üniversite gibi, önemli bir üniversiteyi de gasp edip kurutanlar tarafından "yurt dışına" ve bu ülkenin gençlerinden uzağa itildi.

Osmanlı da anladı ki, mesele çok karmaşık değil: Bunların ne insana, ne bilime, ne de çok atıp tuttukları Osmanlı tarihine bile saygısı var.

(Olay yeri, İstanbul)

Prof. Edhem Eldem

İsterseniz siz de daha bir dolu "olay yeri" ekleyebilirsiniz.

Hiçbiri bir ötekinden kopuk, bağımsız, kendine has değil. Kötülük ile iyilik mücadelesinde; ekmek ile insanlık, bilim ile hak ve özgürlük, hor görülen insan ile hor görülen hayvan birbirinden uzak değil.

O yüzden, "kötülük" hepsini birden kuşatıp kıstırmaya, hepsine birden vurmaya seferber… O yüzden "İyilik" hepsinin acısını birden hissetmeye, hiçbirini birbirinden ayırmamaya dair.

Samsun'da 14 yıl emek verdiği "Wakwak"lı büyük mağaza zincirinde "maruz kaldığı sürekli baskı ve mobbing yüzünden" intihar eden çalışan; evli, bir çocuk sahibiydi, eşi ikinciye hamileydi. Son mektubunda, son nefesinden hemen önce yani, o ölüm çizgisine nasıl bir şiddetle gelmişse, demiş ki:

"Artık aranızdan ayrılıyorum. Geride gözü yaşlı bir eş, babasız büyüyecek bir çocuk, anne karnında henüz doğmamış bir bebek bırakıyorum miras olarak. Maalesef artık dayanamıyorum. Bu bir intihar vakası değildir. Cellatlığını E.C.'nin yaptığı bir idam vakasıdır."

Öyle aslında. Bursa'da Elif ve Esmanur kardeşlerin; Tarsus'ta yem işçisi Emre'nin ve her yıl 2 binden fazla çalışanın işyerlerinde, ekmek peşinde ölümü "kaza, arıza" mı ki!

Denize kavuşmak isteyen kaplumbağa da, 81 yaşında bayat ekmekle açlık bastırmaya düşene de vurulan sopalar "arızi" mi?

Bilim insanlarının kazınması, üniversitelerin ve medyanın gaspı, ilkokuldan liseye karanlıkların dayatılması, işçinin, emeklinin süründürülmesi, hayvanları katletme histerisi; hayatın insan için de hayvan için de "ölümüne" bir cehennem haline getirilmesi çok mu farklı niyet ve tıynetler?

Öyle görüyorsanız, dertlerden sadece kendinizinkini seçebilirsiniz… Görmüyorsanız da "Kötülük" cephesine karşı "İyilik" cephesi nasıl olur, bir düşünürsünüz.

81 yaşında bayat ekmek yüzünden sopayla dövülen insanın soyadı Dindar; genç bir babayken, bir evlat daha beklerken işyeri baskısıyla ölüme sürüklenenin adı da Muhammed'di.

Yalan ve talan dünyasında, esasen Dindar'ın da Muhammed'in de pek kıymeti yok belki de! Hepsi araç, her şey sopa! 

25 yaşındaki yem işçisi, "ölü işçi ordusu"na katılan Emre bir kamyon yazısı önünde fotoğraf çektirmiş; bize mirası o:

"Biz öldük, siz yaşayın!"


Not: "Kör kütük kötülük" Nisan'daki bir yazımın başlığıydı. Kütüğün kütüklüğü, körlüğümüzün körlüğü geçmedikçe, yine geldi, oturdu başlığa. Bu kez "kör" ile "kütük" ayrı değil! Çünkü kötülüğün kütüklüğü, körlük yüzünden de!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kalbimin kaderi, halklar intihar edemez!

Halklar intihar edemez; hayat ve hakikat bazen kuşaklar atlar, derinlerde kim bilir kaç kış uykusu uyur, ıssız, ışıksız kalır; bazen kendi hakkına ihanet bile eder, bir zorbalığın ekmeğine kan sürer ama… Gün gelir tarih yapar… Devrim yapar…

Devletin kiri, hayatın pası!

Kirli devlet ülkesinin milyonlarca kendi halinde insanı var. Milyonlarca yoksulu, yoksunu. Milyonlarca çocuğu var, umut ve gelecek önlerinden çalınmış. Ve milyonlarca "mutedil"i yanında yüzlerce, binlerce çıldıranı var

Telefonunuzu kimsenin elinizden almasına müsaade etmeyiniz!

Geleceğini "geride bırakmış" bir ülke ve millet, aklını ve kalbini toplamakta zorlanıyor belli ki; klavyeye sarılmış, ekrana aşık olmuş, teselliyi akılda değil "akıllı telefon"da bulmuş, "Yeni Telefon Türkiye'si"nin keyfini çıkarıyor

"
"