22 Mart 2025

‘Çocuklar’dan aldınız mı haberi!

Aslında ne iyi yaptınız! Diplomaydı, yolsuzluktu, şuydu buydu; onlara kafadan kefil olacak halleri yok belki ama birbirlerine, hayata, umuda kefiller işte. Karanlıkta omuz omuza ışık oldular

‘Çocuklar’dan aldınız mı haberi!

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? Bıkmışlar, sıkılmışlar, bunalmışlar sizden. İşte o yüzden… Belki de “ecel gelmiş bahane…” diyerek üniversitelerden, yurtlardan, evlerden çıktılar; birbirleriyle buluşup sokakları, meydanları doldurdular. O kadar örgütlü de değildi muhtemelen, hiç homojen değildi. Solcular vardı tabii ama eskiden solcuların “orta yolcular” dedikleri de vardı.

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? Neredeyse hiçbiri siz iktidar olduğunuzda doğmamıştı. En büyüğü bile o zaman bebek olmalıydı. Belki memedeydi, belki emzikli, belki bezi vardı, altına yapıyordu. Siz 23 senede onların geleceğinin, hayallerinin, umutlarının ve 20’li yaşlarda kocaman olması gereken umutlarının içine ettiniz.

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? Yok Z kuşağıydı, yok sosyal medya bağımlısıydı, yok oyun müptelasıydı, yok ana kuzusuydu, yok bireysel ve bireyciydi, isyanı varsa da ıvır zıvıraydı, devlete itaatkar, hayata boş vermiş ya da hepten dalgacıydı; öyle ya hepten apolitikti. Neymiş? Bildiğin gibi değilmiş! 68, 78 derken, al sana 25 kuşağı. Bu kuşağı onların beline, aklına, kalbine esasen siz bağladınız. Gözlerini bağlamak, ellerini bağlamak, hayatlarını bağlamak isterken, belki de bir günde ve bir gecede “yeni bir direniş ve umut kuşağı” yarattınız.

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? Aslında ne iyi yaptınız! Diplomaydı, yolsuzluktu, şuydu buydu; onlara kafadan kefil olacak halleri yok belki ama birbirlerine, hayata, umuda kefiller işte. Karanlıkta omuz omuza ışık oldular. Çünkü geleceklerini kararttığınız gibi, bir gün siz isterseniz, bütün emeklerinin çöpe atılabileceğini, diplomalarının geçersiz sayılabileceğini, okuyarak gelmek istedikleri noktaları, canlarına okuyarak onlara kapatıp müritlerinize açacağınızı, oylarını bile gasp edebildiğinizi gördüler. “Kibir, nefret, kin, intikam ve gasp” sisteminin sadece birtakım koltuklarda oturanlara değil, esas onların ruhuna saldırdığını anladılar.

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? Hani “Şeytan” Rıdvan Dilmen artık çalım mı atıyordu, yalakalık mı yapıyordu, her neyse, demişti ya “Erdoğan parkasız Deniz Gezmiş’tir” diye… Gördünüz mü, kim o ruhu taşıyormuş, kim parkalı parkasız omuz omuza nehir olmuş, deniz olmuş, bendinden taşmış, kim “gezmiş” kim “gezi”ymiş! Kim o denize gaz sıkmış, mermimsi fırlatmış, copu kalkanı, tazyiklisuyu sallamış. Nice donanımlı gencin bu ülkeden kaçmasına sebep oldunuz ya, bugünkülere verebildiğiniz de “gaz”dan ibaret işte.

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? Diplomasını gasp ettirdiğiniz üniversite ağalarının okulunda okumuş, doktora yapmış profesörlerine sahip çıktılar mesela. Benim ilk mektebi okuduğum Ortaköy’deki binada bulunan üniversitede. Biat eden, buyruklara itaat eden, öncekilerle birlikte 30 yıl boyunca bir diplomanın (geçersizse) “Geçersiz” olduğunu göremeyen ya da “geçerli”yi geçersiz yapan İstanbul Üniversitesi’nin boyun eğmiş “hocalar”ına değil! Çünkü neyi, neden, şimdi, şu anda yaptığınızı ve iki dudak arasında herkesin hayatıyla oynayabilen, oynayabilecek bir rejim inşa ettiğinizi en iyi siz anlattınız onlara. O “biat-itaat” profesörleri, bu rejimi nasıl anlatacaktı zaten. Rejimin paramparçası olmuşlar “geçerli” onca diploma ve akademik kariyerle. Çünkü “demokrat ve dürüst” iktidarın, “bağımsız ve adil yargı”nın, “özerk ve haysiyetli, hakkaniyetli” üniversitenin ne olmadığının dersini siz verdiniz.

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? Onca para sayma makinesiyle, onca “beraber yürünen, yürütülen” yolsuzlukla, onca kayırma ve ayırmayla, onca ormanın, kıyının, zeytinliğin, tarlanın, insan ve hayvan hakkının, hayatının gaspıyla, onca kanka holding çeteleşmesiyle, inat-kapris-cehalet yanında, bir dolu tezgahla yoksullaştırdığınız halkın çocuklarını tanıdınız mı? Onlar sizi tanımış belli ki. Kirli ellerin derdinin “temizlik” değil “temizlemek” olduğunu anlamışlar.

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi? İki dudak arasında metronun kapatıldığını, Anayasal bir hakka devlet şiddeti uygulandığını, internet ve haberleşmenin, hatta ders çalışabilmenin iptal edilebildiğini görüyorlar. Ülkenin, ailelerinin, kendi hayatlarının despotizm altında ekonomik açıdan da nasıl çürütülebildiğini, eritilebildiğini, kimileri kaynakları emerken halkın büyük çoğunluğunun her gün nasıl darbe aldığını biliyorlar. Sokağa çıktılarsa, onları çoktan doldurduğunuzdan; “sosyalleşme”nin sadece iki parmak ve bir klavyeyle değil, omuz omuza durmak da olabildiğini kavradıklarından.

“Çocuklar”dan adınız mı haberi? Hani en tepelerden “Bize oy versin vermesin, bu ülkede yaşayan herkesin hayatına dokunmayı başardık” deniyor ya… Haklısınız! Şimdi de “dokunduğunuz” hayatlardan ses geliyor işte! Çünkü demokrasi, inip binilen “tramvay” ya da belediyenin elindeki hattı bile aldığınız “metro” değil; “dokunduğunuz” yerin, halktın size de dokunabilmesidir! Bu çocukların, gençlerin ve sokaktaki, meydandaki herkesin, hayatlarına, haysiyetlerine dokunanlara dokunmak istemesi size dokunuyor olsa da!

“Çocuklar”dan aldınız mı haberi! Umut hep “genç” kalabildiği ölçüde, asla ölmez işte! 

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Kapı açık, arkanı dön ve çık!  

“Barış” aynı zamanda hukuk devleti ve demokrasi olmalı. Toplumunuzun, vatandaşlarınızın bir kesimiyle, ayıklaya ayıklaya düşmanlar ve hedefler seçerek savaşıyorsanız; “barış” sizin yüreğinizdeki bir tutku değil, hedefleriniz için bir araç ve matkap olur.

Dünyanın bütün kadınları birleşiniz!

Dünyanın bütün kadınları birleşiniz. Bir bakıma… Tabutlarınızdan başka kaybedecek bir şeyiniz yok!   

Lazkiye katliamı, Türkiye hafızası!

Türkiye devleti, komşusunun ve hemen ötesindeki coğrafyanın “iyileşmesi”ni istiyorsa, herhangi bir ata değil, akla ve barışa oynayabilmeli. Öyle ya, “yurtta barış” da söyleniyor şimdi. Sınır ötesinde de. Orası da öyle!

"
"