02 Mayıs 2020

İsveç'te 1 Mayıs

Koca dünya tarifsiz bir çaresizlik ve acı içinde çırpınırken, İsveç iki aydır bir başka gezegende, bir başka gerçeklikte yaşıyor

Bugün 1 Mayıs. Bütün dünyada emeğin onurlandırıldığı gün. Aynı zamanda da baharın kutsandığı...

Stockholm griler giyinmiş. İnceden yağmur yağıyor. Önümüzde uzanan kordon boyu ıssız. Caddeden geçen kırmızı otobüslerle mavi tramvaylar kimsesiz.

Korona Zamanları’nın ruhuna uygun bir gün. Hayret! Ve belki de nihayet!

Hayret, çünkü aylardır bütün dünya başka yerde, İsveç başka... Yeryüzünün her yerinde insanlar evlerine kapanmış, burada herkes sokaklarda. En çok da parklar ve ormanlarda... Yeryüzünün her yerinde dışarı çıkması  gerekenlerin koruyucu maske takması zorunluyken, burada böyle bir gereklilik yok. Sosyal mesafe kuralı ise var, ama yok. Çünkü uygulanmıyor.

Uygulanmamasının bir yaptırımı da yok.

Bütün bu yoklar arasında var olan çok önemli bir şey var: Güven ve inanç. İsveç devleti -yasaklarına değil- tavsiyelerine uyulacağı konusunda halkına güveniyor ve inanıyor. İsveç halkı da devletinin en doğruyu yaptığına güveniyor ve inanıyor.

İsveç Koronavirüs'le mücadelede "sürü bağışıklığı" yöntemini uyguluyor. Buna göre, sürünün, affedersiniz insanların virüse yakalanarak, onu yenmeleri ve böylece bağışıklık kazanmaları öngörülüyor.

Yenemezlerse peki? Bu sorunun da cevabı yok. Daha doğrusu sorunun kendisi yok. Sürünün sağlıklı olduğuna ve bunu başaracağına inanılıyor olmalı. 7’den 70’e bütün İsveçlilerin yani...

70’in üzeri ise yaşlı kabul ediliyor. Yaşlılar sürünün dışında tutuluyor. Bir de hastalar, yani virüsü kapmış olanlar. Bu iki grubun evde kalmaları tavsiye ediliyor. Hastaların dışarı çıkmak zorunda kaldıklarında maske takmaları -bulabilirlerse tabii- bekleniyor. Yaşlılardan ise böyle bir beklenti yok. Beklenti hastaların başkalarına hastalık bulaştırmamaları -bunu virüs yeterince yapıyor zaten- ve yaşlıların da kendilerini hasta ya da sağlıklı taşıyıcı genç nüfustan korumaları.  Bunun için sosyal mesafe kuralına uyarlarsa, iyi olur. Hepsi o kadar...  

Kısacası yaşlıların hastalanmaktan, hastaların ise hastanelere düşmekten korunması gerekiyor. Daha doğrusu kendi kendilerini korumaları bekleniyor. Hastaneler solunum cihazına bağlanması gerekecek derecede hasta olmayanları kabul etmiyor zaten. Bir bakıma hastaneler de kendilerini hastalardan koruyor. Çünkü yoğun bakım ünitelerinin sayısı sınırlı.

Acı gerçek de burada yatıyor zaten. Bir sosyal devlet olmasıyla ünlü İsveç’in sağlık altyapısı zayıf . Bu çapta bir salgınla baş edebilecek donanımı çok yetersiz. Eksiklerini giderebilmek için felâketi zamana yaymaktan başka çaresi yok.

Bu verili duruma ülkede topyekûn bir karantina uygulamasının yol açacağı ekonomik kriz kaygısı da eklenince "sürü bağışıklığı" denen uygulama geliştiriliyor. Mucidi ve sorumlusu ise seçimle gelen hükümet değil, devlet. Daha doğrusu Kamu Sağlığı Yönetimi adlı devlet kuruluşu.

Bu soğukkanlı sosyal mühendislik projesinde İsveç’in toplum psikolojisi de göz ardı edilmemiş. Uzun ve karanlık kış aylarından sonra bahara ve ışığa hasret İsveç halkını evde tutmaya kalkışmak, Koronavirüs'ten beter bir travma doğurabilir çünkü.  

Dışarda nefes kesen bir soğuk hüküm sürüyor da olsa, ne gam, güneş göz kırpıyorsa bulutların arasından, parklar, ormanlar koşanlarla dolup taşıyor. Sarı saçlı, at kuyruklu kızlar uzun bacaklı oğlanlarla yarışıyor. Cafe, restoran ve barlar cıvıl cıvıl.  Müzik sesleri kahkahalara karışıyor.

Koca dünya tarifsiz bir çaresizlik ve acı içinde çırpınırken, İsveç iki aydır bir başka gezegende, bir başka gerçeklikte yaşıyor.

Oysa Korona burada da var. Üstelik de çok can alıyor. Toplam 10 milyon 300 bin nüfusu olan ülkedeki ölü sayısı an itibarıyla 2 bin 662. Ama deniyor, ölenlerin yarısına yakını bakımevlerinde yaşayan çok yaşlılar. Yaşları 80-100 arasında olanlar. Ölenler arasında bir de bu yaşlıların bakıcıları var. Düşük ücretle çalıştırılan göçmenler. Onlar genç fakat. Ve sayıları hakkında bilgi verilmiyor. Birkaç kuşak aynı evde yaşamalarına yol açan kültürel farklılıkları, İsveçce dili konusundaki yetersizlikleri yüzünden Koronavirüs'ten korunamadıkları bildiriliyor.

Kamu Sağlığı Yönetimi’nin sözcüsü epidemiyolog Anders Tegnell geçenlerde yaptığı açıklamada, yaşlılarımızı yeterince koruyamadık, dedi ve özür diledi. Ölen göçmenler için özür dilediğini ise duymadım.  

Bugün 1 Mayıs 2020. Stockholm gri, yağmurlu ve ıssız. Nihayet! Korona Zamanları’nın ruhuna uygun bir gün.

Yazarın Diğer Yazıları

Yüreğimdesin Hrant Ahparig

Cansız bedeniyle gazetesinin kaldırımında yatarken 2007'den 1915'e uzanan bir köprü oluşturdu. Ve yaşarken anlatamadıklarını da anlatmayı sürdürdü bize

Fatih

15. yüzyılda yapılmış olanı 21. yüzyıl dünyasında yapmak zor iştir. İznik Konsili'ne ev sahipliği yapmış ve Orhan Camii’ne dönüştürülerek yazık edilmiş Ayasofya örneği gözden kaçmış olabilir. Trabzon’daki de öyle...

Ben adalıyım

Şimdi artık ada bir renginden daha yoksun; biraz daha solgun...

"
"