16 Haziran 2024

Yurt dışına çıkış harcı sorunumuz

Devlet, bu bağlamda ille de bir para alınacaksa bu para, kanımca Türkiye’ye girip çevre vergisi, su vergisi vb. kalemler ödemeyen ama bu hizmetlerden yararlanan turistlerden alınmalı. Böylesi bir farklı muamele, ayrımcılık yasağını ihlal etmez

Yurt dışına çıkış harçlarının 1.500 TL’ye çıkarılması haberi düşünce, yurt dışına giden veya gitmeye heveslenen hemen herkesin gündeminde olan ama zaman zaman su yüzüne çıkan tartışma yeniden alevlendi: Bu har(a)cı neden ödüyoruz?

Bu konuda etraflı bir çalışmayla karşılaşmadığım için kısaca da olsa bilgi gereği verme gereği duydum:

Türkiye’de yurt dışı çıkışlarda para verilmesi yeni bir uygulama değil. Bu konuda 1963 yılında bir kanun çıkarıldığını görüyoruz. Dış Seyahat Harcamaları Vergisi Kanunu ismindeki bu Kanun’un gerekçesinde, o zamana kadar “İstikrar Fonu primi” olarak yürütülegelen uygulamanın, vergi niteliği kazandırıldığı söyleniyor.

Bu ifadeden, daha önceden de yurt dışı çıkışlardan para alındığını anlıyoruz.

1963 tarihli Kanun, Türkiye’deki şahısların her türlü dış seyahatlerdeki harcamaları, bu kanun gereğince “Dış seyahat harcamaları Vergisine tabi” kılmış. Kanun, bu verginin alınacağı kişileri (i) Türkiye’de mukim gerçek ve tüzel kişiler ile (ii) İkameti olmasa bile “fiilen Türkiye sınırları içinde bulunan gerçek kişiler” olarak göstermiş.

Bu dönemde alınan para, bir nevi tüketim vergisi gibi düzenlenmiş.

Mezkûr Kanun, 1984’te kaldırıldı. Fakat aynı gün (17 Mart 1984) çıkarılan Toplu Konut Kanunu’nda (md. 2/d) yeni kurulan Toplu Konut fonunun finansman kaynakları arasında şu kalem de sayılmıştı:

“Yurtdışı çıkışlardan çıkış başına alınacak en çok 100 Amerikan Doları karşılığı Türk Lirası ve Kuzey Kıbrıs Türk Devleti İçin çıkış başına en çok bunun yarısı kadar Amerikan Doları karşılığı Türk Lirasından (…) (Bu harçtan, hac çıkışları dahil, kimlerin muaf tutulacağını veya istisnadan yararlanacağını tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir.)”

Bakanlar Kurulu’nun takdiri 50 dolar olmuştu.

Bu Kanun, ayrıca birtakım istisnalar saymıştı ki bunların arasında sağlık amacıyla gidenler, sınır boyunda yaşayanlar, hac seyahatine gidenler, TIR şoförleri ve her türlü yabancı uyruklular, ticari amaçla seyahate çıkanlar gibi kategoriler vardı.

Takip eden 12 yıl (1984-1996) boyunca istisnalar arttı: Bu genişleyen istisnai kategorilerin arasında, yurt dışı kuruluşlarımızda sürekli görevi bulunan kamu personeli, bunların eş ve çocukları ile bakmakla yükümlü oldukları ana ve babaları; yurt dışında öğrenim gören öğrenciler, bazı uluslararası futbol müsabakalarına gidecek olan taraftarlar, ticari amaçlı karayolu taşıtı yolcuları, bilimsel etkinliklere gidecek bilim insanları, turizm bakanlığı belgeli işletmeler ve Bosna Savaşı sırasında bu ülkeyi ziyaret edecekler veya komşu ülkelere deniz ve kara yolu ile günübirlik gidenler sayıldı.

Ayrıca bazı daraltma ve değişiklikler de yaşandı. Örneğin tüm hac ziyaretleri için tanınan muafiyet sonradan, hac seyahatine ilk defa gidenler biçiminde daraltıldı. Göçmen veya mülteci olarak Türkiye'ye gelip, Türk vatandaşlığına alınmış kişilerden aile ziyareti için çıkışları için (çocukları için yarı oranda) 50 dolar alınması, sınır ticareti yapanlar için daha düşük bedel öngörülmesi de bunlardandı. KKTC ziyaretleri ilkin 90 gün için muaf kılınmışken, sonradan tamamen muaf hâle geldi.

1996 yılına gelindiğinde herkes harçtan muaf kılındı.

2001’de ise harç uygulaması geri geldi, 50 dolara sabitlenerek kanunlaştı ve ardından tahsilatın harç pulu yapıştırılarak yapılmasına karar verildi.

2002 yılında miktar (henüz altı sıfır atılmamıştı) 70.000.000 TL yapıldı.

Sonrasında da fiyat değişiklikleri oldu ve yine yukarıda verdiğim örneklere benzer türden istisnalara dair çok sayıda değişiklik gerçekleşti.

2007 yılında 15 TL olan harç, 2019 yılında 50 TL’ye yükseltildi ve en son 2022’de 150 TL’ye çıkarıldı.     

Şimdi 1.500 TL’yi tartışıyoruz.

Anayasa Mahkemesi ne diyor?

Bu konudaki miktar artışları gündeme gelince hâliyle konunun anayasallığı da sorgulanıyor. Fakat Anayasa Mahkemesinin etkili kararlar verdiği pek söylenemez.

AYM, bu konuda verdiği (biri 1961 Anayasası zamanında, diğeri 1982 Anayasası zamanında olmak üzere) iki farklı kararında sorunu yetkisizlik nedeniyle incelememişti. 2001 yılındaki Kanun ise AYM incelemeden değiştiği için “karar verilmesine yer olmadığı” sonucuna ulaşmıştı.

Mahkemenin bu konudaki dikkat çekici kararları 2014 ve 2022 yıllarında yayımlandı.

2014 yılındaki karar hayli tartışmalıydı. Kararda toplam beş üye karşı oy kullanmıştı.

Karşı oylara neden olan fikir ayrılıkları üç yönlüydü:

Birincisi: Azınlıkta kalanlara göre; Kanun’un peşinen yabancılara dönük istisna getirilmesi, vatandaşlık temelli bir ayrımcılıktı. Çoğunluk, bunun meşru amacına (turizm teşvik vb.) ağırlık verdi.

İkincisi: Azınlıkta kalanlara göre bu, seyahat özgürlüğüne dönük ölçüsüz/gereksiz bir müdahaleydi. Çoğunluk, konuyu seyahat özgürlüğüyle ilgili ele almamayı yeğledi.

Üçüncüsü: Azınlıkta kalanlara göre pasaport kontrolü ve çıkış tarihi vurma bir kamusal hizmet olmadığı için – adı her ne kadar yurt dışı çıkış harcı olsa da- ortada bir harç yoktu. Çoğunluğa göre ise burada Anayasa’nın “vergi, resim, harç benzeri malî yükümlülük” dediği türden, kamu gücüne dayanılarak alınan para söz konusuydu ve bu yönden anayasaldı.

Dolayısıyla bu üç bağlamda iptal talepleri reddedildi. Fakat AYM bu kararda, istisna belirleme konusunda yürütmeye sınırsız yetki verilmesine dair kuralı iptal etti. Kanun koyucudan sınır belirlemesini istedi. (Yeni düzenlemeye göre Cumhurbaşkanı, bu miktarı üç katına kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye yetkilidir.)

2022 yılındaki kararda ise konu bu defa seyahat özgürlüğü yönünden ele alındı. AYM üyelerinin biri hariç tamamı 50 TL’lik müdahaleyi ölçülü buldu.

Bu uygulamayı “deli dumrul düzenlemesi” sayan ve tek karşı oyu kullanan Engin Yıldırım ise önceki gerekçesinde ısrar etti. Yıldırım’ın önceki gerekçesi şöyleydi:

“Demokratik devlet vatandaşlarını mümkün olduğunca az bürokratik işlemlere konu eden devlettir. Küresel bir dünyada insanların seyahat özgürlüğünü kullanmalarının önündeki engeller azaltılmaya çalışılırken, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ancak otoriter rejimlerde görülebilecek bir uygulama ile bu özgürlükten yararlanmak için bir bedel ödemek zorunda bırakılmaları ve gereksiz yere zaman alıcı bürokratik formalitelerle uğraşmaları kabul edilemez. Dava konusu kural Anayasa'nın 23. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına aykırıdır."

Dünyada var mı?

Bu türden para alma uygulamaları, farklı model, isim ve biçimlerle dünyanın farklı yerlerinde var. Kişisel deneyimimi aktarmam gerekirse, mesela Tayland’a girerken 30 dolara yakın bir para ödediğimi hatırlıyorum. Küba’da bu miktar 25 dolar civarındaydı. Duyduğuma göre Japonya’da da 10 dolar civarı bir para alınıyor.

Öte yandan çeşitli Avrupa ülkelerinde de ülkeye girerken değil ama girdikten bir süre sonra turizm, su, çevre vb. kalemleriyle bağlantılı olarak turistlerden 3-5 Avro civarı vergi alınıyor. Fakat dikkatinizi çekerim: Bunların alındığı kişiler, devletlerin kendi yurttaşları değil, yabancı turistler.

Ben Türkiye’deki durumun benzerine sadece İran’da denk geldim. Bizden para alınmadı ama İran’dan çıkan İranlılardan alınıyordu. Ayrıca Filipinler’de de böyle bir uygulamanın bulunduğunu duydum.

Bunun dışında bir örnek duymadım, görmedim ve okumadım. Belki birkaç istisna daha vardır. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir devletin kendi yurttaşından “yurt dışına gidiyor” diye para alması kesinlikle norm değil. Türkiye’nin ayrıksı bir iş yaptığını bilmek gerekiyor.

Kişisel görüşüm

Ben bu uygulamanın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısındayım.

Şöyle ki:

Devlet, bu bağlamda ille de bir para alınacaksa bu para, kanımca Türkiye’ye girip çevre vergisi, su vergisi vb. kalemler ödemeyen ama bu hizmetlerden yararlanan turistlerden alınmalı. Böylesi bir farklı muamele, ayrımcılık yasağını ihlal etmez. Hatta daha gerçekçi olmak gerekirse (müze vb. hizmetlerde kademelendirme yapan Brezilya gibi) miktarlar, Avrupa ve ABD’liler için yüksek, üçüncü dünyadan gelenler için ise nispeten daha az yüksek kılınabilir.

Meselenin ölçülülükle ilgili yönü açısından da sorun var.  Şu anda konuşulan 1.500 TL, açıkça ölçüsüzdür. Dediğim gibi dünyadaki örneklerde, yabancılardan alınan bedel bile 40 doların üstüne çıkmıyor. Türkiye’deki asgari ücretin 400 dolar civarı olduğu hesaba katıldığında, bu miktar, yurttaşların büyük kısmından maaşlarının yüzde onuna denk geliyor.

Aşırılık apaçık ortada. Başka söze ne hacet.

Son olarak; burada ismen bir harç mevcut olsa da cismen bir harç olmadığına sonuna kadar katılıyorum. Fakat bu konudaki teknik tartışmaya şu anda girme niyetim yok.

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Diamond Tema hakkında başlatılan soruşturma Anayasa’ya aykırı

Yakalama kararının icra edilmesi hâlinde bunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal edeceği de açıktır. Zira ortada suç şüphesi dahi yoktur

Yapboz tahtasında son hamle: “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Taslağı”

Bakanlık hazırladığı metin, tüm katılımcılık iddialarına rağmen dostlar alışverişte görsün mantığıyla yürürlük kazanıyor. Bakanlık bu sürece 10 yıldır hazırlandıklarını söylüyor ama bundan kendileri dışında kimsenin haberi yok

Millî (ulusal) yas ilan etme yetkisi TBMM’de olmalıdır

Anayasa’nın öngördüğü “millî dayanışma” ilkesi hilafına tartışmalı millî yas ilanları, söz konusu tasarrufun gerçekten (sözcüğün tüm toplumu kucaklayan anlamıyla) “millî”liğini kuşkulu hâle getiriyor