04 Mart 2025

Siyasetin kara borsası: Milletvekili transferleri

Bugünkü hâliyle sistem, seçmeni tamamen devre dışı bırakıyor. Oysa transfer serbestliği korunacaksa bile bir düzenleme şart. Aksi hâlde vekil pazarlıkları, siyasetin doğal parçası olmaya devam edecek. Olan yine, kendisine fena hâlde ayıp edilen seçmene olacak

AKP 8. Olağan Büyük Kongresi'nde milletvekilleri Ünal Karaman, Mehmet Selim Ensarioğlu ve Serap Yazıcı Özbudun partiye katılmıştı

Türkiye’de siyaset sahnesi, son günlerde yeniden vekil transferleriyle çalkalanıyor. Seçim öncesi bir partinin çatısı altında aday olup seçildikten sonra kısa süre içinde başka bir partiye geçen milletvekilleri, seçmenin iradesini ne kadar yansıtıyor? Transferler, siyasi ahlak çerçevesinde mi gerçekleşiyor, yoksa siyasi pazarlıkların bir aracı hâline mi geliyor?

Bu tartışma yeni değil. Geçmişte “Güneş Motel” olayı gibi örneklerle vekil transferleri, hükûmet değişikliklerine yol açtı, siyasi istikrarsızlıklara neden oldu. Bugün ise yasalar açısından hiçbir engel yok. Bir vekil, taban tabana zıt bir partiye dahi geçse, hukuken bir yaptırımla karşılaşmıyor. Peki, seçmenlerin oy verirken güven duyduğu sistem, bu tür hareketleri nereye kadar kaldırabilir? Vekil transferleri tamamen serbest mi olmalı, yoksa etik ve hukuk sınırları içinde belirli kurallara mı bağlanmalı?

Bu yazıda bu konu üzerine kalem oynatmak istiyorum.

Lehe ve aleyhe görüşler

Milletvekili transferleri konusu, anayasa hukukunun önemli tartışma konularından biri. Bu konuda lehe görüşler de var aleyhe görüşler de.

Ayrıntılarına girmeden özetleyecek olursak buna serbesti tanınması konundaki iki yaklaşımı şöyle özetleyebiliriz.

Parti değiştirme yasağını savunanlar genel olarak üç savı öne çıkarıyorlar. (1) Öncelikle; milletvekilleri, belirli bir partiye oy veren seçmenlerin desteğiyle seçildiği için, parti değiştirmenin seçmen iradesine aykırı olabileceğini ileri sürülüyor. (2) Buna ek olarak parti değiştirme, kişisel menfaatler doğrultusunda gerçekleştiğinde siyasi etik açısından sorgulanabilir hâle geleceğini hatırlatıp bu konuda bir yasağın, milletvekillerinin daha tutarlı hareket etmelerini sağlayacağını vurguluyorlar. (3) Öte yandan, sık sık değişen parlamenter çoğunlukların hükümetlerin istikrarsızlaşmasına neden olabileceği ve böylesi bir yasağın siyasi istikrarı koruma amacı taşıyabileceğine dikkat çekiyorlar.

Üç sav da gayet makul. Fakat bir de madalyonun diğer yüzü var. O yüzdeki argümanlar da hiç yabana atılır türden değil.

Parti değiştirme serbestisini savunanlara göre (1) milletvekilleri, yalnızca partilerine değil, aynı zamanda seçmenlerine ve vicdanlarına da sorumludur; parti değiştirme yasağı, vekilin hür iradesini kısıtlayabilir. (2) Keza, böylesi bir yasak, partilerin otoriterleşmesini ve vekiller üzerinde baskı kurmasını kolaylaştırabilir. Parti içinde demokrasi eksikse, milletvekilleri kendilerini ifade edemez. (3) Bunlardan başka; bu konuda bir yasak gelse bile milletvekillerinin bunu dolanabileceği (örneğin istifa etmeyip kendisini partiden attırabileceği, yahut diğer bir partiye dışarıdan destek vererek daha öngörülmez durumlar yaratacağı vb.) ileri sürülüyor. Bu noktalardan hareketle bir milletvekili, partisinin seçim sonrası politikalarını beğenmiyor veya parti ilkelerinin dışına çıkıldığını düşünüyorsa, seçmenini daha iyi temsil etmek için farklı bir partiye geçebilmelidir, diyorlar.

Bu tartışma bizde 1982 Anayasası’nın ilk döneminde çokça canlıydı. Zira Anayasa, parti değiştirme yasağı getiriyordu.

Anayasa’nın ilk taslak metninde (Aldıkaçtı Taslağı) yasak şöyle düzenlenmişti:

“Partisinden istifa eden milletvekili, o seçim dönemi içinde ancak, bağımsız olarak üyeliğini sürdürebilir; bir başka partiye girmesi veya Bakanlar Kurulunda görev alması hâllerinde üyeliği sona erer.”

Bunun gerekçesini de şöyle yazmışlardı:

“1961 Anayasasının 1980 yıllarından önceki uygulamalarında topluca bir partiden istifa ederek bir başka partiye girme ve bu suretle iktidar değişikliklerine neden olma göz önünde bulundurularak bu gibi dalgalanmaların önlenmesi için partisinden istifa eden milletvekillerinin üyeliklerini bağımsız olarak sürdürebilecekleri esası getirilmiştir.”

Bu gerekçedeki gönderme esasen “Güneş Motel Olayı” diye bilinen milletvekili satın alma pratiğiydi.

Söz konusu taslak, Danışma Meclisi’nde tartışmaları alevlendirdi. Bazıları böyle bir kurala gerek yok dedi, diğer bazıları ise çok daha fazlasını istedi. 9 farklı önerge ekseninde yukarıdaki savlar (belki daha fazlası) ileri sürüldü. Metni değiştiremediler ama sonradan askerler yasağı farklı biçimde formüle ettiler.

Kurala göre TBMM, “partisinden istifa ederek; başka bir partiye giren milletvekilinin düşmesine” üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar verebilecekti.

Ayrıca şu hükmü eklediler:

“Partisinden istifa eden milletvekili bir sonraki seçimde, istifa tarihinde mevcut herhangi bir partinin genel merkez organlarınca aday gösterilemez.”

Bu yasak, transferin tamamen serbest hâle geldiği 1995 anayasa değişikliğine kadar yürürlükte kaldı. Yasağı kaldırırken de yine yukarıdaki savlar işlendi.

Bugün artık yasak yok. Dolayısıyla bir milletvekili A partisinden aday olup, hiçbir şey söylemeden bu partiyle taban tabana zıt B partisine geçebiliyor. Ahlaki kabullerine göre, yüzü kızarıyor veya kızarmıyor ama hukuken hiçbir yaptırıma uğramıyor. Seçmen de olan biteni sadece seyredebiliyor. Öyle ya liberal demokrasilerde prensip itibarıyla, bir defa seçilen milletvekilini bir daha geri çağırmak mümkün de olmuyor. Seçmenler kandırıldığıyla kalıyor.

İYİ Parti'den milletvekili seçilip AKP'ye transfer olan 3 isim, AKP 8. Olağan Kongresi'nin düzenlendiği kongre salonuna giderken kol kola girip poz vermişti

Siyasi ahlak ve hukuk

Ben bu konunun bir ölçüde ahlaki bir mesele olduğunu düşünüyorum. Hukukun her ahlaki soruna bir yanıt vermesini de zorunlu görmüyorum. Üstelik parti içi demokrasinin olmadığı veya siyasetin oldukça dinamizm kazandığı ülkelerde yeni siyasi oluşumlar veya kimi yasakları aşma stratejileri karşısında aşırı katı kuralların sorunu çözmekten çok değer kaybına uğratarak zarar getireceği kanaatindeyim.

Fakat geçen günlerde yaşanan transfer olaylarından (“skandal” mı demeliyiz?) sonra yine de bu konuda bir sorgulamaya ihtiyaç olduğunu da düşünüyorum.

Bu nedenle dünyaya bakınmakta yarar olabilir.

Dünya anayasalarındaki durum

Dünya anayasalarında milletvekili için transfer yasaklarının çok yaygın olduğunu söyleyemiyoruz. Fakat bu konuda hiç düzenleme yapılmamış değil. Örneğin Portekiz’de parti değiştirme, milletvekili düşme nedeni.  Ukrayna’da, bizdeki istikametin tersine, Anayasa’nın ilk hâlinde olmayan bir yasak 2004’te eklendi ve bir milletvekilinin “bir siyasi partiden (siyasi partilerin oluşturduğu bir seçim bloğundan) seçilmiş olarak, aynı siyasi partiyi (siyasi partilerin oluşturduğu aynı seçim bloğunu) temsil eden parlamento grubuna katılmaması veya böyle bir gruptan ayrılması” milletvekili düşme nedeni sayıldı.

Siyasi etik tartışmaları ile siyasi istikrar sorunun at başı gittiği diğer bazı güney ülkelerinde bu türden kurallarla karşılaşıyoruz. Bangladeş, Hindistan, Nepal, Nijerya, Fiji, Pakistan anayasaları bunlardan bazıları…

Tayland’da daha ılımlı bir kural getirilmiş, istifa etmişse 60 gün içinde başka bir partiye geçmesi gerektiği, yoksa vekilliğin düşeceği söyleniyor.

Keza dikkat çeken bir diğer örnek Güney Afrika Cumhuriyeti Anayasası. Anayasa’ya 2003 yılında eklenen hüküm yukarıdaki tartışmaların bir nevi sentezi gibi. Anayasa, milletvekillerinin parti değiştirmesini milletvekilliği düşme nedeni sayıyor ama kapıyı tam kapatmıyor, istisnalara yer bırakıyor. İçtüzük ise bu istisnaları ortaya koyuyor.

Bir istisna partiden istifa edenlerin belli bir orana ulaşması: Eğer bir milletvekili partisinden ayrılır ve en az partisinin mecliste sahip olduğu koltukların yüzde 10’unu temsil eden bir grupla birlikte yeni bir partiye katılırsa, milletvekilliği düşmez.

İkinci bir istisna ise yeni partilerin oluşması. Birleşme, bölünme veya alt bölümlere ayrılma gibi olasılıkları düzenleyen bu kural uyarınca da parti değiştiren kişilerin sayısı aday gösterilen partinin meclis üye sayısının yüzde 10’undan daha az olmaması gerekir.

Bu ülkede bu meselenin etraflı tartışmalara neden olduğunu ve nihayet konunun Anayasa Mahkemesinin önüne geldiğini de görüyoruz. Mahkeme, şu gerekçeyle hükümde sorun görmüyor:

“Birlikten ayrılma yasağı (anti-defection) hükmü, bir siyasi partinin seçilmiş üyelerinin partiden ayrılmasını engellemesini ve böylece bu kişilerin seçildikleri partinin himayesi altında kalmalarını sağlar (…) Ayrıca, iktidar partilerinin küçük partilerin üyelerini, listesinden seçildikleri partiden ayrılıp iktidar partisine katılmaya ikna etmelerini de engeller. Buna izin verilmesi hâlinde, iktidar partisinin başka türlü elde edemeyeceği ve seçmenlerin görüşlerini yansıtmayan özel bir çoğunluk elde etmesi mümkün olabilir.”

Nasıl bir kural getirilebilir?

Benim görüşüm şöyle: Milletvekili transferi, ne tamamen yasaklanmalı ne de sınırsız bir serbestliğe bırakılmalı. Seçmen iradesini yok sayan mevcut sistem sürdürülebilir değil. Ama vekilin siyasi vicdanını tamamen baskı altına alan katı yasaklar da çözüm değil. Dengeyi kurmak lazım.

Bir model geliştirilecekse, seçmen onayı şartı getirilebilir. Örneğin, milletvekili parti değiştirmek için seçim bölgesindeki seçmenlerin belli bir oranının (mesela yüzde 10) onayını almak zorunda olabilir. Zaman kısıtı da bir seçenek: Seçimden hemen sonra transfer yasaklanır, ancak belli bir süreden (örneğin 2 yıl) sonra mümkün hâle gelir. Daha radikal bir yaklaşım ise, parti değiştirmek isteyen vekilin istifa edip yeniden seçime girmesidir. Böylece seçmenin gerçek desteğini test etmesi sağlanır.

Bağımsız adaylardan seçilen vekillere daha fazla esneklik tanınabilir. Bir partiye katılmalarına izin verilebilir ama tam tersi yöndeki geçişler, yani bir partiden bağımsızlığa çıkış, farklı kurallara tabi tutulabilir.

Bugünkü hâliyle sistem, seçmeni tamamen devre dışı bırakıyor. Oysa transfer serbestliği korunacaksa bile bir düzenleme şart. Aksi hâlde vekil pazarlıkları, siyasetin doğal parçası olmaya devam edecek. Olan yine, kendisine fena hâlde ayıp edilen seçmene olacak.

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda profesör olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

“İmamoğlu’nun diploması” tartışması yargı tacizinin parçasıdır

Ekrem İmamoğlu ve benzeri şekilde yatay geçiş yapan yurttaşların meselesi yalnızca hukuki bir tartışma değil, aynı zamanda temel bir hak sorunudur. Sonuç doğurmayacak olmasına rağmen hukuk güvenliğini zedelemek pahasına bu tür meselelerin sürekli kaşınması, İHAM tarafından “yargı tacizi” (judicial harassment) olarak ifade edilen sürecin parçası olarak değerlendirilmelidir

Dünyadan önemli anayasal gelişmeler

Romanya Anayasa Mahkemesi'nin adil seçim yapılmadığı gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu iptal etmesi, Güney Kore Devlet Başkanı Yon Suk-yol'un sıkıyönetim ilan etmesi ve yargılanacak olması; Türkiye için de demokrasiyi güçlendirme yolunda halkın katılımının ve bilinçli sivil toplum hareketlerinin önemini bir kez daha vurguluyor

Kayyım uygulamaları tarihsel yoruma da aykırı

Anayasa’yı koyan kurucu iktidar İçişleri Bakanının belediye başkanlarını geçici olarak görevden uzaklaştırma yetkisini, “görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılmış olması” koşuluna bilerek ve isteyerek bağlamıştır

"
"