08 Haziran 2021

Boğaziçi Üniversitesinin sosyal medya hesabı "bloklama" yapabilir mi?

Bir üniversiteye ait sosyal medya hesabının bir yurttaşın bilgiye erişimine hangi ölçütlere ve yetkiye dayandığı belli olmaksızın "engel" koyması, üniversitenin düzenlediği bir toplantıya bazı kişileri keyfî biçimde almaması veya dağıttığı tanıtım broşürünü kimi yurttaşlara sunmamasına benzer

"Twitter" isimli ABD merkezli sosyal medya şirketinin Türkiye'de (görünürde) 13,6 milyon kullanıcısı var. Kullanıcıların serbest bilgi-haber paylaşımı esaslarına dayanan ve bu yönüyle geleneksel basın kuruluşlarından daha büyük bir güce erişen şirket, kullanıcılarından para almıyor fakat başta reklam gelirlerinden olmak üzere 4 milyar dolara yakın kazançla çalışıyor.

Şirket, kullanıcılarına kendi programını ücretsiz kullandırma karşılığında onları gelirlerinin de kaynağı olarak kullanıyor. Bunu ise tek taraflı olarak hazırladığı çevrim içi bir sözleşmeye (genel işlem koşullarına) tabi kılarak gerçekleştiriyor.

Bu sözleşmede kişilik hakları yönünden çok sayıda açık bulunması bir tarafa, pek çok işlem için ABD'deki "Kaliforniya mahkemeleri" yetkili kılınmış bulunuyor.

Bunları aktarmamın bir nedeni var. Türkiye'de son yıllarda neredeyse bütün devlet kurumları birer sosyal medya hesabı açmış bulunuyor. Bu hesaplardan keyfî paylaşımlar yapılıyor. Örnekler saymakla bitmez. Mesela Jandarma Genel Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "İslam'ın son ordusu" olduğunu söyleyebiliyor veya İçişleri Bakanlığı, gericiliğe karşı mücadele çağrısı yapan yurttaşların -masumiyet karinesini ve kişilik haklarını yok sayarak- "terörist" ilan edilmesine çanak tutabiliyor.

Daha ilginci ise bu hesaplar, hoşlanmadıkları kullanıcıları "bloklayarak" onların bilgi almasını engelliyor. Geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesi tarafından açılmış olan "Boğaziçi Üni." (@UniBogazici) isimli hesabın, bazı öğrencilerinin hesaplarını engellemesi buna bir örnek.

Bu pratik, birden çok sorun barındırıyor.

Devlet kurumlarının sosyal medya hesabı açması

Öncelikle ilk tartışma, devlet kurumlarının yabancı bir şirketle, üzerinde müzakere yapmalarının mümkün olmadığı bir özel hukuk sözleşmesi yapmasıyla ilgilidir. Türkiye'de, idarenin özel hukuk sözleşmesi yapma usulleri bellidir. Burada ayrıntılarına girmek mümkün değil ama uyuşmazlıklarda Türkiye Cumhuriyeti kurumlarını zorunlu olarak ABD yargı organlarının yetkisine; paylaşılan verileri yabancı şirketlerin mülkiyetine tabi kılan bu tip sözleşmelerin idare hukuku yönünden sorunlu olduğunu kaydetmek gerekiyor. Hatta kimi sosyal medya hesapları yönünden kabul edilen sözleşme kurallarının ulusal güvenlik tehdidi yarattığını bile söyleyebilirim. Bazı kamu kurumlarının, seçim dönemlerinde oy devşirmek için yurttaşların fotoğraflarını (rıza hilafına) bu sosyal medya ortamlarına aktarması ve buna bağlı sorunlara ise hiç girmiyorum.

Bunlardan önce, bu sözleşmelerin yapılmasından sonra bunların nasıl kullanılacağı konusunda da mevzuatta açıklık olduğunu bilmek lazım. İdare hukukunun temel bir ilkesidir: İdarenin tüm eylem ve işlemleri kanuna dayanmak zorundadır. Danıştay'a göre idari organların internet ortamında yaptığı açıklamalar bir idari işlemdir (Danıştay İDDK, YD, E. 2010/1116, 13/01/11) Dolayısıyla Twitter veya Facebook gibi şirketlerin sunduğu sosyal medya ortamlarında yapılan açıklamaların da kanuni bir dayanağının olması gerekir. Zira idare, gerçek kişi değildir. Bu bakımdan bu tür açıklamaların hangi prosedürlerle üretileceği ve kimin tarafından ilgili hesaplara girileceği netleştirilmiş olmalıdır. Aksi hâlde -şu anda olduğu gibi- keyfîlik baş gösterir. Ayrıca hukuka aykırı açıklamalar karşısında sorumlu kişilerin bulunması güçleşir. Örneğin Jandarma Genel Komutanlığının Twitter adresinde laiklik ilkesine aykırı paylaşımın içeriği nasıl üretilmiştir? Dahası bu paylaşımın arkasında kim vardır? Genel Kurmay Başkanı mı Jandarma Genel Komutanı mı, İç İşleri Bakanı mı yoksa Komutanlık'ta çalışan bir memur mu? Hangi usullere dayanılmıştır? Bu konular tamamen belirsizdir.

Benzer sorular Boğaziçi Üniversitesi hesabı için de sorulabilir. Üniversitenin hesabındaki eylem ve işlemlerin üniversitenin kolektif kararı olduğu söylenebilir mi? Eğer değilse bu tasarruf, rektörün bireysel tercihinin mi ürünüdür yoksa yönetim kurulu kararına mı dayanmaktadır? Senato'nun bu noktada gördüğü işlev nedir? Bu meşru sorulara verilecek yanıtların normatif dayanağı nedir?

Bloklama ve ifade özgürlüğü

Kamu kurumlarının sosyal medya hesabı açması bir tarafa bu hesaplardaki "bloklama" uygulamaları da tartışmalıdır. Eğer buradaki eylem ve işlemler idari işlem sayılıyorsa, bunların birer kamu gücü müdahalesi olduğu kabul edilmelidir. Bir kamu gücü müdahalesi, kişilerin bilgi alma ve düşünce açıklama olanaklarına kısıtlama getiriyorsa orada "ifade özgürlüğü" yönünden de bir tartışma gündeme gelir.

Bu konu yakın zaman önce ABD'de Davison v. Randall davasında tartışılmıştır. İlham verici olduğu için açmak lazım.

Davadaki tartışmanın odağı Facebook'ta kurulan bir grubun yöneticisinin bir kullanıcıyı engellemesiydi. Söz konusu Facebook grubunun kurulma amacı, Virginia'daki bir devlet okulu bünyesinde etkinlik gösteren bir eğitim komisyonunun üyelerinin iletişimini sağlamaktı. Katılımcılardan biri, bu grupta komisyon başkanı hakkında bazı yolsuzluk iddiaları dile getirmiş ve başkanın, komisyon etkinlikleriyle menfaat çatışması içinde olduğunu iddia etmişti. Bunun üzerine, Facebook grubunun da kurucusu olan komisyon başkanı, bu girdiyi silmiş ve söz konusu kullanıcının gruba erişimini 12 saat boyunca engellemişti.

Konu Virginia Bölge Mahkemesine taşındı. Mahkeme, bu kararda sosyal medya alanlarının geleneksel kamusal forumlara benzediğini yineledi. Mahkeme, bu karar özelinde ayrıca, söz konusu grubun kamusal bir nitelik taşıdığını, bu bakımdan sitenin yöneticisi olan ve resmî sıfat sahibi davalının, grubu kendi kişisel internet sayfasıymışçasına kullanamayacağını söyledi. Kamusal bir tartışmada kendisine dönük eleştirileri yasaklama yoluyla bastırma girişiminin ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiği söylenen karar, temyiz mahkemesi tarafından da onandı.

ABD'deki bir başka mahkeme ise daha da ileri giderek eski Başkan Donald Trump'ın resmî sıfatına dayanarak ve kamusal bilgilendirme için kullandığı Twitter adresinden yaptığı engellemeleri bile bu kapsamda saydı.

Bu ikinci karar (gerçek kişilerle ilgili olduğu için) nispeten tartışmalı olsa da ilk karar, son derece tutarlıdır ve Türkiye için de aynen uygulanabilir durumdadır.

Zira bir üniversiteye ait sosyal medya hesabının bir yurttaşın bilgiye erişimine hangi ölçütlere ve yetkiye dayandığı belli olmaksızın "engel" koyması, üniversitenin düzenlediği bir toplantıya bazı kişileri keyfî biçimde almaması veya dağıttığı tanıtım broşürünü kimi yurttaşlara sunmamasına benzer. Böyle bir durumda, üniversitenin bu tutumu idari yargının denetimine tabi olur ve bu tedbirler iptal edilebilir. Aynısı pekâlâ sosyal medya ortamında da geçerli olmalıdır.

Dolayısıyla anılan engellemelerin muhataplarının konuyu yargıya taşıması önerilir. Bu bir hak olmanın yanı sıra hem hukuk devletinin hem de ifade özgürlüğünün korunması için önemli bir adım olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiyeli kavramı üzerine iki not

Türkiyeli sözcüğünün yeni ve uydurma olduğuna dönük, hatta sosyal medyaya bakılacak olursa PKK tarafından tedavüle sokulduğuna dair kimi yanlış savlara dair iki not düşmekten kendimi alıkoyamıyorum

TİKA’ya çağrı: Melikşah ve Nizâmülmülk’ün mezarlığına ilgi gösterin!

Biz, çağlar öncesinin figürlerinin heykellerini yıkmaya veya sanat/kültür eserlerini tahrip etmeye yönelen “iptalci “woke[3]” saçmalıklara varmadıkça, eleştirilere karşı değiliz. Fakat eleştirmek başka şey, kültürel varlıklara sahip çıkmak başka şey

Can Atalay kararındaki bitmeyen sorunlar ve “hürriyete, adâlete ve fazilete âşık evlâtların uyanık bekçiliği”

Atıf yapılan kararın “hükmün kesinleşmesine ilişkin onama kararı değil, yok hükmünde sayılması gereken 3 Ocak 2024 tarihli ‘AYM kararına uyulmasına yer olmadığı’na dair karar” olduğu söyleniyor. Bu, çok daha vahim bir görüntü. Zira AYM kararının muhatabı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ydi ki ille de bir karar eklenecekse bu, o karar olmalıydı