Büyüteç’i takip eden okurlar, bireysel konuları değil, toplumu ilgilendiren konularda alabildiğim bilgileri aktarmayı esas aldığımı bilirler.
Ancak, bazen istisnalar olabiliyor.
Bugünlerde gündem her ne kadar ülke ve toplum sağlığına odaklı olsa da elbette farklı gelişmeler de yaşanıyor.
Büyüteç’te bu hafta bu kez doğrudan beni ilgilendiren bir gelişme var.
FETÖ’cülerin Emniyet teşkilatından tasfiyesi sonrasında boşalan kadrolara bu defa Menzilciler’in yerleştiğini/yerleştirildiğini yazmamın ardından Emniyet Genel Müdürlüğü, geçen yıl kasımda hakkımda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.
Bu konuda yaşanan gelişmeyi okurların da bilmesi açısından yazma gereği doğdu.
* * *
Geçen yıl kasım ayında emniyet teşkilatında yapılan bir dizi atamalar nedeniyle Menzil cemaatinin kendi arasında sorun yaşadığını anlatan yazıyı bu köşede ele almıştım.
Aynı yazıda, emniyet teşkilatından tasfiye edilen FETÖ’nün boşalttığı kadrolara yapılan atamalar kapsamında bazı Menzilcilerin görevlendirildiğini, bu çerçevede Menzil cemaatinin Adıyaman’daki Semerkand kolu ile Eskişehir’deki Buhara kolu arasında "atama krizi" çıktığını, Semerkand’dan gelen referansların kabul görmesine karşın Buhara’dan gelen atama taleplerinin yerine getirilmediğini açıklamıştım. (Bu yazıya erişim yasağı konulduğu için linkini yayımlayamıyorum.)
Bu yazıdan hemen sonra; bir başka mecrada kaleme aldığım yazıda, göreve geldikten sonra 10 Kasım anması nedeniyle ilk kez Anıtkabir’e giden Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın Anıtkabir Defteri’ne yazdığı cümleleri ele almıştım. Aktaş, özel deftere şunları yazmıştı:
"Milletin iradesiyle seçilmiş meşru otoritenin dışında hiçbir odak veya oluşumdan talimat almadan, yalnızca milletine hizmet eden Türk Polis Teşkilatı, gösterdiğiniz hedefler ışığında ülkemizin istiklal ve istikbaline göz dikenlere karşı mücadelesini daima sürdürecektir. Aydınlattığınız bu yolda azimle yürüyecek ve sizi daima saygı ve özlemle anacağız."
Yazımda, Aktaş’ın, bu cümlelere karşın emniyet teşkilatında dini grup ve yapıların referansıyla görevlendirmeler gerçekleştirildiğini belirtip "Atatürk’ün ışığı hangi istikameti gösteriyor?" sorusunu yöneltmiştim.
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş her iki yazıdan rahatsız olmuş ki, 15 Kasım’da hem hakkımda savcılığa suç duyurusunda bulundu, hem de aynı gün sabah saatlerinde "Son günlerde asılsız, mesnetsiz, karalama amacı güden iddia ve iftiralarda bulunan gazeteci Tolga Şardan hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur" duyurusunu yaptı.
Savcılık soruşturmasının yürüdüğü günlerde Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne giderek hakkımdaki suçlamaya yönelik ifademi delilleri koyarak verdim.
Aynı günlerde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 20 Kasım’da TBMM’deki bütçe çalışmaları sırasında CHP’li Ali Öztunç’un "Emniyet’te Menzilci var mı?" sorusuna iddialı bir çıkış yaptı. Hatırlanacağı üzere Soylu bu soruya "Bir tane göstersinler bakanlığı bırakırım" yanıtını verdi.
Soylu’nun bu yanıtı üzerine 22 Kasım’daki Büyüteç’te 15 Temmuz 2016’daki FETÖ’nün darbe girişimi sırasında gözaltına alınan bir emniyet müdürünün ifadesine yer verdim.
Emniyet müdürü müfettişlere verdiği ifadesinde kendisinin bir dönem Başbakanlık Koruma Dairesi’nde görev yaptığını, FETÖ’cü değil Menzilci olduğunu açıklamıştı.
İkinci yazı üzerine İçişleri Bakanlığı aracılığıyla Soylu bir açıklama daha yaptı, iddialarını tekrarladı, şahsımı eleştirdi. Bu arada, Menzilci olduğunu itiraf eden emniyet müdürü de Ankara Emniyeti kadrosunda, işinin başında duruyor.
* * *
Bu gelişmeler ve olaylar yaşandı, geçti. Peki, savcılık soruşturması ne oldu?
Savcılık, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün başvurusu üzerine hakkımda TCK’nın 301. Maddesi gereğince "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılama, hakaret ve iftira " iddiasıyla yürüttüğü hazırlık soruşturmasını geçen ay tamamladı.
İfademi ve eldeki delilleri değerlendiren Cumhuriyet Savcısı Ömer Ziyaeddin Aydın, "kovuşturmaya yer olmadığı" kararını verdi.
Aynı zamanda "suç oluşmadığı" ve "suç işlenmediği" anlamına da gelen kararında Savcı Aydın, önemli tespitlerde bulundu.
Savcı Aydın kararında, hakaret iddiası için TCK 125, iftira iddiası için TCK 267, devlet ve hükümetin aşağılanması iddiası için TCK 301/2 maddelerindeki hükümleri irdeledi.
Aydın kararında, "Bir haberin gerçeğe aykırı olması ya da haber konusu kişiler bakımından rahatsız edici bulunması, eylemin suç olarak nitelendirilebilmesi için tek başına yeterli bir sebep değildir" görüşünü verdi.
Kararında, "TCK’nın 2. Maddesinin 1. fıkrasındaki kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemeyeceği yazılıdır" değerlendirmesini yapan Savcı Aydın, "Kıyas yapmak suretiyle suçların çoğaltılmasının mümkün olmadığı gibi genişletici yorumla da suç ihdas etmek mümkün değildir"değerlendirmesine yer verdi.
Aydın kararında, uluslararası sözleşmeler ile yargı makamlarının basın yayın ve ifade özgürlükleri konusundaki hükümlerine atıfta bulunurken şöyle dedi:
"Anayasanın 25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti, 26. maddesinde ise düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti düzenlemiştir. Basın organlarının görevinin kamuoyunun genelini ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken olayları kamuoyunun üzerinde düşünmesini sağlayacak, toplumsal ve siyasal olayları gerçekleri yansıtacak şeklide bilgilendirecek, bireylerin içinde yaşadığı toplumun sorunları hakkında farkındalığını arttıracak ve gerek olayları, gerekse yöneticileri eleştirecek şekilde toplumu aydınlatmak olduğu, kişi ve kurumların çeşitli haber, fikir ve düşünceleri çoğaltmak suretiyle açıklamak özgürlüğüne yani basın özgürlüğüne sahip oldukları ve bu özgürlüğünü "haber verme", "denetim ve eleştiride bulunma" ve "yayma" hak ve görevini yerine getirmek suretiyle gerçekleştirecekleri, basın özgürlüğü kapsamında verilen haberin gerçek ve güncel olması ve haberin kamuoyunu ilgilendirmesi gerektiği, haberin gerçek olmasından maksadın haberin veya bir olaya dayalı eleştiride olayın gerçek olması olduğu, buradaki gerçekliğin maddi anlamda bir gerçeklik olmayıp olayın beliriş biçimine uygun olduğu, aksi düşüncenin basın özgürlüğünü ölçüsüz biçimde sınırlamak ve maddi gerçeğin araştırılmasını basına yüklemek anlamına gelebileceği kabul edilmelidir."
* * *
Soruşturma savcısı Aydın, kararının son bölümünde ise şikâyete neden olan süreci şöyle değerlendirdi:
"03/11/2019 ve 13/11/2019 tarihli yazıların içeriğinde herhangi bir gerçek kişiye yönelik haberin veriliş şekliyle arasında fikri bağ içermeyecek şekilde sövme yahut hukuka aykırı somut fiil veya olgu isnadı bulunmadığından kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, şikâyete konu olan yazıların herhangi bir gerçek kişi hakkında yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlenmediğini bildiği bir suçtan soruşturma veya kovuşturma yapılması amacıyla hukuka aykırı bir fiil isnadı mahiyetinde olmaması nedeniyle iftira suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, yine söz konusu yazıların içerisinde haberin veriliş amacı dışında Emniyet teşkilatına yönelik eleştiri sınırlarını aşacak şekilde sırf aşağılamaya matuf ifadeler yer almadığından Devletin Emniyet Teşkilatını Aşağılama suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, şüphelinin şikayet konusu fiillerinin Anayasamız ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile güvence alınmış basın özgürlüğü çerçevesinde haber verme, düşünce ve kanaat açıklama ve eleştiride bulunma hakkının kullanılması kapsamında olduğu incelenen tüm soruşturma dosyası kapsamında anlaşılmakla, şüpheli hakkında yukarıda açıklanan nedenlerle müsnet suçlardan kamu adına kovuşturma yapılmasına gerek olmadığına…"
* * *
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hatta bizzat Emniyet Genel Müdürü’nün, meslek gereği 30 yıldan fazladır teşkilatı yakından takip eden bir gazeteciyi, sadece Türk halkına haber verdiği gerekçesiyle kamuoyunda itibarsızlaştırmak amacını taşıyan girişimi, savcılıktan "benzer soruşturmalara örnek" olacak bir kararla döndü.
Savcılık bu kararıyla, yazdıklarımın gerçek dışı olmadığını, kimseye hakarette bulunmayıp iftira atmadığımı ve devleti aşağılamadığımı tescillemiş oldu.
Yasalar nezdinde adli soruşturmada aklandım.
Şimdi, sıra emniyet teşkilatını yönetenlerde. Zira zaman, yaşananları kamuoyuna açıklama zamanıdır.