17 Ocak 2023

Çubuk kaymakamının önlenemez yükselişi: Kılıçdaroğlu'na linç girişiminden sonra başlayan yükseliş sürüyor

AFAD Başkan Yardımcısı olarak atanan Sezer, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Çubuk'ta şehit cenazesi sırasında saldırıya uğradığı 2019'da Çubuk Kaymakamı'ydı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni yılla birlikte bürokraside yeni atamalara imza atıyor.

Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı bünyesinde de bazı yeni görevlendirmeler gerçekleşti geçen hafta.

Bakan Süleyman Soylu'nun talebi doğrultusunda AFAD ve Göç İdaresi Başkanlığı'nda sessiz sedasız üst düzey atamalar yapıldı.

Önce AFAD'dan başlayalım.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nda boş bulunan "başkan yardımcılığı"na Mülkiye Müfettişi Uğur Sezer getirildi.

Mülki idare kökenli yönetici olan Sezer'i, Büyüteç okurları 2 Şubat 2021'deki yazıdan hatırlayacaklar.

Kısaca özetlemek gerekirse; AFAD Başkan Yardımcısı olarak atanan Sezer, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Çubuk'ta şehit cenazesi sırasında saldırıya uğradığı 2019'da Çubuk Kaymakamı'ydı.

Olayın ardından Çubuk'tan bakanlık merkez kadrosuna çekilen Sezer, önce Birinci Sınıf Mülki İdare Amiri sınıfına yükseltildi. Peşi sıra Mülkiye Müfettişi kadrosuna atanan Sezer, son aşamada İçişleri Bakanı Soylu'nun danışmanı oldu.

Bu arada halen İçişleri Bakanlığı Spor ve Yardımlaşma Derneği Başkanı.

* * *

Kararnamesinin imzalanmasıyla geçen haftadan itibaren AFAD'ın iki başkan yardımcısından birisi olan Sezer'e Deprem ve Risk Azaltma ile Barınma ve Yapım İşleri Genel Müdürlüğü bağlandı.

Aynı kararname çerçevesinde ilginç bir atama daha gerçekleştirildi.

Daha önce Emniyet Genel Müdürlüğü merkez teşkilatı bünyesinde İnşaat ve Emlak Dairesi Eski Başkanı Ahmet Nehar Poçan, AFAD'da genel müdür oldu.

Poçan, aynı zamanda Çevre Şehircilik ve İklim Bakanı Murat Kurum'un eniştesi.

Poçan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından Eylül 2019'da İnşaat ve Emlak Dairesi başkanı yapıldı. Üç yılın ardından geçen eylülde yine Soylu tarafından AFAD bünyesine alınan Poçan, Barınma ve Yapım İşleri Genel Müdürü olarak görevlendirildi. Poçan, geçen hafta Erdoğan tarafından imzalanan kararnameyle aynı göreve asaleten atandı.

Böylelikle kamuda daire başkanlığından genel müdürlüğe yükseltilen Poçan'a AFAD'da beş daire bağlandı.

 

(Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş, üç yıl birlikte görev yaptığı Poçan'a "yaptığı hizmetlerden" dolayı geçen eylülde teşekkür plaketi verdi.)

* * *

AFAD'da yapılan yeni atamalar çerçevesinde daha önce başkan yardımcısı olan İsmail Palakoğlu da genel müdür yapıldı.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nda "başkan müşaviri" iken Mart 2018'de AFAD Başkan Yardımcısı atanan Palakoğlu'nun yeni görevi Afetlere Müdahale Genel Müdürlüğü.

Palakoğlu'na benzer biçimde yapılan bir diğer atama da Rehberlik ve Denetleme Başkanlığı'na Önder Bozkurt'un getirilmesi. Kaymakam kökenli olan Bozkurt daha önce AFAD'da başkan yardımcısıydı. Aynı kararnameyle Bozkurt yeni görevine atandı.

Palakoğlu ve Bozkurt'un AFAD Başkan Yardımcısı olarak görev yaparken genel müdür ve birim başkanı konumunda görevlendirilmeleri dikkati çekti.

Kara kutuya da özel atama

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2023'te imzaladığı ilk atama kararnameleri kapsamında İçişleri Bakanı Soylu'nun Özel Kalem Müdürü Mehmet Hamdi Özçelik, Göç İdaresi Başkan Yardımcısı oldu.

Ankara'da bürokrasiyi yakında izleyenler, özel kalem müdürlerinin birlikte çalıştıkları kişilerin "kara kutusu" olduğunu bilirler.

İşte uzun yıllardır Soylu'nun özel kalem müdürlüğünü yürüten Özçelik'in Göç İdaresi gibi önemli bir kuruma "ikinci adam" yapılması bu bakımdan önemli.

Atamalardan söz açılmışken Emniyet Genel Müdürlüğü merkez teşkilatındaki bir görevlendirmeyi duyurmamak olmaz.

Fakat bu atamayı yazmadan önce, süreçle bağlantılı bir olayı aktarmak gerekli.

Bilindiği üzere, Emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın rütbeleri geçen haziranda İçişleri Bakanlığı'nca alınan bir kararla söküldü.

Rütbenin geri alınmasının gerekçesi, Avcı'nın katıldığı bir televizyon programında "AİHM kararı" doğrultusunda Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasını savunması.

Avcı'nın açıklaması sonrasında harekete geçen Emniyet Genel Müdürlüğü, görevlendirdiği iki polis başmüfettişinin hazırladığı rapor doğrultusunda rütbelerin geri alınmasını İçişleri Bakanlığı'na teklif etti.

İçişleri Bakanı Soylu da talebe uygunluk verip Avcı'nın rütbelerin geri alınması kararını onayladı.

Olayın ardından yaptığım araştırmaya göre, Avcı hakkında özel raporu hazırlayan iki polis başmüfettişinden Murat Saygılı, önemli birimde üst düzey göreve getirildi.

Avcı hakkında beş gün içinde hazırlanan yaklaşık 220 sayfalık raporda imzası bulunan Polis Başmüfettişi Murat Saygılı, Personel Başkanlığı kadrosunda "başkan yardımcısı" yapıldı.

Personel Başkanı Ogün Vural'dan sonra ikinci isim olan Saygılı'nın göreve getirilmesinde herhangi bir usulsüzlük yok elbette.

Ancak bu atama emniyet kulislerinde çokça tartışılıyor. Başmüfettişin "ödüllendirme" anlamı taşıyabilecek atamasıyla, hazırladığı rapor arasındaki ilişki olup olmadığı konuşuluyor.

Zorunlu bir açıklama

Ülkenin seçim atmosferine girmesiyle birlikte, "kamuoyunun bilgi almasının sağlanması" çerçevesinde gazetecilik yapmak güçleşti.

Özellikle siyasetin – hele ki iktidar veya paydaşlarının ele alındığı gelişmelerin – merkezinde olduğu konuları aktarmak, deyim yerindeyse deveye hendek atlatmaktan çok daha zor.

İktidar ya da paydaşlarıyla ilgili gelişmeler aktarılırken, gerçeğin ortaya çıkmasına katkı vermesi gerekenler maalesef bunun yerine manipülasyonu tercih ediyor. Bu tür yaklaşımlar hayatın olağan akışı olarak kabul ediliyor.

Benzer bir süreci geçen hafta yaşadığım için açıklama yapmak elzem haline geldi.

Büyüteç'te geçen salı kaleme aldığım yazıda, Ülkü Ocakları Eski Başkanı Sinan Ateş'in Ankara'da öldürülmesiyle ilgili olarak MİT Başkanlığı'nın hazırladığı özel bir raporu Cumhurbaşkanlığı'na ilettiği bilgisini kamuoyuyla paylaştım.

Yazının T24'te yayımlanmasından sonra, iktidar yanlısı görüşleriyle tanınan iki akademisyen, sosyal medya paylaşımıyla yazıda geçen MİT raporunun Cumhurbaşkanlığı'na gönderildiği bilgisinin "yalan" olduğunu öne sürdüler.

Bu isimlerden birisi araştırma firması sahibi ve son günlerde tartışmaların odağındaki TV 100 kanalının yazarı Hilmi Daşdemir.

Daşdemir, paylaşımında aynen şu görüşü aktardı:

"Tolga Şardan gibi operasyon gazetecileri Sinan Ateş cinayeti ile ilgili Cumhurbaşkanlığına rapor verildiği yalanını ortaya atmış. Tamamen yalan. Daha düne kadar Ahmet Şık gibi Ülkücü düşmanı olanların bile bir elim hadise üzerinden siyasi rant peşinde koşmaları olayın uluslararası boyutunu da gösteriyor. Zira bunlar, tamamen emperyalistlere hizmet eden yapılar. Tabi inanırsanız emperyalist karşıtıdır bunlar."

Daşdemir'in bu paylaşımına destek veren diğer akademisyen ise; Emekli Jandarma subayı ve Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Eray Güçlüer.

Güçlüer, Daşdemir'in değerlendirmesine "yalanın dibi" cümlesiyle katkı verdi.

Gazetecilikte temel kurallardan birisi, "haber kaynağı ile mesafedir."

Bu satırların yazarı olarak 35 yıldır bu prensibe uygun davranıyorum.

Söz konusu yazının doğruluğunu anlamak için küçük bir "gazetecilik testi" yapmak yeterli olurdu.

Şöyle ki; Daşdemir'in raporun yalan olduğu konusunu hangi kaynağı esas aldı bilemiyorum ama yazıya konu olan raporun MİT Başkanlığı'nca Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesine, ne raporu hazırlayan MİT Başkanlığı, ne raporun gönderildiği Cumhurbaşkanlığı, ne de olayla bağlantısı olduğu iddia edilen siyasi partiden "resmi" hiçbir yalanlama gelmemiş olmasına dikkatinizi çekerim.

Ayrıca kurumların resmi görüşleri bir yana AKP veya MHP'den de hiçbir açıklama gelmemesine rağmen her iki akademisyenin uzun yıllardır önemli konuları gündeme getiren bu satırların yazarını "algı operasyoncusu" olarak açıklaması nasıl izah edilir?

Yazıyı yazmadan Daşdemir ve Güçlüer ile telefonla görüştüm. Daşdemir'le görüşmemiz medeni sınırlar içindeydi. Fakat Güçlüer ile görüşmeyi aynı şekilde tanımlayamayacağım ne yazık ki.

Bir eğitmene, emekli askere ve her şeyden önce bir akademisyene yakışmayacak üsluptaydı.

Her iki akademisyenin yaşama bakışlarına, gelecekten beklentilerine nasıl yön vermek istediklerine hatta iktidarı destekleyen yaklaşımlarına saygı duyarım.

Sosyal medya üzerinden yapılan hakaretlere aynı yöntemle cevap vererek polemik yaratıp gazetecilikten uzaklaşmak gibi bir amacım asla yok.

Ancak kamuoyuna bilgi vermenin dışında başka hiçbir amacı olmayan yazılarıma karşı gösterdikleri / gösterilen saçma sapan tanımlamalardan artık sıkıldığımı belirtmek isterim.

Rahatsız olanlar, rahatsız olmaya devam edecekler.

 

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Dorukhan Büyükışık cinayetinde polislere yargı yolu

Soruşturmayı yürüten müfettişler, adları geçen 24 personelden dokuzu hakkında meslekten ihraç, maaş kesim cezaları ile kınama cezaları talep etti. Dönemin Narlıdere İlçe Emniyet Müdürü İsmail Köksal ve Komiser Yardımcısı Hüseyin Vurucu’ya “meslekten çıkarma cezası” verilmesi teklif edildi. Ancak polis müdürü Köksal’ın cezası, olayın işlendiği tarihten itibaren iki yıl içinde disiplin cezası verilmesini gerektiren mevzuat nedeniyle zaman aşımına uğradı!

7,5 yıl sonra yapılan keşif ve sıfırlanan telefonlar

"Resmi keşif raporuna göre; Onur muhtemelen bilinci yerinde değilken, birden fazla kişi tarafından balkondan bırakılmış, hafif sol tarafına doğru yere çarpması sonucu balkon altına doğru yönelmiş. Sanıkların beyanları, Onur’un aktif atlama yaptığı şeklinde olmasına karşın, resmi rapor diğer düşme analizleri gibi Onur’un kontrolsüz / serbest ve ilk hızsız düştüğünü tasdik etti"

Adaletin merhem ol(a)madığı yine bir evlat acısı dosyası mı?

Baba Levent Özkan’ın ihmal iddiaları var; olaydan hemen sonra, soruşturmanın ilk günlerinde dosyaya konulması gereken, oğlu Onur Özkan’ın hastaneye götürülmesini sağlamak amacıyla irtibat kurulan 112 Acil Hattı’nın telefon görüşme kayıtlarına 8 ay sonra ulaşabildiklerini söyledi

"
"