16 Mart 2025

Kovaladıkça kaçan Ateşböceği misali, İmamoğlu’na açılan soruşturmalar ve Bodrum örneği

“Kovaladıkça kaçan Ateşböceği misali, İmamoğlu soruşturmalarının ardı arkası kesilmiyorken şunu da görmek lazım; halk kendi iradesi dışındaki müdahaleleri maksatlı görürse o iradeye sahip çıkmak için hiçbir engel tanımıyor, tanımayacak...”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu

Her gün sabah neşesinin hiç eksilmediği yüzündeki tebessümle çıkmış olmalıydı o merdivenlerden ve duyanda bir maç öncesi motivasyon konuşması kadar etki bırakan; Balıkçı’nın ‘merhabası’ gibi günaydın deyişi de kulağımda çınlıyor şimdi.

Biz iki kafadar, baştan bölüşmüştük o sabah gelmekte olan sinsi kumpasın yükleyeceği ağırlığı.

Yaşımız kırkları filan çoktan bulmuştu da aldırdığımız yoktu, sokakta oynamaya çıkan çocuklar gibi sabırsızca ve yüreğimizin atışıyla yarışan adımlarla fırladık evlerimizden.

Birimiz adliye kapısını tutmuş, birimiz de belediye kapısına koşmuştu, kendimizce tarihin tanıklığına soyunmuş olmakla kalmayıp değiştirmeye de kalkışacaktık sonra.

Sayın savcım ifade vermem gerekirse gelebilirim.”

Bir hafta öncesinde mesai arkadaşlarını toparlayıp götürmüşlerdi, gözaltı günlerinin ardından mahkeme günü gelmiş çatmıştı ya o sabah; yine de tenhadaydı koca kentin sokakları kopacak tantanayı pusuda bekler gibi.

Cuma’ydı günlerden ve 1 Haziran’ı gösteriyordu takvim yaprakları. Yıl desen Gezi’ye bir vardı daha...

Savcı ne yanıt vermişti bilmiyorum ama çok geçmeden gelenlere bakılırsa hayırlı bir Cuma olmayacaktı.

Görmedim, Deniz’e de sormadım. İki yanında eşlik edenlerle belediye meydanına yürüyüşünü canlandırdım kafamda; cemaat de çıkıyor olmalıydı o vakit camiden.

Adliyeye gelişi, bir koridorda bekletilişi, tutuklanışı uzun sürmedi, götürülüşü de...

Mehmet Kocadon, bir fotoğraf bırakmıştı geriye; bir Haziran 2012 yılının Cuma günü akşamı.

Kırk dokuz yaşında, içindeki hınzır çocuk gülüyordu o fotoğrafta, bindirildiği beyaz emniyet aracının içinde, bir de zafer işareti mi yapmıştı ne, hatırlıyorum.

Böyle zamanlarda, adı daha sonra anılmayacak belki de hiç hatıra gelmeyecek insanlar tutar ucundan geceye karışan umudun.

Ve bir avuç insandık, o en uzun gecede...

Evine gitmeyi tercih edenler de olmuştu, olsun... Ama biz gidemezdik.

Gün ağardığında, taksilerin camlarından, dükkanların vitrinlerine, billboardlardan köşe başlarındaki binaların yüzüne örtülen brandalara kadar, tek bir cümle kaplamıştı koca şehri:

“Bodrum Başkanını Geri İstiyor”

Fatma Teyze, ‘Ben oğlumu Cumhuriyetin ekmeğiyle büyüttüm’ demişti, Anadolu kadınının tüm bilgeliğiyle.

Bir dostumuz, ‘Gücünü masumiyetinden alıyor’ diye yazacak ve biz bu sözü bayraklaştıracaktık.

Masumiyetine inanıyor, her ne şartta ve kimlerin elinde olursa olsun adalete güveniyorduk.

Bir süredir gelecek genel seçimlere endeksli olduğu kamuoyunda tartışılan başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, muhalif belediye başkanlarına yönelik soruşturmalarla, ihaleye fesat karıştırmak ya da görevi kötüye kullanmak gibi gerekçelerle başlayan gözaltı ve ardından gelen tutuklamalar, bana Bodrum Belediye Başkanlığı döneminde Mehmet Kocadon’un yaşadığı süreci hatırlattı.*  

Mesela bir koli rakının hesabı da soruluyordu ona; bir çalışanın düğünü için gönderilen...

E bizim buralarda adettir, fazla olan eksikle ödeştirilir.

Ancak hesaba katılmayan bir aksiyon alınmıştı Bodrum’da. Halk iradesine sahip çıkıyor, demokratik süreçlere muhalif ve maksatlı olduğu anlaşılan bu oldubittiyi kabul etmiyordu.

Tüm şehirde, gözle görülen her yerde aynı şey göze çarpıyordu; evet, Bodrum başkanını geri istiyordu ve alacaktı da...

Türkiye’nin en barışçıl, en akılcı, en dinamik, en sonuç odaklı hareketlerinden ve hala eşi benzeri görülmemiş olan bu haklı ve halkla olan çıkış; aynı adla kurulan bir sosyal medya platformunun da örnek başarısıyla, muazzam bir kamuoyu yaratmış ve sadece Bodrum ya da Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında, bir adalet arayışına dönüşmüştü.

Epeydir aklımda, güne tanıklık ederken tarihe de not düşmek gayesiyle hatırlatmak istedim;

Birkaç görevlinin kolunda Muğla’ya götürülen Mehmet Kocadon, yüz gün sonra bir akşam vakti aynı yoldan geriye bir ışık selini andıran araç konvoyu ile gelip belediye meydanında bekleyen binlerce Bodrumluyla kucaklaşmıştı.

Demem o ki:

Kovaladıkça kaçan Ateşböceği misali, İmamoğlu soruşturmalarının ardı arkası kesilmiyorken şunu da görmek lazım; halk kendi iradesi dışındaki müdahaleleri maksatlı görürse o iradeye sahip çıkmak için hiçbir engel tanımıyor, tanımayacak...”

Eyvallah.


*Mehmet Kocadon, yüz gün tutuklu kaldı, kimilerine göre uzun süre çıkamayacaktı, anlaşılan öyle planlanmıştı. Kocadon, birkaç ay sonra görevine iade edildi.

Tutuksuz yargılanması üç yılı geçmişti ki o süreçteki tüm suçlamalardan berat etti, bir koli rakı dahil...

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında, Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Önce eğitim... Ama görmemişik ki!

Sokakları, gün yüzünü göstermeden temizlemeye başlayan Ahmet Işık,  bugün yaşına rağmen gülen yüzü ve kadim Anadolu insanına özgü; ders olarak okutulsa yeri olan söylemleri ile hala yaşamayı ve işini çok ciddiye alıyor...

Babamın dünyası...

Yanımda oğlum, arka koltukta babam… Bir babanın hasret, mutluluk ve sevda dolu türkülerinin baş dinleyicisi olmanın gururuyla salladım direksiyonumu…

Yeni Türkiye’de ‘konuşmak ya da konuşmamak’ işte bütün mesele bu!

Gün geçmiyor ki, benim de içinde sayıldığımı düşündüğüm bir kısım ‘Eski Türkiye’linin dili, bir kısmının da nutku tutulmasın ‘Yeni Türkiye’de

"
"