02 Mart 2025

Babamın dünyası...

Yanımda oğlum, arka koltukta babam… Bir babanın hasret, mutluluk ve sevda dolu türkülerinin baş dinleyicisi olmanın gururuyla salladım direksiyonumu…

Bu hafta baş dönmesiyle başlayan tansiyonumun gelgitleri ile uğraştım, böyle bir durumu ilk kez yaşadığımdan; dinlenmekle, tansiyon takibi tavsiyeleri arasında eski fotoğraflara bir bakmak iyi gelecekti, böyle de yaptım.

Limonlu su içmek ya da tuzlu yiyeceklerden kaçınmak kadar iyi gelecekler arayışımda önceki yazılarımla da karşılaştım.

Bir gün yayımlarım diyordum, ayırmıştım; babamla en son, on iki yıl önce bir Eylül ayında yaptığımız sıla yolculuğumuzu...

Ve onu tekrar okuyunca tüm baş dönmelerimin nedenlerinden sıyrılmış gibi dingin ve güvenli sulardaydım nihayet.

İçinde olduğumuz şu zaman diliminde can sıkacak epey şey oluyorken belki babamın dünyasında onunla birlikte yaşadığımız bir kesit size de iyi gelebilir.

Ya, İşte böyle Doğaç Efendi diyordu, her yalnız kaldığımızda… Doğaç Su, sese doğru bakıyor, kendisiyle göz göze gelmeden edilen ve başı hiç söylenmemiş bu sözün sonunun kendi adıyla bağlanmasına pek anlam veremese de memnun görünmeyi ihmal etmeden, bana da bakıyor ve gülümsüyordu. Dedesinin derin bir ruh yolculuğunda, kendisiyle seyahat etmesinden hoşnuttu oğlum.

Bense, babamın içinde ki, bir başka insanı daha önce keşfetmiş bir adam olarak, bu anların, garip gelecek belki ama; keyifli hüznünü yaşıyordum.  Baba, oğul ve torun, üç kuşağı temsilen, geçmişin izlerine bir yolculuk yaptık.

Bu zaman yolculuğu, bir hafta sürse de biz, bir ömrün hesabını yaptık doğduğumuz topraklarda…

Memlekette, ‘Torosların Uzun Yaylası Pınarbaşı’nda, her taşa dokundu, her ağacı eliyle sıvazladı, her mezarın önünde durdu, dua okudu babam. Her ezan sesine euzü besmele çekti, her sokak başında dönüp, baktı;

Oyuna dalmış çocukların içinde kendini aradı...

Babamın dünyası ardına kadar açılmıştı.
Biz sadece izliyorduk; kah 73 yaşındaki, kah 7 yaşındaki bu delikanlıyı izlemeye doyamıyorduk!

Her yaşının hesabını görmeye gelmiş gibi her anısının peşinde, varlığının kanıtlarını arayan, bazen coşkulu, bazen hüzünlü bir adam vardı karşımızda… ‘

Nörüyon Hacı Baba, pideleri bitiricünn!!!‘

İki genç; doyumsuz bir şeklide, sabah fırından aldığı sıcacık pideleri, ağzına tepiştire tepiştire yiyen babama, böyle seslenmişler…

Ne vardı o beş metre kare fırında babam söylesene!
Ha, neden her gittiğimizde memlekete, sabahın köründe kalkıp yağlama, pide alırız da hiç doymayacak gibi, soluksuz yeriz… 

Peki, ne var o Zamantı Irmağının kenarında, her sefer, neden ilk önce oraya gider, neden susarım orada, neyi dinlerim ben?

Ya Elma Ağacı, dedemin evinin bahçesinde ki?

Neden memleketten her gelene gidene, önce onu sorardık:

- Elma Ağacı duruyor mu? 

Yine gittik o eve ve ilk elma ağacına baktık, birini daha önce kesmişlerdi. Ama diğeri tüm ihtişamıyla duruyordu. Meyvelerini mahallenin çocukları bir güzel yemişler.

Helali hoş olsundu keratalara…
Ama elma ağacımıza bir şey olmasındı!

Mantı, yağlama, içli köfte, sarma ve dolma; hepsini yedik içtik de, babam en çok elma yedi.

Şapur şupur yedi, suyunu akıta akıta yedi, üstüne döke döke, ses çıkara çıkara; üç yaşındaymış, beş yaşındaymış gibi yedi.

Bir anayı arar gibi, babasının eve gelişini bekler gibi... En çok da her şeyini ona borçluymuş gibi, toprağının özlemiyle, kana kana, doya doya en çok elma yedi babam...

Yanımda oğlum, arka koltukta babam… Bu zaman ve duygu yolculuğunun sürücüsü olarak, dönüş yolumuzda;

Bir babanın hasret, mutluluk ve sevda dolu türkülerinin baş dinleyicisi olmanın gururuyla salladım direksiyonumu…

Gurbette memleket hasretiyle,
İç dünyasında bir oraya, bir buraya savrulanlara…*

Eyvallah.


* Bir sıla özlemi, bir gurbet hikayesiydi okuduğunuz, yıllar önce yazılan ve şu anda tansiyonumun gelgitleri arasında yattığım yerden T24 okurları için bir pazar günü yazısı olarak kaleme alırken, düşünüyorum da acaba baş dönmelerimin nedeni miydi bu hasret?

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında, Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Yeni Türkiye’de ‘konuşmak ya da konuşmamak’ işte bütün mesele bu!

Gün geçmiyor ki, benim de içinde sayıldığımı düşündüğüm bir kısım ‘Eski Türkiye’linin dili, bir kısmının da nutku tutulmasın ‘Yeni Türkiye’de

Bir Ankara bebesinin günlüğünden...

Eşit yağardı yağmur Ankara’ya, herkesi aynı ıslatır, kimseyi ayırmazdı, hepimiz aynı üşürdük yağan karda, ellerimizi kavuşturup yüzümüze götürür, nefesimizle ısıtırdık soğuktan donmuş parmaklarımızı. Nefesti Ankara...

'Bodrum Yeşili'

Hâlâ saklı bir hazine olan Bodrum’u coğrafî sınırlarından ibaret sanmak bir delilik...

"
"