19 Ocak 2025

Bir Akdenizli kahkahasıydı mutluluk...

“Mesela Tarabya’ya giderdik Perşembe günleri. Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Yaşar Kemal; Cağaloğlu’nda Fazıl Hüsnü, Can Yücel... Herkes bir aradaydı, o kadar zorluğa rağmen herkes çok gülerdi, bir Akdenizli kahkahası vardı...”

Zülfü Livaneli

Epey oldu aslında,

‘Sazın Teli Koptu’ kitabını alır almaz Sevgili Zülfü Livaneli’ye koştum, ilk defa ona parasını kendim ödediğim bir kitabını imzalatacaktım, tam bunu söylüyordum ki, güldü:

“Ama ben Burcu’yla ikinizin adına imzaladım.”

Gülüşüne ben de katıldım; bizim ailede kitapları Burcu’nun aldığını söylemiş miydim ki?

Mektupların konu edildiği kitaplarda alabildiğine bir sahicilik, bir kendin olma hali ve bir yalınlık var; okuyanı ne oldu-oluyor demeden çekip etkisi altına alan.

Öyle oldum,

Zülfü Livaneli’yi, insanları bir başına bırakan, yalnızlaştıran bir zamanda, yakın dostuyla karşılıklı yazılan mektuplardan okumanın hayli ilgimi çeken, dokunaklı bir tarafı vardı.

Hem de kendini anlatabilmenin halden bilmeze, mümkün olmadığı vakitlerde...

Ne mahpusta ne işkencede ne de asılmakta sıra savmak güçtür; başa gelenle baş edebilmekte...

Sürgün eder kendini Livaneli, hasretiyle her gün yandığı yurdundan.

Bunun böyle oluşunu, her bir mektubun her satırında yanık bir türkü okur gibi Erdal Öz’e yazdıklarından anlıyor insan.

Mektupların bir edebiyat türü olarak; kurgudan arınmış sarsıcı bir gerçekliğe çıkardığı yolculukta birçok durak vardı aslında, ama inmedim belki de inemedim.

Böylece, bir çırpıda okunabilecek Sazın Teli Koptu kitabı benimle dolaştı durdu günlerce...

Livaneli’nin de sıkça altını çizdiği gibi; coğrafya kaderdir derken içinde olunan zamanı, yaşanan dönemi kader gibi görmemek olabilir miydi?

“1970’li yılların Ankara’sında başlayan, araya giren sürgün yıllarıyla pekişen, gücü asla eksilmeyen bir dostluk; Zülfü Livaneli’yle Erdal Öz’ün dostluğu. Edebiyat tutkusunu paylaşan iki gençten biri dünya çapında bir müzisyene evrilirken, diğeri Türkiye’nin en önemli yayıncılarından biri haline geliyor; badireler atlatıyorlar, yalnız kalıyorlar ama asla yılmıyorlar. Yıllar içinde de eşine az rastlanır bir dayanışmanın mimarları oluyorlar.” *

Türkiye ve Avrupa için bir dönem panoramasını da sunan kitapta en çok etkilendiğim şey; o olağanüstü gün ve şartlarda mektuplarda karşılıklı olarak kullanılan dilin ayrıcalığıydı...

Salt hatır soran, merak gideren günlük yazı dilinden başka; özenli ve içtenlikli ifadeler, birbirlerine olduğu kadar aile bireylerine, dostlara, gün ve gelecekle ilgili kaygılara, ülke sorunlarına gösterilen duyarlılık ne kadar da insanca...

Dünü yaşamış, günü yaşamakta ve yarını belirsiz bir zamanın sınırındaydılar oysa.

İşte o zamanın sınırında; barışa, özgürlüğe adanmış bir hayatın iki yarısı gibi yaşanan bir dostluğun kitabıydı Sazın Teli Koptu:

Bir Akdenizli kahkahasıyla mutlu olabilme cömertliğini duyumsatan...

Eyvallah. 


*Kapak yazısı

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında, Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Hoş geldin Halikarnas Balıkçısı!

Halikarnas Balıkçısı için lütfen şunun adını doğru koyalım artık: Cevat Şakir Kabaağaçlı, babasıyla yaşadığı münasebetin sonucunda aldığı cezadan ötürü değil ‘ifade hürriyetine’ muhalif bir yargılamada verilen hükmün neticesinde Bodrum’a sürgün olarak gelmiştir

Bugün değerlerden bahsetmek istiyorum

‘Nr. 24’ filmi, İkinci Dünya Savaşında Alman işgalinden sonra Norveç direnişçileri arasına katılan Gunnar Sonsteby’ın kod adını taşıyordu. Film, Numara 24’ün yetmiş yıl önce okuduğu liseye bir konuşma yapmak için gelişiyle başlıyor ve oradaki ilk sözü: “Bugün size değerlerimizden söz edeceğim” ile sizi hemen içine alıyor

Bir Turgutreis masalı…

Esareti altında olduğumuz köktenrantçı anlayışın rant konusundaki iştahı karşısında umarım Turgutreis’in masal gibi bir yaşam alanını daha kaybetmeyiz...

"
"