"Gelotofobi" yani "Alay edilmekten korkmak" konusunda yapılan araştırmalar ilginç sonuçlar vermektedir: Neden gelotofobi? Çocukluklarında (bir bölümü anaları, babaları, bir bölümü de başkaları tarafından) horlanmış, aşağılanmış olmanın yol açtığı kendilerine güven eksikliği bahis konusuymuş.
İnsanların çoğu, alay konusu olmaktan aşırı zevk almaz ama böyle bir "fobi'si olan, bundan o kadar fazla irkilirmiş ki kendisine en hafif bir mizahla dokunsanız bile sizden nefret eder, fırsatını bulsa kahvenize radyoaktif madde damlatırmış.
Mizah, aslında güçlü bir politik silahtır, baskı çoğalınca önemi artar. Peki, baskıyı çoğaltanlarda bir de gelotofobi varsa ne olur?
Rutledge Oxon adlı bir muhabir, Irak'ta bir yerde Saddam ile ilgili nükteler yapmış kimselere verilmiş ölüm kararlarına ait dosyalar gördüğünü söylemişti. (Middle East Belongings, 2019)
Ancak, mizah benimsenip yayıldığında hiçbir önlem, bunun önünü kesemiyor: 2. Dünya Savaşı sırasında Polonya'da Nazi işgalinin en acımasız zamanlarında bile mizahla muhalefet geçerli olmuştur: Varşova'da bir demet soğan almak için kuyrukta saatlerce bekleyen kadınlardan birine "Nasılsınız?" diye sormuşlar. "İyiyiz, çok iyiyiz' demiş, "Hitler bize sabunsuz yıkanmayı, yoğurtsuz cacık yapmayı, yemek yemediğimiz halde sıçmayı öğretti".
Mizah yoluyla muhalefetin güzel örnekleri bizde de var: 1995 yılında üniversite öğrencilerinin İstanbul'da oluşturduğu bir örgütün üyelerinin ürettikleri hoştur: Öğrenci Koordinasyonu olarak anılan bu örgütün çatısı altında gençler, eğitimin parasız olması, Yüksek öğretim Kurum'nun (YÖK) kaldırılması, üniversitede demokratik ortamın sağlanması için eylemler düzenliyorlardı.
Öğrenci Koordinasyonu'nun özelliği, tüm sol ve demokrat eğilimlilere açık olması, bu nedenle yaygınlaşması ve "Müşteri değil, öğrenciyiz" ile "Dünya yerinden oynar YÖK'ten adam çıkarsa" gibi özgün sloganlarla muhalefetini mizahla yoğurup etkinliği güçlendirebilmesiydi. İlk rozetinin çevresinde "Ferman devletin, üniversiteler bizimdir" yazıyordu.
O zamandan bu zamana ne değişti? Her nedense, gelotofobikler çoğaldı. Onlar çoğaldı da onları tiye alanlar, onlarla gırgır geçenler azaldı mı?
Yooo! Bu konudaki mizahın yeni ve özgün örneklerini gördükçe bir daha anladık ki muhalefet yapanların, özellikle gençlerin, öğrencilerin, baskı güçlerinin plastik mermilerinden, toksik gazlarından daha etkin bir mücadele araçları var: Mizah.
Bu, baskıcı rejimlerin sahip olmadıkları, olamayacakları bir silahtır. Onlar, eylemcilere sıktıkları gazları, sıvıları, dünyanın parasını verip ithal ederler ama "mizah" denen bu vurucu gücü, tüm birikimlerini tüketseler bile onlara satacak kimseyi bulamazlar.
Bu, tamamen yerli ve milli bir üretimdir ve evet, dünyanın her yerinde eylemcilerin hak, hukuk ve demokrasi için giriştikleri mücadelelerde onlara orantısız güç sağlayan kaynak da işte budur!
Fotoğraf: Mehmet Mürsel Çiçek, Boğaziçi Üniversitesi