17.Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, tüm hızıyla sanatseverleri hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor. Cinecitta Aperta ‘Ruhr Üçlemesi’, Şeytani Komedya, Elektra...
John Malkovich’in karizması Şeytani Komedya’yı kurtaramadığı gibi, festival onur ödülü verilen Tadashi Suzuki’nin yaratım gücü de Elektra’yı beğenilir kılmaya yetmedi.
Festivalin bitimine iki gün kala izlediğim “Piyano” da beklentilerimizi boşa çıkardı. Talimane Tiyatrosu ile Akbank Sanat prodüksiyonu olan ve Mehmet Ergen’in yönettiği “Piyano”, Trevor Griffiths tarafından Anton Çehov’un eserlerinden esinlenerek oluşturulmuş. Griffiths'in kendi deyişiyle: "Oyun, kapitalizm-sonrası, sosyalizm-sonrası, çağdaşlık-sonrası yaşamın ne tür bir iş olduğunu anlatmaktadır." Bence anlatamamakla birlikte özgün bir oyun olarak da yorumlanmamalı.
Oyun yirminci yüzyılın başında Rusya ekseninde orta sınıfın ahlaki çöküşünün, sınıfsal ayrımların yarattığı sömürü düzeninin altını çiziyor. Tamam, hala olup bitenlerden kendimizi soyutlamak, gençlerin iş yakarışlarını, işçilerin haykırışlarını, aydınların özgür düşünceye saygı istemlerini duymamak için ıslık çalmaya devam ediyoruz. Çehov’un toplumsal gözlemlerinde parmak bastığı gibi neyi beklediğimizi de bilmiyoruz üstüne üstlük. “Uyuyun... Uyumaya devam edin. O zaman sevilir, saygı duyulursunuz” diyor bir küçük burjuva Piyano’da. Oysa gözümüzü aralayıp, yatakta doğrulduğumuzda tam da uykudan silkindiğimiz sanılırken, yastığımızı düzeltip yeniden güzellik uykumuza devam ediyoruz.
Serhat Tutumluer’de hem fizik hem ses tonu olarak rahmetli Savaş Dinçel’i görüyor gibiyim. Oyunda Tutumluer’inki dışında farklı bir performans göremedim. Lale Mansur’un tonlamasız, vurgusuz replikleri... Genç yetenek olarak önümüze getirilen Deniz Celiloğlu’nun daha hamlığını atmadan jönlüğe öykünen oyunculuğu... Murat Karasu’nun, Cüneyt Türel’in, Mehmet Birkiye’nin daha önceki performanslarıyla karşılaştırıldığında vasat kalan performansları... Cem Mansur’un müzikal direktörü olarak Piyano’ya nasıl bir katkı sunduğunu merak edip duracağım sanırım.
Nihayetinde sadece festival için tasarlanıp, sezonda devam etmeyecek olup, iki gösteride biten çalışmalar izlemekten hazzetmiyorum. Festivale illa bir dosya vermiş olmanın, tam anlamıyla kotarılmamış bir gösteri seyrettirmenin de itibar kazandırmak bir yana sermayeden yedirdiği gün gibi aşikar.
Festival broşüründe bir sayfa, bir satır olarak yer almaktansa unutulmaz eserlere imza atmak ne zaman tercih edilir olacak? Artık sadece eleştirmenler değil, seyirciler de her önüne geleni yemiyor. Biline...