15 Mart 2011

Neyi ‘Gizli’yoruz, Neyi ‘Kutlu’yoruz?

Ahlaksızlık, baskı, eziyet ve susturulmuşluk asla sonsuza kadar gizli kalmaz.

Ahlaksızlık, baskı, eziyet ve susturulmuşluk asla sonsuza kadar gizli kalmaz. Törelerin, geleneklerin ve yönetimlerin örtbas ettiği olayları, sindirdiği kitleleri ve susturmaya çalıştığı insanları gün yüzüne çıkartmak için basına olduğu kadar sanata da ihtiyaç var. Basının mevzuatlarla, yıldırmalarla, tehditlerle ve tutuklamalarla tıkandığı, önünün kesildiği yerde sanat devreye giriyor, sansürleneceği, yakılacağı, afaroz edileceği noktaya kadar mesajı çok geniş bir kitleye ulaştırmak için direniyor.

Sosyologların toplumumuzda yoğun olarak yaşandığını ortaya koyduğu ve araştırmalarına yansıttığı bir gerçeği, basında çeşitli nedenlerle tam olarak göremiyoruz. Toplum örf ve adetlerinin korunmasından tutun da adaletin eksik kaldığı noktada linçlerin devreye girmesi korkusuna kadar farklılık gösteren tedirginlikleren dolayı gerçekleri görme, bilme hakkımız engelleniyor, bu gerçeklerin yarattığı travmalara çözüm bulunmasının yolu kapanmış oluyor.

Ensest kavramını ilk ne zaman duymuş olabilirsiniz? Bir yerde mi okuduk, bir sohbet sırasında mı kulağımıza çalındı, televizyonda mı konu edildi?

Tesadüftür ki eş zamanlı olarak ensestle ilgili iki eser seyirci ve izleyiciyle buluşma şansını yakaladı. DOT’un Ocak ayında bir çadırda sahnelemeye başladığı “Festen / Kutlama”, aile içi ilişkilere dayalı konusu ve şiddet içeren söylemiyle basında epey yer aldı. Hayatında bırakın tiyatroyu sanat namına birşey olmayan, en sık katıldıkları sosyal etkinlik her türlü açılış, parti ve ‘shopping fest’ benzeri ambianslarda, markalarla yanyana durabilecekleri, sosyeteyle kadeh tokuşturabilecekleri davetler olan bir kısım medya süsünün merceğine hemen takılıverdi. Oyun ‘ensest’i ele almasından dolayı konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayanların kafasında sesksist bir algıyla buluştu. Oysa “Festen / Kutlama” DOT’un neredeyse en ‘masum’ oyunlarından biri; zira perde arkasında ve ‘bir günah gibi’ saklanan çünkü büyük bir günah olduğu bilinen fakat gösterilmesi bir yana dile getirilmesi bile utanç vesilesi olan bozuk bir ilişkiyi, çıplaklıkla, erotizmle örtüştürmeden sahneye taşıyor.

Murat-Özlem Daltaban yönetimindeki DOT, kurulduğu günden bu yana nitelikli ve şimdiye kadar bilinçli olarak hep göz ardı edilmiş toplumsal içeriklere ışık tutan prodüksiyonlara imza atıyor.

‘Festen / Kutlama’da, babanın 60 yaş doğum günü partisi için verilen davet, bir anda ailenin geçmişe dayalı bozuk ilişkilerinin ortaya döküldüğü bir arenaya dönüşür. Murat Daltaban’ın yönettiği oyunun kalabalık bir oyuncu kadrosu var. Oyunda Cemil Büyükdöğerli, Rıza Kocaoğlu, Köksal Engür ve Enis Arıkan’ın performansları ön plana çıkıyor. Özellikle genç oyuncu Rıza Kocaoğlu, DOT’un iki önceki sezon önceki prodüksiyonu olan Kürklü Merkür’deki ve geçen sezon Malafa’daki oyunculukları birarada düşünüldüğünde gittikçe artan bir başarı grafiği çiziyor.

Aynı konu çerçevesinde gelişen ve toplumun bu yüz karası durumla yüzleşmesine yarayacak olan diğer bir eser de bir sinema filmi: İlksen Başarır ve Mert Fırat’ın senaryosunu yazdığı “Atlıkarınca”. Film dışarıdan bakıldığında, çoğu evlilik ve aile kurumu fotoğraflarında olduğu gibi özenle çizilmiş normal ve saygın bir aile tablosunun ardında yatan hastalıklı durumu gözler önüne seriyor. Mert Fırat ve İlksen Başarır’ın Milliyet Sanat Dergisi’nin Mart sayısındaki röportajlarında da belirttikleri gibi film, devletin bile adını koymayarak ‘aile içi şiddet’ tanımıyla saklamaya çalıştığı ‘ensest’ kavramına toplumsal-eleştirel bir açıdan yaklaşıyor. Bir arzu nesnesi haline dönüştürme riskini taşımamak üzere çocuğu odak noktası almayan, eğitimli ve toplum içinde yer edinmiş kentli bir insanın üzerinden konuyu gündeme getiriyor.

Herkese eşit eğitim şansı verildiği, ebeveynler çocuklarına cinselliği doğru düzgün anlattıkları, gençler tabularla sınırlandırılıp merak ve cinsel açlık içinde bırakılmadıkları, toplumsal yaşam toplu yaşama bilincine erişmemiş, çağdışı yargılara saplanmış, sözde dünyevi hırslardan arınmış izansız bir takım zevat tarafından ayıplar ve günahlar arasına sıkıştırılmadığı zaman daha ahlaklı, daha açık, daha güven dolu bir yaşam biçimine ve ortak yaşama kültürüne erişmiş olacağız.

Ama ne yazık ki hem eğitim, adalet ve yönetim sistemimizin hem de meşhur örf ve adetlerimizin buna pek imkan vermediğini görüyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir Avuç Gökyüzüne Bakış

Bir avuç insan; iki bin de olsak beş bin de… Yanında, yamacında, arkasında değil resmen karşısında ise sayıyla ifade edilemeyecek ölçüde bir büyüklük; bir zihniyet…

'Deliler gösteriyor körlere yolu'

Geçen Cumartesi akşamı Kocaeli Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun davetlisi olarak az sayıda eleştirmen dostumuzla İzmit’e Kral Lear’ın galasına gittik

Sanatçı muhafız olmaz

Klasik müzik dünyasında besteciliği ve konser piyanistliğiyle haklı bir üne sahip bir sanatçımız Fazıl Say

"
"