01 Mayıs 2021

Cenevre görüşmeleri ve Kıbrıs sorunu: Ankara gerçekten müzakere etmek istiyor mu?

Akıncı döneminde müzakere masasını başarısızlığa uğratan Anastasiadis çözüm yanlısı; Crans-Montana görüşmelerine değin uzun bir süredir federal çözümü destekleyen ve yapıcı bir tutum içinde olan Türk tarafı ise çözümsüzlüğü isteyen taraf haline gelmiş bulunuyor

Kıbrıs müzakerelerinin devam edebilmesi için taraflar arasında ortak bir zeminin bulunup bulunmadığını tartışmak üzere gerçekleştirilen Cenevre görüşmeleri sona erdi. Herkesin tahmin ettiği gibi, görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkmadı.

Cenevre görüşmelerine gelene kadar iki şey oldu. Birincisi, daha önce T24'te ve diğer yayın organlarında çokça tartışıldığı gibi, KKTC cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden bu yana, Ankara'nın müdahaleleriyle beraber, Kıbrıs müzakerelerinde Ankara'dan bağımsız olarak muhatap alınacak bir Kıbrıs Türk tarafı kalmadı. En azından, Lefkoşa'nın, Ankara'ya sormadan herhangi bir karar alabileceğine ya da adım atabileceğine artık kimse inanmıyor. Bu durumu onaylayanlar da, böyle olmasının zaten doğal olduğunu düşündüğü için onaylıyor. İkinci olarak da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve onca yıllık müzakere birikimi bir kenara atılarak, BM'den ve diğer taraflardan, şimdiye kadar kabul görmeyen bir çözüm modeline geçilmesi talep edildi. Yani iki devletli çözüm ya da KKTC'nin tanınması… Bu tabloya bakıldığında, resmi müzakerelere kalındığı yerden devam edilmesinin olanaklı olmadığını görmek için Cenevre'ye gidilmesine hiç gerek yoktu. Cenevre'den çıkan sonucu tahmin etmek için, Kıbrıs meselesine dair bilgi sahibi olunmasına bile gerek yoktu aslında.

Cenevre'de ne oldu? Türk tarafı, ortaya birtakım öneriler attı ve bu öneriler kabul görmedi. Bu önerileri uzun uzun, detaylı şekilde tartışmaya hiç gerek yok. Çünkü kendinden sonra gelen önerileri bağlayan, kabul görmeyeceği de aşikâr olan bir öneri sürüldü masaya. Türk tarafı, her şeyden önce, BM Genel Sekreteri'nin inisiyatif almasıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin karar almasını, bu karara dayanarak iki tarafın eşit uluslararası statüye ve egemen eşitliğe sahip olmasını ve masaya o şekilde oturulmasını şart koştu. Peki, bu nasıl olacaktı? Kıbrıslı Türk ana muhalefet lideri ve hukukçu Tufan Erhürman'ın bir canlı yayında söylediği gibi, bu ya KKTC'nin, (tanınan ve AB üyesi olan) Kıbrıs Cumhuriyeti'nin (KC) sahip olduğu statüye yükseltilmesiyle ya da KC'nin (tanınmayan bir devlet olan) KKTC'nin statüsüne indirilmesiyle mümkün olabilirdi. Bunun kabul edilme ihtimalinin olmadığını, hatta bununla uzaktan da olsa akrabalık kurabilecek bir zeminin de bulunmadığını Kıbrıs meselesinin evveliyatına aşina olan herkes zaten biliyor. Bunu bilenler, KKTC'nin tanınmasının (ya da daha "kibar" ve "diplomatik" bir dille ifade edersek, KKTC'nin statüsünün KC ile eşitlenmesinin) neredeyse imkânsız olduğunu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının sarih bir biçimde Kıbrıs'ın toprak bütünlüğüne vurgu yaptığını, burada birden fazla bağımsız/"egemen" devletin kurulmasının/tanınmasının mümkün olmadığını da biliyor. Dahası, BM Genel Sekreteri'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden, böyle bir karar çıkarmasını isteme yetkisine sahip olmadığı da aşikâr. Dolayısıyla, bunun mantıklı bir yanı yok.

Bu saydıklarımı Ankara ya da Ankara'yla "mükemmel" bir uyum içinde çalışan Ersin Tatar bilmiyor mu? Bunu bilmek için arif olmaya gerek yok. Elbette biliyor. Türk tarafının pazarlığı açtığı yerin pazarlık yapmaya imkân tanıyan bir yer olmadığını da tabii ki biliyorlar. Bunu bildiğiniz zaman, Türk tarafının şu an gerçekten müzakere etmek istediğini söylemek mümkün mü? Öte yandan, önerilen zeminde bir müzakere yürütülmesinin imkânı olmadığı gibi; Türk tarafının, önerilerini meselenin diğer taraflarına dayatabilecek gücü de yok. Yani şu an bir çözümün istendiğini varsaysaydık bile, savunulan pozisyonun gerçekçilikten uzak olduğunu söylemek fazlasıyla mümkün olacaktı. Sonunda, Akıncı döneminde müzakere masasını başarısızlığa uğratan Anastasiadis çözüm yanlısı; Crans-Montana görüşmelerine değin uzun bir süredir federal çözümü destekleyen ve yapıcı bir tutum içinde olan Türk tarafı ise çözümsüzlüğü isteyen taraf haline gelmiş bulunuyor.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’de göçmen karşıtı yeni bir partinin “başarılı” olma ihtimali

Türkiye’de böyle bir partinin ortaya çıkması durumunda, hatırı sayılır ölçüde bir seçmen tabanına ulaşması çok zor olmayabilir.

Cenevre'ye giderken Kıbrıs meselesi: Federasyon mu, iki devletli çözüm mü?

Kıbrıs Türk toplumunun üretip satabilmesinin; izolasyonlardan kurtulabilmesinin; kendi kararlarını bağımsız şekilde alabilmesinin; kimliğine sahip çıkarken içinde yaşadığı coğrafyada barışçıl bir gelecek inşa edebilmesinin "gerçekçi" yolu nedir?

Kıbrıs’ta yeni azınlık hükümeti ve Doğu Akdeniz

Kurulacak bu azınlık hükümetiyle beraber, artık KKTC iç siyasetinde Ankara'nın etkisi çok daha dolaysız hale geliyor ve Ankara ile Lefkoşa arasında mükemmel bir "uyum" yakalanmış oluyor