Düşünelim, 2014 yılında Türkiye’de Dünya Kupası düzenleniyor olsun. Dört bir yandan 32 ülke ve onların birbirinden farklı milyonlarca insanı, tam karnaval havası…
2014 yılında Türkiye’nin düzenleyeceği Dünya Kupası, dışarından böyle gözükebilirdi ama içerisinde girdiğimizde görüntü 1978 Arjantin’den farklı olmazdı.
Cunta ile yönetilen Arjantin’in ev sahipliği yaptığı 1978 Dünya Kupası, futbol tarihine baskıcı yönetimlerin olduğu topraklarda şikenin ne kadar kolay yapılabildiğini göstermiştir. Boenos Aires’in arka mahallerine Dünya Kupası için gelen turistlerin girmesinin yasak olduğu bilinen ve FIFA’nın, binlerce insanın hayatının sona ermesinden sorumlu olan Arjantin cuntasının kontrolüne bıraktığı bir Dünya Kupası’nı anmaya çalışırken maalesef aklıma son gelen şeylerden biri futbol oluyor.
1978, Arjantin ve futbol kelimelerini bir araya getirdiğimizde de istisnasız hepimizin aklına Mario Alberto Kempes geliyor. Sergilediği futbolla dünyanın en iyi 100 futbolcusundan biri olan Kempes’in şanssızlıkları da meşhurdur. İlk olarak Maradona’nın arkasında kalması… Kesinlikle en büyük şanssızlığı mükemmel olmayan en mükemmel adam ile aynı yıllarda sahnede olmasıydı. İkincisi ise teknik direktörlük yıllarından olsun… Arnavutluk’a teknik adamlık için gelen ‘Yele Saçlı’ savaş sebebiyle uzun süre ülkede esir kalıyor.
Yıldızının bile bu kadar bahtsız olduğu 1978 Dünya Kupası…
16 takımın katılmasıyla oluşan 1978 Dünya Kupası’nın statüsü biraz ilginçti. 4’er takımdan 4 gruba ayrılan takımlar arasında 1. ve 2. sırayı alan takımların arasında başka iki grup daha oluşturuluyor ve bu gruplarda 1. olan takımlar final, 2.’ler ise 3.’lük maçı oynuyordu.
Günlerden 21 Haziran 1978 ve Hollanda’nın final oynayacağı kesinleşmiş. Tek merak edilense rakibi kim olacak, Arjantin mi yoksa Brezilya mı?
2. Tur A Grubu’ndan finale çıkan takımı belirleyen maçlar aynı saatte başlamasına rağmen, Arjantin-Peru ve Brezilya-Polonya maçları aynı saatte başlamadı. Arjantin yönetimi ya da FIFA, Brezilya-Polonya maçını saat 17.00 sularında oynattı ve Arjantin-Peru maçının öncesinde Tangocuların averaj farkı için ne kadar gol atmaları gerektiğini bilmelerine izin verdi.
Sambacılar, Polonya’yı 3-1 ile geçerken; Arjantin istediğini alıyordu. Arjantin karşısına Arjantin asıllı yedek kalecisiyle çıkan Peru, cuntanın vermeyi vaad ettiği askeri ve maddi yardımın zevkini sürüyordu…
Trainspotting ile hatırladık
Final öncesinde bunlar olurken Hollanda-Arjantin finalinin tek eksiği vardı, cunta yönetimi siyasi düşünceleri ve yapılan askeri operasyonlar sebebiyle protesto eden Johan Cruyff…
Sarı Fare’den yoksun Arjantin’e gelen Portakallar, buna rağmen kupanın en büyük favorisi olarak gösteriliyordu. Hollandalılar 1978’de dünyayı şaşkına çeviren iki olaya imza attılar. İlki İskoçya’ya 3-2 mağlup olmalarıdır. Aslına bakarsanız bana göre sürpriz olamaz. Kral Kenny Dalglish’in yer aldığı herhangi bir takım dünyanın her takımını yenebilecek güce sahiptir!
İskoçya’nın aldığı bu inanılmaz galibiyet Trainspotting filminde de kendine yer bulur.
İkincisi ise normal süresi 1-1’lik eşitlikle sona eren, Arjantin Teknik Direktörü Cesar Luis Menotti’nin “yenilirsek bana ne yaparlar” diye düşünmekten tütün tüttürdüğü 120 dakikanın ardından Arjantin’in taçlandırılacağı kupa törenine katılmamak oldu.
Protesto sadece Hollanda’dan gelmedi. Cunta yönetiminin emriyle Boca Juniors hariç tüm takımlardan gelen oyuncularla oluşan Arjantin Milli Takımı, ülkede ne oluyorsa sahada tam tersini yapıyordu. Sokakta insanlar nedensiz yere öldürülürken, Arjantin Milli Takımı’nın futbolunda özgürlük vardı. Menotti, futbolu ulusların önemli faktörlerinden biri olarak gördüğünü her alanda söyleyen biri olarak bu fikrini sahada yansıttı. Sonuçta Arjantin, 1978 Dünya Kupası’nı kazandı.
Çeşitli spekülasyon ve iddiaları gölgesinde hatırlanan 1978 Dünya Kupası, maalesef Arjantin için çok da iyi olmadı. Cunta yönetiminin ekmeğine yağ süren bu başarı, sosyal refah açısından Arjantin’i daha da geriye götürdü.
“Sadece futboldan anlayan, futboldan anlamaz” sözünün sahibi olan Menotti, bana göre 1978 Arjantin’de Kempes’in varlığı ya da Cruyff’un yokluğundan daha çok konuşulmalı…
Risk alma eylemini futbol özelinde “futbol oynamak” olarak nitelendiren Menotti’ye selam…
Arjantinli şair Carlos Ferreira’nın 1978 Dünya Kupası için yazdığı şiirle bitirelim…
En kötü tarafı sonuydu.
Onursuz ve şaşkın halde o cesetler geri dönüyordu.
Nehir yataklarına, toplu mezarlara..
Başlarını sallayarak ve unutuş şarkıları söyleyerek…
Ve biz oradaydık..
Davullarımız, delicesine terleyen bayraklarımız
ve altüst olmuş bir dünyayla...