Evet burada uzun zamandan beri Dünya Kupası tarihi hakkında atıp tutuyoruz. Ve genelde olan bitenler ile ortaya çıkan ilginç durumlardan bahsediyoruz. 1974 için bunu değiştirelim. Fena halde hayata benzeyen futbolun hakkını verelim.
Sarı Fare liderliğinde ortaya çıkan dünyanın en iyi ikinci takımından bahsedelim. Hollanda…
Dünyanın en iyi takımı olan 1982 Brezilyası gibi 1974 Hollandası da Dünya Kupası kazanamadı. Johan Cruyff’un başrolü üstlendiği takım, finalde Münih’te Beckenbauer ve Gerd Müller ile süslenmiş, Berti Vogts, Paul Breitner ve Uli Hoeness ile güçlenmiş Batı Almanya’ya kaybedecekti.
Çelişkilerle yaşayan tüm insanlık gibi benim de çelişkilerim de vardır. İzlemekten en zevk aldığım lig Premier Lig’tir, bugünü ya da geçmişi fark etmez. Buna rağmen futbolun Brezilyalıların işi olduğunu ve Avrupa’lıların bu oyunu sisteme sokarak kirlettiğini söylerim. Evet, bu 2014 yılı fazla romantik olabilir, yahu bu adamlar sanat yapıyorlar; onu izlerken de bırakın romantik olalım!
Her neyse. 1974 Dünya Kupası’nda Avrupa’nın Brezilyalıları Hollanda da futbolun sistemine mağlup oldu. Dünya Kupası tarihinin en hızlı oyun başlangıcı yapan Sarı Fare sayesinde Almanlar daha topa değmeden penaltı alan Portakalların sergilediği o performans bile başlı başına bir sanattır.
Evet Türk hakem Doğan Babacan, Şilili futbolcuya kırmızı kart göstererek tarihe geçmiştir, evet Polonya’nın harika bir takımı vardı, evet Yugolar Zaire’ye gol attı!
Johan Cruyff bu turnuvada Arjantin ve Brezilya’yı eleyerek finale yürüdü, bundan büyük olay olamaz. Futbolu diğer sporlardan ayıran özelliklerin her biri 1974 Dünya Kupası’nda vardı.
Basketbolu düşünün Dünya Şampiyonalarında kaç sürpriz takım başarılı olmuştur, voleybolda yıldızları olmayan hangi takım şampiyonluk kazanmıştır, teniste geride kalmış ülkelerden çıkıp başarılı olan kaç sporcu vardır, bu sorular uzar gider…
Futbolu futbol yapan, umutsuzluğu umuda çeviren, güçlünün haklı olmadığını haklının güçlü olduğunu gösteren, makine gibi çalışmanın yanında yetenek ve dürüstlüğün de önemli olduğu kanıtlayandır 1974 Dünya Kupası…
Tıpkı 2005 Şampiyonlar Ligi Finali’nde Liverpool’un zaferi gibi, tıpkı 16 Mayıs 2010’da kazanılan Bursaspor’un şampiyonluğu gibi…
1974 Dünya Kupası hala yaşanıyor
Bu yazıyı okuyan hemen hemen herkes her hafta sonu Barcelona’nın ne yaptığından haberdar oluyor. Kimisi sıkılarak izliyor, kimisi de yapılan her isabetli pasta haz duyuyor. Barcelona’yı bugün dünyanın her yerinde takip edenler varsa, seven ya da nefret eden varsa bunun sebebi biraz Real Madrid, biraz Katalunya biraz da 1974 Dünya Kupası’dır.
Rinus Michels’in uyguladığı taktiğin Hollandalı futbolculara nasıl yansıdığını, Ajax efsanesini, Barcelona’ya sıçramasını yazmayacağım. Bu konuyu ben de dahil olmak üzere birçok futbolla ilgilenen kişi yazdılar, yazacaklar.
Brezilya Milli Takımı’nın 1974 Dünya Kupası’ndaki kaptanı ve 100 yılın ilk 11’ine seçilen Carlos Alberto’nun da anlattığı gibi 1974’ün Hollanda’sını “Atlıkarınca” olarak tanımlıyor ve “Onlara karşı oynamak hayatımın en büyük tecrübelerinden biriydi” diyor.
Böyle mantıklıca bir tanımlamada bulunan Carlos Alberto, ardından TFF Başkanı Yıldırım Demirören’e 1970’de Meksika’da giydiği Brezilya Milli Takımı formasını hediye ediyor. Dedim ya insanlık çelişkilerden oluşuyor!
Futbol da çelişkilerden oluşuyor!
Eğer öyle olmasaydı 1974’ü Hollanda, 1982’yi Brezilya ve 2002’yi Türkiye kazanırdı!