20 Şubat 2022

Tıbbın adli olanı da var

Adli tıp kavramının gelişmesi 17. yüzyıla uzanıyor ama otopsi tarihi çok eski. Kayıtlara giren en eski otopsi raporu Julius Sezar'a ait

Polisiye dizilerdeki adli tabipleri izliyor musunuz? Her sorunu ne kadar kolay çözüyorlar! Parmak izi veya DNA analizinden söz etmiyorum; onlar zaten hekimin işi değil, teknolojinin yardımı ile hemen sonuca gidilebiliyor. 

Hastanın solunum yolundaki bir kıldan, tırnak arasındaki bir bitkiden, saç telindeki bir izden ne sonuçlar çıkarıyorlar, insan hayran kalıyor. "Gerçek hayatta böyle mi oluyor?" derseniz benim cevabım "pek de öyle değil" olur. 

Bu günlerde yüksekten düşerek hayatını kaybeden kadın sayısı epeyce arttı. Cinayet mi yoksa intihar mı bir türlü açıklığa kavuşturulamıyor. Dizilerde olsa çoktan çözülmüş olurdu halbuki. 

Benim de bir dönem Adli Tıp Kurumu deneyimim oldu. Şimdi, ülkedeki her kurum gibi niteliğinden ve tarafsızlığından çok şey kaybetmiş olsa da, yararlı işler yapmaya devam ediyor. Ama gelişen teknolojiyi yeterince kullanabiliyor olmasından şüpheliyim. 

Kurumda görev yaptığım dönemde ilgimi çeken noktalardan biri yeni doğmuş bebekler için otopsi istemlerinin çokluğuydu. Hepsinde bebeğin ölü mü doğduğu, yoksa doğumdan sonra mı öldüğünün cevabı isteniyordu. Adli tıp bu ayrımı başarılı bir şekilde yapabiliyor. 

Bu istem neden bu kadar çok geliyor sorusunun cevabı beni çok şaşırtmıştı. Karşıma şöyle bir acı gerçek çıktı: Ülkenin birçok yerinde aile içi cinsel taciz çok yaygın ve bir anlamda da kabul edilmiş durumda. Tacize uğrayan kadın hamile kaldığında tüm aile bireyleri ne olduğunu biliyor ve sesini çıkartmıyor. Çocuk doğunca da toprağa gömülerek yok ediliyor.

Durum bu işi bilen bir aile bireyi veya komşunun ifadesi ile karışıyor. Aile bireyleri sorgulandığında hep bir ağızdan doğumun evde olduğu ve çocuğun ölü doğduğu, bu nedenle de gömüldüğü söyleniyor. Bu aşamada adli tıp uzmanları canlı doğup gömülen ve ölü doğan bebeği birbirinden ayırt edebiliyorlar ve maalesef birçoğunda bebeğin canlı doğduğu ortaya çıkıyor. Bu elbette tüm ailenin ortak olduğu bir cinayet. 

Adli tıp kavramının ne zaman ortaya çıktığı bilinmiyor ama altıncı yüzyıl veya daha da eskiye uzandığı tahmin ediliyor. Çin'de o dönemde basılan bir kitapta bir tüccarın alacakları için müşterisinin parmak izlerini kanıt olarak kullandığı ve mahkemenin de bunu kabul ettiği yazılmaktaymış. 

Adli tıp kavramının gelişmesi 17. yüzyıla uzanıyor ama otopsi tarihi çok eski. Kayıtlara giren en eski otopsi raporu Julius Sezar'a ait (MÖ 44). Sezar'ın özel hekimi olan Antistus ölümden sonra yaptığı otopside 23 bıçak yaralanması saptamış. Birçoğunun yüz ve kasıkta olduğu ve öldürücü olmadığı, ölümün sol göğüs boşluğunda kalbe uzanan tek bir yaralanma nedeniyle gerçekleştiğini belirtmiş Antistus. Belli ki tüm Roma Senatosu bir araya gelip Sezar'ı öldürmüş. 

Parmak izlerinin yaygın olarak kullanılması 1892 yılında Sir Francis Galton'un çalışmaları sayesinde başlamış. Tüm parmak izlerinin farklı olduğunu fark eden Galton bu izleri sınıflandırmayı da gerçekleştirmiş ve bunun sonucunda da veriler mahkemeler tarafından kabul edilir olmuş. 

DNA'nın adli tıp tarafından kullanılması ise 1984 yılında, İngiliz genetikçi Sir Alec Jeffreys'in aile bireylerinin DNA'larının benzerliğini fark etmesi üzerine başlamış. 1986 yılında işlenen iki kadın cinayetinin failinin bulunması amacı ile çevrede bulunan dört bin erkekten kan ve tükürük örnekleri toplanmış ve uyum gösteren bir sanık, Colin Pitchfork, yakalanmış. Bunun sonucunda cinayet suçlaması ile hapiste bulunan Richard Buckland'ın da suçsuzluğu ortaya çıkmış.

Adli tıp deyince Sir Arthur Conan Doyle'u anmamak olmaz. 19. yüzyıl sonlarında yarattığı unutulmaz karakteri Sherlock Holmes'un adli tıp düşüncesine kattığı popülerliği göz ardı edemeyiz. Okuyucularının birçoğu parmak izinin, silahların balistik incelemesinin, serolojik incelemenin, zehir biliminin önemini Sherlock Holmes'tan öğrendi. 

Dizilerde, her nasılsa, ölüm saati hemen anlaşılır. Şöyle bir durum hayal edin: Çocukları olmayan evli bir çift trafik kazası geçirir ve erkek olay yerinde, kadın ise 20 dakika sonra ambulansta hayatını kaybeder. Eğer bu durum kanıtlanırsa çocuk olmadığı için ailenin tüm mal varlığı erkek öldüğünde kadına geçer. Kadın öldüğünde ise mirasın tamamı ona kalmış olduğundan, tüm mal varlığı kadının ikinci derecedeki akrabalarına kalır. Erkek tarafı akrabalar ise mirastan yararlanamazlar. Hukuken durum nasıl çözülür bilmiyorum ama bu durumda adli tıbbın vereceği bir raporun ortalığı karıştıracağı bir gerçek.

Yazarın Diğer Yazıları

Vitamin tutkumuz

Vitaminleri vücudumuz sentezleyemiyor ve gereksinimiz var. Haplarla değil de doğal yollardan alsak daha iyi olmaz mı?

Hastayken verilen sözler

Yataklarında ve hele de ameliyat masasında olan hastalarımızın zor durumda oldukları zaman verdikleri sözlerin işler yoluna girdiğinde değiştiğini sıkça görüyoruz. Hekim olarak bunları izlemek de ilginç oluyor

Düzensiz ortam, verimsiz sonuç

Araştırmalar, yeterli dinlenemeyen kişilerin fiziki ve mental çöküntü yaşadıklarını, konsantrasyon eksikliği ile karar vermekte zorlandıklarını ve hata oranlarının yükseldiğini gösteriyor