14 Temmuz 2019

Kahraman ve Yıldız

Hekimlik her şeyden önce insan haklarını korumak ve savunmaktır. Eğer tıp alanında herhangi bir konu bu kavramdan daha değerli hale gelirse orada hekimlikten bahis açmak mümkün değildir

Ödüller alan ve milyonlarca kişiyi televizyon karşısına oturtan House M.D’nin iyi bir dizi, ancak dizinin baş karakteri olan Dr. Gregory House’ın kötü bir hekim olduğunu kabul etmek zorundayız.

Dr. Gregory House, kötü bir hekimdir. Çünkü Dr. House, hekimlik mesleğinin etik ilkelerini yok sayan, ekibine oldukça kötü davranan, hasta ve yakınlarına karşı saygısız tutumlar geliştiren ve hastaların tanılarına ulaşmak için onların, yakınlarının ve ekibinin haklarını çiğnemekte beis görmeyen bir sosyopattır.

Bu nedenle başkanlığını yaptığı Tıbbi Tanı Uzmanlığı Departmanı’nda, hiçbir doktorun tanı koyamadığı hastalara, adeta tıbbın Sherlock Holmes’u olarak doğru tanılar koyabilmesinin zerrece önemi yoktur.

Çünkü hekimlik, her şeyden önce insan haklarını korumak ve savunmaktır. Eğer tıp alanında herhangi bir konu bu kavramdan daha değerli hale gelirse orada hekimlikten bahis açmak mümkün değildir.

Kahraman olmak                                                                               

Frederic Pechier, bir anestezi uzmanıdır. Fransa’da çalışmaktadır. Ancak anlaşılan o ki; kahraman olmak gibi bir takıntısı vardır hekim Pechier’in. Kimselerin çözemediği vakaları çözmek, kimselerin aklına gelmeyen tanıları koymak ve bu sayede mesleği aracılığıyla kahramanlaşmak istemektedir.

Gelin görün ki, gündelik hayat House M.D dizisindeki gibi değildir.

Çoğu zaman hastanelere başvuran hastalar sık görülen, özelliği olmayan, sıradan yakınma ve tanılara sahiptirler. Öyle ya sık görülen hastalıklar sıradandır. Hemen her hekim bu hastalıkların tanı ve tedavisini kolaylıkla yapar. Çok nadiren sıradışı bir hastanız olur.

Ancak emin olun ki; toplumun sağlığının korunması ve geliştirilmesi, sıradışı ve nadir bir hastalığın tanı ve tedavisinden ziyade çok görülen ve sıradan olan hastalıkların sağaltımı ile mümkün olur. Elbette derdiniz birey ve toplum sağlığını geliştirmek değil de kahraman olmaksa o başka...

Çünkü sıradan hastalıkların tanı ve tedavisi ile kahraman ya da yıldız olamazsınız.

İşte bu gerçeği bilen Dr. Pechier, bin yılda bir gelen nadir sorunları beklemek yerine onları yaratma ve sonrasında da çözme yoluna gitmeyi tercih etmiştir. Çünkü kahraman olmak, hekimlik mesleğine ağır basmaktadır Pechier’de.

Üçüncü bin yılın neon ışıkları Dr. Pechier’in gözlerini kamaştırmıştır. O, artık karanlık bir dünyanın içerisinde yol almaktadır. Hastalarına ölümcül dozda potasyum ya da anestezik ilaçlar verip, ardından kimsenin aklına gelmeyen bu sorunlara hızla tanı koyup tedavi ederek hastanesinde yıldızlaşmıştır. Artık hekimler, olağandışı bir sorunla karşılaştıklarında kahraman Dr. Pechier’i çağırmakta ve ondan yardım istemektedirler.

Sonuç: 50 kişinin Pechier tarafından zehirlenerek öldürülmesi.

Milenyum çağının birinci olma, gözde olma, star olma hezeyanın tıptaki bedeli...

Oysa milenyum uygarlığının yalanlarına inat en iyi hekim, işini sessizce, çığırtkanlık yapmadan, simsarlar tutmadan, hastasının gözünü boyamadan yapan kişidir.

En iyi hekim, her durumda insan haklarını en yüksek sesle savunan kişidir.

Yıldız olmak

Neoliberal dünyada yarışmalar her birimize, ötekini geçmenin, birinci gelmenin ve 15 dakikalığına da olsa yıldız olmanın yolunu açarlar.

Herkesi rakip gören, dayanışmaktan ziyade hırsla bir başkasının önünde olmayı erdem sayan ve insanın isminin geniş kitleler tarafından bilinip yıldızlaştıkça değer kazandığını kabul eden bir dünyaya aittir yarışmalar.

Ama asla hekimlik ve tıp alanına ait değil. Çünkü hekimlik mesleğinin varoluşu dayanışmaktan geçer.

Hekimler arasında gerek aynı gerekse farklı alanların birbiriyle dayanışması anlamına gelen konsültasyon, rekabetin değil dayanışmanın dünyasına aittir. Hekimler, konsültasyon yoluyla kendi bilgi ve deneyimlerini, hastanın sağlığını korumak ve yeniden kazandırmak amacıyla ortaklaştırırlar. Birlikteliğin oluşturduğu dayanışmanın gücüyle hastaya en iyi hizmeti sunarlar.

Çünkü hekimlik mesleğinin erdemi, ötekini geçmek değil, hastanın haklarını korumaktır. Bu alanda ustalık, her durum ve koşulda, kendi isminizden ve kendi kurumunuzun isminden önce hastanın sağlıklı yaşam hakkını öncelemek ve savunmaktır.

Hasılı kelam; sağlık alanında yarışma, rekor kırma ve birinci gelme kavramlarına yer yoktur.

Gelin görün ki, adına Sağlıkta Dönüşüm Programı denilen liberalizasyon politikası; hekimin değerini ne kadar çok puan toplayarak meslektaşını geçebilmesi, hangi aleti bedenin bir deliğine daha çok sokabilmesi ya da neşterini ne kadar çok kullanabilmesiyle ölçmeye kalkışmıştır.

Hekimler de bu dönüşüme uyum sağlayarak birbirleriyle kıyasıya rekabet etmeye, piyasalaşan ortamda isimlerini duyurmaya, yıldızlaşmaya ve bu sayede azalan gelirlerini korumaya çalışmaktadırlar.

Ne acı ki, bu mesleki yok oluşa itiraz etmesi gereken tıp fakülteleri de sürece adapte olmuşlardır.

Oysa tıp fakülteleri, geleceğin hekimlerinin yetiştiği kurumlardır. Bu kurumlarda hekim adayları, anlatılan derslerin ötesinde hocalarının tutum ve tavırlarını rol model olarak örnek alırlar. O kurum bünyesinde gündelik hayatta işlerin nasıl yürüdüğünü görerek eğitimlerini tamamlarlar. Bu nedenle bir tıp fakültesinin Guinness Rekorlar Kitabı’na girmek için ameliyatlar yapmaya kalkışması, o fakültede anlatılan etik derslerinin anlamsızlaşmasına ve hekimin her durumda hastanın yararını önceleyen mesleki var oluş ilkesinin hasar görmesine yol açar.

Kabul edelim ki, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın aksine hekimliğin ve tıp fakültelerinin değerini belirleyen rekor, performans, ciro değildir. Ününüzün, şanınızın, namınızın yürümesi, yıldız olmanız değerli ve iyi olduğunuz anlamına gelmez sağlık alanında.

Organ nakli

Bir insanın başka bir insan için yapacağı en büyük diğerkâmlıktır organ donörlüğü. Kendinden başka hiç kimsenin önemsenmediği, “gemisi kurtaranın kaptan” olduğu bir dünyaya inat hâlâ insan kalabilmenin kanıtıdır organ bağışı.

Bu nedenle kirlenmiş bu dünyanın değerlerinden ve spot ışıklarından uzakta hassasiyetle korunmalıdır.

Daha önemlisi organ transplantasyonu yapan kurumun en iyi cerrahı ameliyatı gerçekleştirmeli ve sağlıklı olan donör mümkün olan en iyi şartlarda ameliyat sonrası gözetilmelidir.

Kabul edelim ki beş parmağın beşi bir değildir bu hayatta. Aynı fakültede çalışan her cerrah aynı özellikte değildir. Bu farklılık, bir övgü ve çıkar vesilesi olmak yerine, donör ameliyatlarının aranan koşulu olmalıdır.

Ancak aynı anda çok sayıda hastaya organ nakli yapmaya kalkışmak donörlere sergilenmesi gereken bu yaklaşımı riske sokmak demektir. Kuşkusuz hayat zorlarsa, başka bir seçenek kalmazsa böylesi bir risk göze alınmak zorunda kalınabilir. Ancak bu durum başka bir seçeneğin olmaması durumda yaşanmalıdır. Kıytırık bir rekorlar kitabına girme hezeyanı ile değil.

Hele ki organ naklinin, dönüşen sağlık ortamında kurumun ismini ve namını duyurma yarışına dönmesi ile hiç değil...

İnsan yaşamı, poker masasında yeşil çuhaya sürülen bir mal değildir: Kol nakli, çift kol nakli, çift kol ve sağ bacak nakli, çift kol ve çift bacak nakli restlerinin sonu utançtır. Hastanın ölümüdür.

Rektörlerin açıklamalar yaptığı, valilerin ve belediye başkanlarının şahit olduğu, noterlerin kayıt altına aldığı televizyon yarışması değildir organ nakli.

Sosyal medyanın büyüsüne kapılarak hastalara ait organlarla pozların verildiği, doğumların canlı olarak yayınlandığı, ameliyatların mahremiyetinin selfilere kurban edildiği, opere olmuş burun ve memelerin bir reklâm unsuru olarak online erişime sunulduğu bir vitrin değildir sağlık ortamı.

Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Tekin’in ifade ettiğinin aksine bir rekor kitabına girmeyi hedefleyen bir sağlık uygulaması asla “başarı” değildir.

Ve onun ifadesinin aksine umarım ki “bu başarıların devamı” gelmez.

Nakil yapılan hastaların hiç birisinin bugün itibariyle olumsuz bir akıbeti olmaması ile sevinip, bu musibetten bin nasihat çıkartarak yolumuza devam etmek hekimlik etiğinin amir hükmüdür.

Yazarın Diğer Yazıları

Yaşam, ölüm ve Gezi

Ölen, öldürülebilen, ama kurban edilemeyen, ama intihar haberleri 140 karakteri geçmeyen, yaslarının yaşanmasına da asla izin verilmeyen o ölümler nedeniyle adına Türkiye denilen cehennemde süregiden hayat ölümüne bir iktidara tabi kılınabiliyor

"Sigara haramdır"

Siyasi iktidar, her konuyu fırsat bilip dinbaz siyasetini topluma ne kadar dayatırsa, toplum genelinde dayatılan inanca olan tepki ve red o oranda artıyor

Virüs var; takmayın maske!

İstanbul’a gelen Tayvanlı turistin çantasının üzerine "Çinli değilim. Tayvanlıyım, Ölürüm Türkiyem" yazmak zorunda kalmasından bahis açıyorum