07 Nisan 2024

"Niyazi Köfteler", birleşsin köfteciler…

Karaca, "Niyazi Köfteler"i yazdığından bu yana 32 sene geçti. Hükümet ne kelime, rejim bile değişti. Ama köfte, Türkiye kültürü, müziği ve siyasi hayatındaki belirleyici rolünü hâlâ sürdürüyor

Köfte sosyal bir yiyecektir. Et yedik diyebilmek için, kıymanın katık edilerek çoğaltıldığı, böylelikle et miktarının görece artırılarak tüm aile fertlerine yeter hale getirildiği, bu toprakların mucizevi buluşudur. Çoğulcudur, sosyalisttir köfte. Antiemperyalisttir. Yeterli et tüketebilmenin şanlı tarihimiz boyunca lüks kategorisinde kalageldiği bir vatanın, ay başını sabırla bekleyen milyonlarının sofrasına yayılan, en ekonomik şekilde et yiyebilme mutluğudur. Milli neşemizdir köfte. Köfteyle, köfteciyle oyun olmaz.

Şarkılarımıza bile girmiş, müzik kültürümüzde de usta ellerde iyice yoğrulmuştur köfte. Cem Karaca, 1992 yılında söz ve müziği kendisine ait olan "Niyazi Köfteler" şarkısını yaptığı vakit, iktidarda o dönem 7. hükümetini kurmuş olan Süleyman Demirel vardı. (Bir yıl sonra ise hükümeti, bugün İstanbul'daki arsasına imar bekleyen Tansu Çiller kuracaktı.) Sözleri muktedirlere, egemen güçlere batırılan iğnelerle dolu "Niyazi Köfteler", emperyalizme, saldırgan küreselleşmeye, hamburger istilasına, kendi kültürüne yabancılaşmaya karşı, köftenin o mert, adil, paylaşımcı, tuzu, ekmeği kendine katmaya açık yassı gövdesi üzerinden bir mesajdı.  

Ülkemizin pek çok yeri, köftesiyle ünlü olduğunu söyler. Tekirdağ'dan İnegöl'e, Sultanahmet'ten Akhisar'a, Akçaabat'tan Adapazarı Islamasına, yurdun dört bir yanında "Bizimki de meşhurdur" denilerek milletçe bağra basılmış, sahiplenilmiştir köfte. Her ilin, ilçenin, her kasabanın meşhur birer köftecisi mutlaka vardır. Köfte, kırmızı çizgimizdir… Gün gelir etrafında milletçe birleşilip, haritalarda renkleri değiştirir… Hayatımızda bir tas sıcak çorbanın yeri neyse köfteninki de en az o kadardır. Bizim medyada artık yorulan emektarların, "Gidip köfteci açalım" diyerek bağlandıkları geçim umududur. Eve gelen misafirlere etli yemek sunabilme imkânı vererek ev sahibinin itibarını kurtaran ikramdır. Hadi köfteciye gidelim deyip kendimize verdiğimiz ödüldür.

Kolları sıvayıp köfteyi yoğuranlar, alın terlerini ellerinin tersiyle silip yola devam ederler. Köftemizi, köftecimizi hor görenlerse şarkıda da belirtildiği gibi, "Yola düşüp Ankaralara döner", "Niyazi" olurlar. Kültürümüzde kökleri bulunmayan, irfan ve vicdan yoksunu "ham burger"e dönerler. Burger'in ambalajlı, parlak, marka mağazalarda kurum kurum süren kibirli yaşamına karşı, açık hava konserleri çıkışlarından maçlarda stadyumların etrafını saran seyyar tezgâhlara kadar köfteler, her zaman halkın içinde, yanındadır. Maşalarını ızgaralara vura vura ritm tutan seyyar köftecilerin o lezzetli korosunda, bir sokak arasında, bir sanayi sitesinde, bir çarşı içinde, bir esnaf lokantasında; bulunduğu her yer, bir halkın neşeyle buluştuğu miting alanlarıdır. "Netice Hatice, Köfteler Niyazi, Yani ne şehit ne de gazi". Cem Karaca, "Niyazi Köfteler"i yazdığından bu yana 32 sene geçti. Üstelik sürgünde yaşadığı Almanya'dan memlekete döndüğünde yaptığı "Nerde Kalmıştık?" adlı ilk albümünde yer vermişti bu unutulmaz köfte methiyesine. Sonra birtakım, muhtelif, envai çeşit hükümetler kuruldu, birileri başa geldi, gitti. Hükümet ne kelime, rejim bile değişti. Ama köfte, Türkiye kültürü, müziği ve siyasi hayatındaki belirleyici rolünü hâlâ sürdürüyor. Şarkıda söylendiği gibi, bir de bütün köftecileri birleşirse Türkiye'nin, kim bilir neler olur…

Ömer Sercan kimdir?

Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı.

Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı.

Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"