25 Temmuz 2021

"Ben ne yaptım kader sana?"

Şarkılara, türkülere yuvalanmış duygusuz bir sosyopat formunda beliren kader, sevgimize, çabamıza, gayretimize kıs kıs güler.

Rock müziğin efsanevi gruplarından  Beatles'ın ünlü üyesi John Lennon’ın en az onun kadar ünlü bir sözü var: “Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir" Bizde ise buna kısaca kader deniyor. Dini bir terim olarak tarih boyunca farklı kavramsal yaklaşımlarla çeşitli tartışmalara konu olan kader, şarkılarımızın, türkülerimizin de temel meselelerinden biri olmuştur. Fakat pek de iyi anılmaz. Ansızın karşımıza çıkarak mutluluğumuza engel olan, gözle görülmeyen, kötü, acımasız bir varlık gibidir şarkılarda kader. Hayatımızı alt üst eder, düzenimizi bozar, sevdiklerimizi elimizden alır, yüzümüzün bir türlü gülmeyişinin sebebi olur.

“Özlesem de seni her an, Ağlasam da olmaz duyan, Beni senden ayrı koyan, Kadere bak, Beni yerden yere vuran, kadere bak.”

İlk kez 1987 tarihli “Sevelim” albümünde Faruk Tınaz yorumuyla dinlediğimiz, sözleri Salih Korkmaz’a ait bir Alâaddin Şensoy bestesi olan ‘Kadere Bak’ta görüldüğü gibi kader, seven iki kalbi birbirinden ayıran ve bu da yetmezmiş gibi içlerinden birini yerden yere vuran zalim, gaddar, acımasız bir kuvvettir.

Her şey yolunda giderken, Boğaz sırtlarında buluşulup ağaçların arkasında saklambaç oynanırken birden nereden geldiği bilinmez bir kahpe rüzgâr eser, bir yudum mutluluğu kursaklarda bırakır. Zeki Müren’den dinlemeyi sevdiğimiz “Eskimeyen Dost” şarkısında, ‘Kim ayırdı bizi bizden’ dizesinde kader, deli gibi severken bir anda kopan fırtınanın ayrı yerlere savurup atarak bir bilinç kaybı yaşatmışçasına sersemlettiği sevgililer üretir. Kendilerine geldiklerinde ise şuursuzca etraflarına bakarak, buna neyin neden olduğunu anlamaya çalışan şaşkın sevgililer, olayın failini, şarkının bir sonraki dizesinde hemen buluverirler: ‘Kadere dur diyemedik’.

Şarkının nakaratı ise oldukça acıdır; zalim kader, birbirlerini ölesiye seven iki aşığı, sıkı birer arkadaşa dönüştürmüştür: ‘Ne zaman gelirsen gel, başıma taç olursun, sen benim eski değil eskimeyen dostumsun.’

Şarkılarımızda yine çokça karşımıza çıkan ‘felek’ de kaderin en az onun kadar acımasız bir eşidir. Bu korkunç ikili, Vahşi Batı’yı kasıp kavuran kovboylar gibi bir lokma bir hırka yaşamaya çalışan sıradan insanların bu hayattaki düzenlerini yerle bir eder, saadetlerine mani olur.

Evlerinin önü boyalı direk, Yerden yere vurdun sen beni felek” (Evlerinde Lambaları Yanıyor-Söz-Müzik: Abdurrahman Kızılay) Kaderin hırçın ikizi felek de işte çaresiz bir sevgiliyi daha kaldırıp kaldırıp atmaktadır yere.

Dünya üzerinde kaderin böylesine hırpaladığı başka toplumlar da var mı acaba? Yoksa kader dediğimiz yaşadığımız coğrafya mı gerçekten? Dünyanın Doğusu bir türlü yüzü gülmeyen zavallıların yaşadığı zorlu bir coğrafya iken Batı, sevenlerin birbirine hep kavuştuğu bir masal diyarı mı?

Şark toplumlarında kader ve felek, hayatı insana zindan etmekle vazifeli kolluk kuvvetleri gibi vardiyalı mesai yaparlar. Sürekli ‘içeri tıkacak’ mahkûm arayan birer zorbadırlar sanki. Zaten ‘kader mahkumu’dur bizde hapse düşen ama dışarısı da ne zaman özgür oldu ki? ‘Ben daha ne çile, dertlere yolcuyum, Ben alnına dert yazılan, Kader mahkûmuyum” (Dertler Benim Olsun-Orhan Gencebay) Bu toprağın insanının kendine acıyı, derdi, çileyi böylesine yoldaş etmesine kim ya da kimler sebep oldu?
Öte yandan yüzü zaten pek gülmeyen dar gelirli milyonların sırtına inip kalkar hep bu kader sopası. Bir anlık mutluluğa heves edenlerin hakkından bir güzel gelir kader. Onun işi varsa da felek halleder.

Tuzaklarından her nasılsa kurtulup bir yuva kurabilenlerin de peşini bırakmaz, türlü darbelerle bir ömrü zindan eder felek. Öfkeyle dolu, acı vermeye, çile çektirmeye ant içmiş, sıradan, masum insanlara hınçla bilenmiş bu kaderin nedir zoru? Ne istemektedir bizden? Bir Sivas türküsüyle sorarız bu kez feleğe derdinin ne olduğunu: ‘Kahpe felek sana nettim neyledim, Attın gurbet ele parelerimi, Kestin mümkünümü çarelerimi.’

Kaçmaya, uzak durmaya çalışır, mutluğumuzu gizlemeye çabalar, yolumuza çıkacak alacaklı gibi korkarız ondan: “Bilmesin o felek, seni çok sevdiğimi, Duymasın kaderim seni istediğimi, Alırlar seni benden, vururlar yüreğimden” (Bilmesin O Felek-Orhan Gencebay) Sevdiceğinle mutlu olma hayalin feleğin kulağına giderse eğer, çıkar gelir, seni doğduğuna pişman eder, mutluluğunu elinden alır, hatta hızını alamayıp canına bile kast edebilir. Mutluluğumuzu korka korka yaşarız. ‘Çok güldük ağlamayalım’ deriz, kalıcı bir endişe yerleşmiştir içimize.

Her ne kadar Türk Sanat ve Halk Müziği ile Arabesk formundaki eserlerde daha rahat yaşama imkânı bulmuşsa da pop müziğimize de sızmıştır zalim felek. Nil Burak’ın muhteşem yorumuyla zamansız şarkılar vasfına erişen, bestesi Selami Şahin’e, sözleri Ülkü Aker’e ait “Boş Vere Boş Vere”de de çıkar karşımıza: ‘Biz mi olduk terk edilen, Felek alacağın olsun’ derken, ‘Sanki felek tokadını bizim gibilere saklar’ diye coşkuyla söylerken, neşemizin dahi içine girmiştir felek. Acaba boş vere boş vere mi sardık kaderi başımıza?  

Ajda Pekkan’dan da, sözleri yine Ülkü Aker’e ait bir kuble alalım kaderden: ‘Kalem yazar tükenir, Kader yazar tükenmez, Tükenmesin sevgimiz’ (Aynen Öyle-2008)

Zerrin Özer’den de gelsin: ‘Kırk yılda bir mutlu oldum, Bir kulp bulup bozdun kader, Sevinçlerim hep bir anlık, Nerden baksan hüzünlerle, Kederlerle boğdun kader.’

En korkuncu da kaderin bize bir ömür yaşattıklarına karşı hakkımızı arayacağımız bir merci bulamayışımızdır: ‘Kader kime şikâyet edeyim seni, Bilemem, Alnıma yazılmış yazısın, derinsin, silemem’ (Güfte: Sedat Ergintuğ Beste: Avni Anıl) Yapacak hiçbir şey yoktur, başa gelen çekilecektir…

Doğu toplumlarının zalim hükümdarı kader, neler yapmaz ki? Yalnız yatırır, bir ömür süründürür, isyan ettirir, kabullendirir, soru sordurur, cevap aratır, çektirir, ayırır, fırlatır, uzaklara savurur, hasret bırakır, göz koyar, oyun oynar, tuzak kurar, ağ örer, mahkûm eder, aman vermez, affetmez, çaresiz bırakır, yakar, yıkar, deler geçer.

Şarkılara, türkülere yuvalanmış duygusuz bir sosyopat formunda beliren kader, sevgimize, çabamıza, gayretimize kıs kıs güler. Bizse sorar dururuz bir ömür; ‘Ben ne yaptım kader sana?’  

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"