18 Şubat 2024

Yolumuza çıkardı bir zamanlar şarkılar…

Benim için iyi şarkıların en büyük ölçütlerinden biri, otomobillerin açık camlarından etrafa saçılıp saçılmıyor oluşları. Hele araç uzaklaştıkça şarkının o giderek düşen volümüyle elinden kaçmakta olanı yakalama, tutmaya çalışma hissi. Mert Demir'in "Ateşe Düştüm"üyle de sokakta karşılaştım

Mert Demir

İyi şarkıların en büyük göstergelerinden biri, arabaların açık camlarından, kebapçı tezgâhlarından yayılır gibi duman dumana hayata karışıyor olabilmeleri. Tıpkı bir zamanlar "Yağdır Mevlam Su"dan "Hepsi Senin Mi"ye, "Dom Dom Kurşunu"ndan "Abone"ye, "Delikanlım"dan "Şinanay"a, hayatımızın şarkıları olmuş eserlerle, önce otomobillerin, dükkânların, çarşının, pazarın içinden etrafa yayılan melodileriyle tanıştığımız gibi. Sokak sokak, cadde cadde yolumuza çıktı bu çok sevilen şarkılar.

Yapay zekâların, bilgisayarlı müzik teknolojilerinin, dijital yayın platformlarının olmadığı o rafine zamanlarda, tüm karşılaşmalar organikti, doğaldı, daha sahiciydi. Sonradan hayatımıza bağdaş kurup oturacak şarkılarla ilk kez sokakta karşılaşmak, bir anı bırakıyordu bize, bir işaret koyuyordu hayatımıza, bir çizik atıyordu zamana. Şimdi şarkılar "ben çıktım" diye saldırıyor üzerimize. Mobil cihazlarımıza, sosyal medya hesaplarımıza, e postalarımıza yağan bildirimlerle, yayınlandıkları ilk anlardan itibaren -"Ben Annemi İsterim"deki Karadenizli cefakâr kadının onca işin ardından bir de gece yanında beliriveren hayırsız kocası gibi- dibimizde bitiyorlar. Oysa bir zamanlar yolda tesadüfen karşılaşıyorduk, hayatımızdaki yeri tesadüflerle başlıyordu pek çok şarkının. Tesadüflerle başlayan her şey müthiştir. Bir arkadaş buluşmasında, bir okul gezisinde, bir akşam eve dönerken, bir sabah yola çıkarken, teyzemlerden dönüyorduk, babaannemlere gitmiştik ya da ne bileyim bakkala yoğurt almaya çıkmıştım gibi… Güçlü basları, yüksek enerjisi, o vur patlasın sound'uyla Bursa'da bir taksinin içinden patlaya patlaya etrafa saçılan "Gülüm Benim"i ilk duyduğum zamanı hiç unutmuyorum örneğin. Şunun müthişliğine bakın; ekmek almaya fırına girip oradan elinde iki ekmek bir de ne bileyim "Bir İlkbahar Sabahı"yla, "Merak Etme Sen"le, "Konuşamıyorum"la çıkmak… 80'ler-90'lar böyleydi; elinizde poşetlerle pazardan dönerken "Ellerim Bomboş"larla, "Ay İnanmıyorum"larla, "Yaz Yaz Yaz"larla karşılaşabilirdiniz.

Dijital tıklanma sayılarıyla matematiksel bir kesinlik kazanıp, ölçülebilir hale gelse de, benim için iyi şarkıların en büyük ölçütlerinden biri, otomobillerin açık camlarından etrafa saçılıp saçılmıyor oluşları. Hele araç uzaklaştıkça şarkının o giderek düşen volümüyle elinden kaçmakta olanı yakalama, tutmaya çalışma hissi. Mert Demir'in "Ateşe Düştüm"üyle de sokakta karşılaştım. Üstelik bu şarkının içinde sokak vardı. Daha çok da 90'ların sokağı. Aklıma nedense Sezen Aksu'nun "Herşeyi Yak"ı geldi. Caddeler, sokaklar birden değişti. Sakin, ritmik, kendi yatağında derin derin akıyordu ve hiç de acelesi yoktu bu şarkının. Ana omurgasını bir udun taşıdığı, üzerine perküsyonla giydirilmiş dokularla örülü bu şarkı, sadeydi, çarpıcıydı, sahiciydi.

Sözleri ve bestesi kendisine ait olan şarkıyı yine kendisi seslendiren Mert Demir, son birkaç yılın ruhumuza işlemiş, bizi ele geçirmiş eserlerinden "Pusulam Rüzgâr"ın bestecisi, "Antidepresan"ın ise Mabel Matiz'le birlikte söz yazarı ve bestecisi. Mela Bedel'in de sözlerine bir el attığı "Ateşe Düştüm" ise, belli ki zamanın içeride biriktirdiklerinin samimiyetle dışarı açılmış, salınmış, sokağa bırakıverilmiş haliydi. Cesaret dolu bir iç açmaydı. Üzerinde oynanmaya, teknik bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmamış, neyse olduğu gibi davranan güçlü bir eser "Ateşe Düştüm". Onun gücü, sarsıcı etkisinde, yalınlığında. Pek çok yarayı, aşktan vurulduğumuz yerleri, ruhumuzun göçüklerini çekinmeden, sakınmadan ortaya döküşünde. Durgun su derin akar derler ya, "Ateşe Düştüm" o sulardan biri. Yazdığı sözlerle derinlerde dolaşmayı sevişini pek çok şarkısında belli eden Mert Demir'in ses aralığı da bu derinliği artıran ilave mesafeler ekliyor şarkılarına.

Mert Demir'in henüz yeni başladı denebilecek müzikal yolculuğunda her şey var; elektronik müzik, R&B, pop, arabesk. Bir röportajında Kürtçe punk hazırlığı içinde olduğunu açıklaması, bir güzergâh tanımlamaktan kaçınılan bu yolculuğun nerelere uzanabileceğini de gösteriyor. Elektronik bir altyapı üzerine kurup seslendirdiği, Anadolu'nun en iç parçalayıcı uzun havalarından "Sunam"a yaptığı cover'ın, yüksekçe bir yerden ovaya, aşağıya doğru seslenir gibi yankılanarak, dağlara, kayalara çarpa çarpa gelişi, onun bu yolculuğunun olası seyrine dair de bir fikir veriyor. "Uyan"daki indie pop havası, "Uzadı Yollar", "Herkesin Kafa Gidik" şarkılarındaki farklı girişimler, eğlence, yalnızlık, bunalım, isyan, sorgu ve bunların hepsini sakince, Mert'çe ifade edişindeki o dinginlik, onun şarkılarını çekici yapan başlıca kuvvet. 2000'ler bedeninde 80'ler 90'lar iç görüsü. Mert Demir'den dinleyeceğimiz daha çok şey var.

* * *

Stand-up'ın assolisti yeniden sahnede

Son günlerin en iyi haberi: Aynı sahnede Pavarotti'yi de Bülent Ersoy'u da! dinleme imkânı sunan Ata Demirer Gazinosu yeniden başladı. Türk sanat müziğinden operaya, türkülerden pop müziğine, tavernadan arabeske kadar geniş bir repertuara bolca kahkahanın eşlik ettiği Ata Demirer Gazinosu, üç yıl aranın ardından İstanbul ve Ankara programlarıyla kaldığı yerden devam ediyor.

Ömer Sercan kimdir?

Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı.

Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı.

Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"