05 Mayıs 2024

Hepimiz Esmeray'ın askerleriyiz…

Kuzey Afrika kökenli bir babadan aldığı teninin koyu rengiyle, ışıl ışıl parlayan kocaman gözlerinden yayılan aydınlığın oluşturduğu o kontrastı sevdik biz. Kısık, tozlu, teni gibi hafif yanık o sesinden bir anda tüm Türkiye'ye yayılan pazarlıksız icrayı, o samimiyeti sevdik. Unutmadık Esmeray'ı…

Zihin, insana garip oyunlar oynar. Günlük rutin yaşamımıza devam ederken, hatta kimi zaman rutin kelimesinin dahi lüks kaçabileceği derecede önemsiz bir davranışı tekrar ederken tuhaf şeyler olur. Aklımıza o an hiç düşünmediğimiz, gündemimizde olmayan bir eylem, düşünce ya da bir şarkı geliverir. "Unutama Beni"yi de böyle bir anlık zihin düşüşüyle hatırladım geçenlerde, hiçbir gerekçe yokken, öyle durup dururken…

Esmeray'ın 1974 yılında "Unutama Beni"yle ekranlarda göründüğünden bu yana elli sene geçmiş. Tam yarım asır. Elli yıl sonra kendini birden hatırlatan Esmeray'ın "Unutama Beni"sinde ne vardı? Hepimiz vardık. Ayrılığa rağmen bitememiş sevgilerin kafesinde kısılı kalan mağdur ruhumuzun yardım çığlıkları vardı. Yalnız kalmışlığa çözüm arayışlarının hepimiz adına kocaman bir yürek sesiyle dile getirilişi vardı. İnsanın üzerine birdenbire yığılan o büyük kütlesiyle, bir kalpte hep var olma isteğinin dayanılmaz ağırlığı vardı.

"Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım, Unutma beni, unutama beni, Gözünden damlayamayan gözyaşın olayım, Unutma beni, unutama beni."

Esmeray, ayrılsalar da her sevenin hep hatırlanmaya hakkı ve ihtiyacı olduğuna ikna etti bizi. "Ben nasıl ki unutmadım, sen de unutma beni" diyerek ayrılanların birbirleri üzerinde ilelebet hatırlanma haklarının mahfuz bulunduğunu duyurdu. Biz de onun kuzey Afrika kökenli bir babadan aldığı teninin o koyu rengiyle, ışıl ışıl parlayan kocaman gözlerinden yayılan aydınlığın oluşturduğu o kontrastı çok sevdik.

Kısık, tozlu, teni gibi hafif yanık o sesinden bir anda tüm Türkiye'ye yayılan pazarlıksız icrayı, o samimiyeti sevdik. O içli yorumdu ki, TRT tarafından düzenlenen 1.Toplu İğne Beste Yarışması'nda O'nu dönemin parlayan yıldızları Erol Evgin'in, Nilüfer'in arasından birinci sıraya çıkarıvermişti. Fakat TRT denetim kurulu, Türk müziğinin klasiklerinden biri olarak tarihe geçecek bu güçlü eserin de aralarında olduğu Esmeray şarkılarını, "müzikal kalitenin düşüklüğü ve dejenere oluşu" gibi tuhaf gerekçelerle yayınlanamaz bulduğunu açıklayacaktı. Esmeray da daha sonra bu durumu "Yayınlanamaz" adını verdiği bir plakla protesto edecekti.

TRT'nin bu kararından birkaç sene sonra 1976 yılında bir kez daha Esmeray fırtınası esecekti. Bu kez mecburi ayrılıkların şarkısını seslendiriyor, "Gel Teskere" diyordu. Askerde evlat, eş, kardeş yolunu gözleyenlerin bekleme süreçlerini kolaylaştırıyor, o yıllarda yirmi ay süren bu uzun ayrılığı bir şarkıyla kısaltıyordu Esmeray.

"Unutama Beni"deki o damlayamayan  gözyaşlarını silip, asker yolu bekleyenler için sayılı gün çabuk geçer iyimserliğinde söyledi "Gel Teskere"yi. "Gel Teskere" bir mendildi.1980 darbesine sürüklenen bir ülkede asker yolu gözleyenlerin, katlayıp ceplerinde taşıdıkları, çıkarıp gözyaşlarını sildikleri, notalardan örülmüş bir mendil.

Ardında her eve uğramış bir şarkı, her çekmeceye girmiş bir mendil bırakarak ayrıldı aramızdan Esmeray. Erken ölümünün ardından da onu kışlalardaki onca konseriyle moral verdiği askerler omuzlarına alıp son yolculuğuna taşıdılar.

O "Unutma beni" dedi, biz de onu dinledik, hiç unutmadık. Hepimiz, sesinde, yüreğinde taşıdığı ordularıyla kalplerimizi fetheden Esmeray'ın askerleriyiz…


"İstanbul'un sesleri" kitap oldu

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) okurları kentin müzikal tarihinde bir yolculuğa çıkaran arşivlik kitabı "İstanbul'un Sesleri-İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Müzik Tarihi", okuyucuyla buluştu. İBB Kültür Dairesi Başkanlığı İstanbul Kültür Araştırmaları Merkezi tarafından yayımlanan ilk çalışma olan kitap, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü Etnomüzikoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Melih Duygulu tarafından kaleme alındı.

İBB Kültür Dairesi Başkanı Tolga Volkan Aslan'ın koordinatörlüğünde hazırlanan ve Türk müzikolojisinin kurucularından Mahmut Ragıp Gazimihâl'e ithaf edilen esere, İBB kütüphanelerinden ve e-kitap olarak ücretsiz ulaşılabiliniyor.

Ömer Sercan kimdir?

Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı.

Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı.

Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Az kuru pilav yanında “Nenni de Feridem”

“Gidiyorum işte gör, Hayalde gör düşte gör, Gıymatımı bilmedin, Bir kötüye düş de gör, Nenni de Feridem nenni” Mesela Ürgüp yöresine ait bu muhteşem türkü, tam esnaf lokantalarında dinlenesidir. Ağır aksak ritmiyle, içindeki kaşık şıkırdatmalarıyla, mekândaki çatal kaşık seslerinin içine bir güzel karışır, dinlenmez de sanki adeta yenilir yutulur. Hatta ‘dadından yinmez’

İyi miyiz değil miyiz?

Bugün Türkiye pop müziğinin güncel örnekleri üzerinden bir dinleme yapınca, Demirel’e atfedilen bir vecize aklıma geldi. Efendim kendisine sormuşlar, “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, iyi derim. İki kelimeyle anlatın derseniz, iyi değildir derim” demiş

"Aman Avni, bunlar ne güzel şeyler"

Onun "Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılar"ıyla gönlümüzü eğlendirebilme, hayatta kendimizi eyleme, oyalayabilme becerisini kazandık; "Bu Akşam Bütün Meyhânelerini Dolaştım İstanbul'un" ve "Kader Kime Şikâyet Edeyim Seni" ile öğrendik yaşamayı. Ruhumuzun boşluklarını onun nağmeleriyle bir güzel sıvadık, kapattık

"
"