10 Mart 2014

Diyetleri boş verin

Kilo verirken akla gelmeyen veya en son gelen şey sağlıklı olup olmadığı ve uzun vadede sağlığa etkisinin ne olacağıdır.

Kilo verirken akla gelmeyen veya en son gelen şey sağlıklı olup olmadığı ve uzun vadede sağlığa etkisinin ne olacağıdır. Tamam kiloyu verdim ve tüm doktorlar ideal sağlık için ideal kiloda olmak gerektiğini ve bunun iyi bir şey olduğunu söylüyorlar. O halde zayıf olalım ve sadece bunun sağlığımız için iyi olduğunu varsayalım. Gelin bu konuya biraz daha detaya girelim. İdeal kiloyu vaat eden bir çok diyet var; kalori sayanlar, saymayanlar; düşük yağlılar, çok yağlılar; düşük glisemik indeksli diyet, orta glisemik indeksli diyet; çok düşük karbonhidratlı, her şeyden ye ama az ye diyetler, düşük kalorili diyetler, protein diyetleri, yavaşlayan metabolizmanızı hızlandıran diyetler, içecekler, çaylar, haplar, ve…saire…

Evet, ideal kiloda olmak sağlık için önemlidir ancak sağlığın tek ölçüsü değildir. Uzun zamandır tam tersine inandırılmış olsanızda, metabolizmanızın hızlı olması da sağlığınız için iyi bir şey değildir. Kilo vermek ve korumak için düşük karbonhidratlı, yüksek hayvansal protein içeren diyetler zayıflamak isteyenler tarafından son zamanlarda oldukça rağbet görmesine rağmen, bilimsel çalışmalar bu tarz diyetlerin zamanla damar hücrelerinin işlevlerinde bozulmaya neden olduğuna ve bu şekilde kalp damar hastalığı ile diyabet riskini arttırdığına işaret ediyorlar. Eğer bir diyet, kalp damar hastalığı, diyabet ve kanser riskini arttırıyorsa o zaman zayıflamanın ne anlamı var? Devam edelim.

Kiloyu sabitlemekte zorlanıyorsanız bu çok normal çünkü hayat boyu diyet yapılamaz. Bunun yanısıra kilo alıp vermeler damarlardaki yağların üzerine yağ koyar ve bu sağlığınız için çok daha fazla tehlikelidir. Daha yumuşak olan bu yağlar daha kolay pıhtı atmasına neden olur. Dolayısıyla vermek ve bir daha kilo almamak, kilo vermek kadar hatta daha da önemlidir. Tekrar kilo alacaksanız hiç vermeyin daha iyi.

Durumun umutsuz göründüğünün farkındayım. Devam edelim.

Beslenme diyince aklına yeterli protein almak için et yemek lazım, yeterli kalsiyum alabilmek için illaki süt ürünleri yemeliyim ve B12 ve demir sadece ette bulunur ve bunları yemezsem sağlığım bozulur zannedenlerdenseniz, o zaman bunları içeren bir diyet sağlıklı diyet diye düşünebilirsiniz. Oysa büyük bir şey kaçırıyorsunuz. 14 tane vitamin, 25 mineral, 10,000’lerce fitokimyasal ve antioksidan olmayınca vücudunuzda neler olur henüz bilmiyorsunuz. Vücudunuzun hem proteine, hem kalsiyuma ve yanısıra çok daha fazlasına ihtiyacı var.

Besinler 2’ye ayrılır:

1) Makrobesinler: Protein, karbonhidrat, yağ ve su.

2) Mikrobesinler: 14 vitamin, 25 mineral, 10,000’den fazla fitokimyasallar ve antioksidanlar.

Şu ana kadar diyetler daha çok protein, karbonhidrat ve yağ olarak besinleri görmemize ve farklarının olmadığına inandırdılar. Ayrıca hayvansal olanların daha iyi, bitkisel olanların yarım olduğunu düşünmemize neden oldular. Oysa gerçek bundan çok farklı. Bitkilerde, hayvansal besinlerde bulunmayan ve yeri haplarla, vitaminlerle doldurulamayan binlerce mikrobesin vardır. Sağlığınız, yaşam süre ve kaliteniz bunlardan ne kadar çok tükettiğinize bağlıdır.

Kayıp olan o binlerce mikrobesin vücudunuzda ne yapar hiç düşündünüz mü?

Bir örnek olarak hamilelik esnasında bir fitokimyasal olan folik asit vücudunuzda eksik ise, doğumsal olarak yanlış gelişmiş bir bebek doğurabilirsiniz. Bu nedenle hamilelikten önce folik asit hapları verilmeye başlanır. Bunu doğal yollarla yiyerek tüketmek çok daha sağlıklı ve kolaydır. Hap olarak almaktansa yemelisiniz ama bu başka bir yazı konusu olsun.

Ancak insan vücudu çevresel şartlara uyum sağlamak konusunda o kadar başarılıdır ki, ilk başta bunların eksikliklerinin farkına varmaz ve vücudunuzda neler olduğunu anlamazsınız. İnsan ve hastalıklar söz konusu olduğunda hiçbir şey bir anda olmaz. Hiroşima olayı bize yüksek kanserojen bir maddeye bile maruz kalındığında kanserin 10-15 yıl sonra ortaya çıktığını gösterdi. Yani kanser tanısı konmadan yaklaşık 10 yıl önce vücutta ilk kanser hücresi oluşmaya başlamıştır. Kalp krizi ve felçler de bir anda olmuş gibi görünse de arkasında yıllarca bunun ortaya çıkmasına neden olacak şekilde bir beslenme ve yaşam tarzı vardır.

Hastalıklardan korunmak için mikrobesinlerden zengin yiyeceklerin daha çok yenmesi ve hastalık yapıcı yiyeceklerin en aza indirilmesi önemlidir. Bağımlılık yapma potansiyeli olan sağlıksız yiyecekler hem hastalık yapar hem de şişmanlatırlar. Aynı zamanda zeka ve duygusal iyilik halini de bozarlar. Yani yedikleriniz sadece diyabet, kalp hastalığı ve kansere sebep olmakla kalmaz, aynı zamanda depresyon, bunama ve hatta saldırgan davranışlara neden olabilirler. Yiyerek hem kendi sağlığınızı, hem de çocuğunuzun sağlığını bozabilirsiniz. Günümüzde çocukluk çağı kanserleri ve otoimmün hastalıkların görülme yüzdeleri ile kilo problemleri giderek artmaktadır.

Kronik hastalıkların %75’i sağlıklı yaşam tarzı ile ve sağlıklı beslenerek önlenebilir, hatta geri döndürülebilir. Buna ek olarak beslenme tarzımızla, dünyanın şu andaki ve gelecekteki en büyük tehdidini oluşturacak olan küresel ısınma sorunuyla da mücadele etme şansımız var. Tıptaki gelişmeler yadsınamaz ancak hastalanmaktan korunmak yerine tanı ve tedaviye odaklandıkları kesin. Bütün bunların içinde hastalanmaktan korunmak için ‘’ben ne yapabilirim’’ diye sormak gerekiyor. Bizi bu hastalıklardan koruyacak ve hayat boyu diyet yapmamıza gerek bırakmayacak bir yaşam tarzı benimsemeliyiz. Öyle bir beslenme ki, hem anti-kanser, hem kalp sağlığını koruyucu, hem anti-diyabetik etkisi olan yiyecekleri kalori saymadan bolca yiyebildiğimiz bir beslenme tarzı olmalı ve vücudun doğal olarak kendini iyileştirme potansiyeline yardımcı olan, antioksidan ve detoks sistemini çalıştıran bir beslenme tarzı benimsenmelidir. Ancak bu diyetlerle mümkün değildir. Ama hem ideal kilo hem ideal sağlık bir arada olabilir. Hiç bir diyet sağlikli yemenin yaptığını yapamaz, sadece sağlıklı yiyin.

İdeal kiloyu ve mükemmel sağlığı bir arada sunan uyguladığım beslenme tarzını, yani ‘’Hayat Diyeti’’ni haftaya 15 ve 16 Mart günlerinde saat 14:00-15:00 arasında zihin, ruh, beden festivalinde anlatıyorum, müsaitseniz beklerim.

Tesadüfi sağlık yoktur.

Zihin,ruh,beden festivali: http://www.zihinruhbeden.org/#!dr-nurhayat-gl/cjwa

 

***

 

Antioksidan: Antioksidan veya yükseltgeme önleyici, yağların otoksidasyonunu yavaşlatan madde. Canlılarda, kimyasal süreçler (prosesler), özellikle oksitlenme serbest radikallerin oluşmasına neden olur. Yüksek derecede reaktif olan serbest radikaller farklı moleküller ile kolayca reaksiyona girebilir ve böylece hücrelere, canlıya zarar verebilir. Antioksidanlar serbest radikallerle reaksiyona girerek (onlarla bağ kurarak) hücrelere zarar vermelerini önler. Bu özellikleriyle hücrelerin anormalleşme ve sonuç olarak tümör oluşturma risklerini azalttıkları gibi, hücre yıkımını da azalttıkları için, daha sağlıklı ve yaşlılık etkilerinin minimum olduğu bir hayat yaşama şansını yükseltir. Sebze ve meyveler bolca antioksidan içerir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Antioksidan)

Fitokimyasal: Fitokimyasallar doğal olarak bitkilerde bulunan kimyasal bileşiklerdir. Bazıları renk verirken bazıları da farklı etkilerde bulunur. Örneğin narda bulunanlar derin mor rengi verirken, sarımsaktaki kokusunu verebilir. Genel olarak bu terim, biyolojik olarak önemi olan kimyasalları tanımlamakta kullanılır. Fakat esansiyel besinlşer arasında sayılmasalar da biyolojik olarak önemli oldukları gösterilmiştir. Bilim insanları 10,000’den fazla farklı fitokimyasal olduğunu tahmin ediyorlar. Ayrıca fitokimyasallar kanser, kalp-damar hastalıkalrı ve metabolik sendrom gibi hastalıklardan koruyucu etkileri vardır.

 (http://en.wikipedia.org/wiki/Phytochemical)

Yazarın Diğer Yazıları

Eksozom: Hücresiz hücresel tedavi

Tedavi amacına yönelik olarak olağanüstü yenileyici özelliklerinden dolayı Mezenkimal Kök Hücre kaynaklı eksozom çeşitli hastalıkları tedavi etmede tercih edilmektedir

Beyin sağlığı, Omega 3 ve BDNF

Yeterli omega 3 tüketip tüketmediğinizi anlamanızın en iyi yolu omega indeksi’nizi ölçtürmektir

Zombi hücreler

Anti-aging tıbbı daha önce kader kabul ettiğimiz yaşlılığı tedavi edilebilir hastalıklar kategorisine sokmaya başladı ve bu kapsamda hücresel yaşlanma ve oksidasyon dikkat ve tedavi gerektiren bir sorun olarak ele alınıyor. Senolitik tedavi yani yaşlılığı bir hastalık kabul ederek tedavi eden ilaç araştırmaları şu an devam ederken, elimizde henüz tedavide kullanabileceğimiz bir ilaç imkanı sağlamasa da, elimizdeki bilgilerle neler yapabileceğimize odaklanalım

"
"