03 Temmuz 2016

Bağırsaklarımıza neler oluyor; kendi mikroplarımızı yok edip probiyotiklerin peşinde koşmak!

Liflerin fermentasyonu ile kalın bağırsaklarımızda probiyotik bakterilerin çoğalması sağlanıyor

Uzun yıllar boyunca kalın bağırsaklarımızın sadece su emilimini gerçekleştirdiğine ve atıkların atıldığı yer olduğuna inandık. Ancak şimdilerde bağırsaklarımızda yaşayan karmaşık bir mikrobiyal ekosistem olduğu ve bu mikropların vücutta ayrı bir organ olarak işlevlerinin bulunduğu anlaşıldı. Ve bu organ bir işletim sistemi ile çalışıyor, MDK! Mikrobiota Dostu karbonhidratlar, bir diğer deyişle lifler.

Liflerin fermentasyonu ile kalın bağırsaklarımızda probiyotik bakterilerin çoğalması sağlanıyor. Dışkımızın neredeyse tamamı trilyonlarca ve trilyonlarca bakteriden oluşuyor. Yeterli lif tüketmediği için kabızlık problemi yaşayan insanlar lif takviyeleri kullanıyor ve problem hemen çözülüyor. Çünkü tek başına değilse de, yeterli lif tüketmemek kabızlığın en sık sebebidir. Yediklerimiz bağırsak floramızı etkiliyor ve değiştiriyor. İşlenmemiş bitkisel yiyecekler, örneğin meyve yediğimizde, bağırsak floramızda da meyveler oluyor ve iyi bakterilerimiz çoğalabiliyorlar.

Lifler, bağırsak floramızda kısa zincirli yağ asitleri üretirler ki, bu da kalın bağırsakların iç yüzeyini döşeyen hücreler için önemli bir enerji kaynağıdır. Yani floramızı lifle beslediğimiz zaman, o da dönüp bizi besliyor. Bu kısa zincirli yağ asitleri aynı zamanda inflamasyonu ve kanseri baskılıyor. Lifli beslenmenin en büyük faydalarından biri bu. Eğer lif zengini bitkisel yiyecekleri yeterince tüketmezsek, aslında bir tür aç kalıyoruz. Ne kadar çok lif tüketirseniz o kadar çok kısa zincirli yağ asidi üretirsiniz ve bu şekilde kolon kanseri gibi batı tarzı beslenmeyle görülen hastalıklardan korunmuş olursunuz. Batı tarzı beslenme, ağırlıklı olarak hayvansal protein, süt ürünleri ve işlenmiş karbonhidratlardan oluşan ve yeterli sebze, meyve tüketiminin olmadığı bir beslenme tarzıdır. Çok miktarda işlenmiş yiyecek tüketimi nedeniyle, yeterli lif alımı mümkün olmaz. Sonuç olarak da sadece yararlı mikrobiyal ürünler kaybolmaz, beraberinde yararlı mikroplarımız da kaybolur. Bu kaybı da kefir içerek, yoğurt yiyerek yerine koyma şansınız yoktur. Bu altı delinmiş bir bardağa sürekli su doldurmaya benzer. Koyduğunuz su orada kalmaz.

Bu şekilde beslenmenin tek zararı bununla bitmez. En büyük problemlerden bir diğeri de iyi bakterilerin yerini kötü bakterilerin almasıdır. Bunlardaki artış ise inflamatuar hastalıklar, kolon kanseri, metabolik sendrom, tip 2 diyabet, obezite, kalp damar hastalıkları gibi hastalıklara yol açar.

Astronotlar uzaydan döndüklerinde hiç gerçek yiyecek yiyemedikleri için neredeyse tüm yararlı bakterilerini kaybetmiş olarak dönerler. Astronotlar uzaydan döndüklerinde, Lactobasillus plantarum’un neredeyse yüzde yüzünü kaybetmişlerdir, bunlar bağırsaklarımızdaki iyi adamlardır. Ama uzaya gitmese bile çoğu insanın bağırsakları astronotlarınki gibidir çünkü astonotlar gibi tipi yaşam tarzı vardır. Çoğu insan ya hiç yada çok az miktarda taze sebze, meyve ve bakliyat tüketmektedir.
 

Kullan veya kaybet!
 

Bakliyatlarda bolca bulunan türde lif yediğinizde, bu yararlı bakteriler bağırsaklarınızda var olurlar, eğer yemeyi bırakırsanız ölürler. Her gün sadece yarım su bardağı kadar bile nohut veya başka bir tür bakliyat yiyerek iyi bakterilerin sayısını arttırıp, hastalık yapıcı ve çürümeye neden olan bakterilerin sayısını azaltarak bağırsak sağlığınızı sağlayabilirsiniz. Türk halkı bakliyatları çok sevmesine rağmen çoğunlukla kış aylarında tüketiyor ve maalesef haftada bir yada iki kez. Yazları da barbunya çok sevilse de hergün bir çeşit bakliyat yenmiyor. Hatta son derece yanlış bir algı olarak bakliyatların kilo yaptığına inananların sayısı çok. Suçluyu yanlış yerde arıyoruz. Bakliyatlar kilo yapmaz ama içine konulan bol miktardaki yağ yapar. Bir de bakliyatlar gaz yaptığı için kendisine iyi gelmediğini düşünenler, şişkinlik hissinden kaçınmak için sevse de yemeyenler var. Bunun sebebinin bağırsaklarınızda yararlı bakteriler olmadığı için aklınıza geldi mi? Lif fakiri beslenenler, aldıkları lif miktarını beş katına çıkardıkları zaman kolon kanseri riski 50 kat azalıyor.

Kilo almayacağınız garanti! Bakliyat sevmeyen çocuk hiç duymadım desem yeridir. Obezitenin kurbanı olan çocukların sayısı giderek artıyor. Bu nedenle çocuklarınıza hergün bir miktar bakliyat yedirmeye dikkat edin. Bugün sizinle bağırsaklarınıza, dolayısıyla sağlığınıza çok iyi gelecek bir tarif paylaşmak istiyorum.
 

Portakallı barbunya

Malzemeler:

  • 1 kg barbunya (ayıkladıktan sonra hafif haşlayıp kara suyunu dökün)
  • 1 soğan
  • 4-5 diş bıçakla ezilmiş sarımsak
  • 1 tatlı kaşığı domates ve 1 tatlı kaşığı tatlı biber salçası
  • 1 adet orta boy havuç
  • 1-2 domates
  • 1 portakal suyu
  • 1 çorba kaşığı zeytinyağı
  • tuz

Hazırlanışı:

  • Soğanı küçük küçük doğrayın ve sarımsakları bıçakla ezin, sonra pul pul doğrayın. Yararının açığa çıkması için beş dakika bekleyin.
  • Soğanı ve havucu su ile soteleyin ,soğanlar şeffaflaşıp çiğ kokusu kayboluncaya dek azar azar su ekleyerek kavurmaya devam edin.
  • Sonra sarımsakları da  ekleyin. 1 yemek kaşığı zeytinyağını bu aşamada ekleyin. Salçaları ilave edip sotelemeye devam edin.
  • Domatesleri ilave edip pişirmeye devam edin.
  • Domatesler biraz yumuşayınca barbunya, tuz, şeker , portakal suyu ilave edip barbunyalar pişinceye kadar, gerekirse sıcak su ilave ederek pişirmeye devam edin.
  • Ilındıktan sonra servis yapın. Afiyet olsun.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Beyin sağlığı, Omega 3 ve BDNF

Yeterli omega 3 tüketip tüketmediğinizi anlamanızın en iyi yolu omega indeksi’nizi ölçtürmektir

Zombi hücreler

Anti-aging tıbbı daha önce kader kabul ettiğimiz yaşlılığı tedavi edilebilir hastalıklar kategorisine sokmaya başladı ve bu kapsamda hücresel yaşlanma ve oksidasyon dikkat ve tedavi gerektiren bir sorun olarak ele alınıyor. Senolitik tedavi yani yaşlılığı bir hastalık kabul ederek tedavi eden ilaç araştırmaları şu an devam ederken, elimizde henüz tedavide kullanabileceğimiz bir ilaç imkanı sağlamasa da, elimizdeki bilgilerle neler yapabileceğimize odaklanalım

Saatleri ayarlama enstitüsü: Moleküler saatlerinizi nasıl ayarlarsınız?

Bütün bu saat yazısını sadece bilimsel bir meraktan dolayı değil, sağlığımız tüm bu saatleri senkronize tutmamıza bağlı olabileceği için yazıyorum