27 Aralık 2020

Kültür-sanat cenneti ülkemizin, cennet olmayan yerlerinden selamlar...

Müjdat Gezen ve Metin Akpınar'ın devam eden dava haberlerine şahit olunca, ister istemez Erdoğan'ın bahsettiği kültür ve sanatta kurulan cennetlik üzerine düşünmek zorunda kaldık

jdat Gezen ve Metin Akpınar'ın "Cumhurbaşkanına hakaret" ettikleri iddiasıyla devam eden yargı sürecinden birçoğumuzun haberi vardır diye tahmin ediyorum.

"Programda söylediğim sözler baskı altında olmadan, özgür irademle söylediğim sözlerdir. Gençliğimden itibaren yaşamımı sanata adadım. Bu programda da sanattan bahsettim. Demokrasiden ve demokrasiye bizi gören aşamalardan bahsettim" diyen Metin Akpınar, "Doğrudan Cumhurbaşkanı'na yönelik, onu hedef alan bir söz söylemedim" ifadeleriyle savunmasını yaptı.

Daha geçen gün kültür ve sanat hayatımızın çölleşmesine sebep olan etkenleri nasıl ortadan kaldırdıklarından, çağdaş uygarlığımızı 'kültür faşistlerinin' tasarrufundan nasıl kurtardıklarından, Türk kültür ve sanat hayatını son 18 yılda nasıl canlandırdıklarından bahsetmişlerdi o görkemli açılışta. Farketmemiş olacağız ki(!), tıpkı toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi sanatçılar arasında da ayrım yapmayan bir iktidar olduklarının altını çizme ihtiyacı duydular…

Bu konuşmadan hemen birkaç gün sonra Müjdat Gezen ve Metin Akpınar'ın devam eden dava haberlerine şahit olunca, ister istemez Erdoğan'ın bahsettiği kültür ve sanatta kurulan cennetlik üzerine düşünmek zorunda kaldık.

Bu gibi davalar, kültür ve sanatta cenneti yaşıyoruz demekle öyle kolay kolay cennet ülke olamayacağımızın, bu mevzuların sadece kültür ve sanattan "soyutlanmış şahısların" tekelinde olduğunun işareti değil de nedir?

Kültür-sanat cenneti ülkemizin, cennet olmayan yerlerinde bu muhabbeti uzatmaya hacet bırakmayacak meseleleri var sanatçıların.

Mesela aylardır seslerini duyurmaya çalışan tiyatrocular var. Yıllarca didinerek, cep delik cepken delik, akıllarıyla, fikirleriyle, dert edindikleri meseleleriyle oynadıkları oyunlarını sahneleyemeyen, el emeği göz nuruyla kurdukları tiyatrolarını kapatmak zorunda kalan tiyatrolar var…

* * *

Ağırdan alan bir yılın bitmesine 4 gün kaldı. Gelişme(me)lerden anladığımız kadarıyla 6 ay daha uzatılmasına karar verilen bir yıl… Hastalıklara, ekonomik sıkıntılara rağmen hâlâ yaşıyorsak (öldürmeyen şey güçlendirirmiş) kendimizi süper kahramanlar ilan edebileceğimiz bir yıl.

Eskiden kime çıkacağını kestiremediğimiz, fakirin umudu "Milli Piyango"da bile büyük ikramiyenin bugün kimlere, nerelere vurabileceğini tahmin ederken, COVİD-19'un ne yapacağını hâlâ kestiremediğimizden, 2021 yılında amortiye bile razıyız.

Şanslı rakamların peşinden Çankaya'ya gidemeyeceğimize göre bize düşen bir süre daha paylaşarak, dayanışarak çoğalmak galiba…

Yılbaşı hediyeleriniz Kadıköy Emek Tiyatrosu'ndan olsun bu sene. Sizlere Pınar Yıldırım'ın selamını ve mektubunu iletiyorum…

2020 yılını uğurlayabilmek dileğiyle…

Merhaba,

Uzun zamandır mektup yazmıyordum. Nasıl başlamalıyım diye uzun uzun düşündüm.

Eskiden yazılan mektuplarda önce nasılsın? İyi misin? diye sorulurdu. Şimdi 'nasılsınız', diye soramıyorum çünkü ülkece iç güveysinden hallicenin vücut bulmuş haliyiz… Farkındayım(z)…

Bunca derdin içinde belki de bu farkındalıkla seslenmeyi denesem diyorum kendime:

Selam dert ortağım,

Biliyorum hepimizin içinde 13 Mart'tan beri sırasıyla önce büyük bir korku, sonra telaş ve ardından yaşam mücadelesi birbiri ardına geldi. Kimi zaman patlayan bir tomurcuğa bakıp umuda tutunmaya çalıştık, sonra belki de Nietzsche'nin “Umut en büyük kötülüktür çünkü işkenceyi uzatır.” sözüyle vazgeçişi yaşadık.

Biz Kadıköy Emek Tiyatrosu olarak 9. yaşımızı devirirken vazgeçmeme, kutunun içerisinde kalan umuda tutunma arzusundayız.

Bugüne kadar 19 prodüksiyon, 17 yazar, 15 yönetmen, 93 oyuncu, 284 kursiyer ve 150'den fazla konuk ekibe ev sahipliği yaptığımız sahnemizi ayakta tutmak için üreterek dayanışma yolunu seçtik.

Sahne kirası, elektrik, su, doğalgaz vb. giderleri karşılayabilmek adına online seminer ve söyleşiler düzenleyip sitemiz üzerinden (www.kadikoyemektiyatrosu.com) oyunlarımızın isimlerinden esinlenilerek tasarladığımız kupa bardak ve bez çanta satışı yapmaya başladık.

Bir gün evlerimizden çıktığımızda hâlâ geri dönebileceğimiz bir sahnemiz olması adına belki bir kupa, belki de bir dayanışma bileti alarak umudumuza ortak olursunuz.

Derdimizi okumaya kıymet verdiğiniz için teşekkür ederim.

Sevgi ve saygılarımla…

Pınar Yıldırım

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul’da oryantasyon sorunu yaşayan adaylara, Kalabalık Duası’nın meddahından kılavuzluk hizmeti

Muzip bir oyun, muzip bir metin ve muzip bir Güray Dinçol rejisiyle karşımızda: Kalabalık Duası!

On Adımda Unutmak = Anti-Prometheus

Oyunda, çağdaş insan birey olamadan, yakıştırılan aidiyetlere oynayarak, kabullerini ve önyargılarını değiştirmeden, dolayısıyla reflekslerini değiştirmeden, bütün sayıklamalarının ardından 10. Adımda unutmayı seçer!

Sınırın ötesinden, ama bir o kadar bizden bir hikâye: Leyla'nın Kardeşleri

Leyla’nın Kardeşleri, sinemasal olarak bir kez izlemenin yeterli olmayacağı destansı bir ustalık filmi