13 Ekim 2024

Eylül: Ortalama kaç yıl yaşar bir travesti!?

Her haltın yenilip, domuz etinin yenilmesinin skandal olduğu ülkede, ‘Milton Kasırgası gelse de süpürse bu çılgınlığı’, diye içimden geçirmiyor değilim. Nereden tutsan elinde kalan ülkenin tek derdi kutsal aile(!), alkol ve LGBTİ’ler…

Gündem yine kara delik gibi içine çekip duruyor bizi. Şöyle bir iki saat uzaklaşalım dediğimizde bir bakıyoruz yer yerinden oynamış. Her haltın yenilip, domuz etinin yenilmesinin skandal olduğu ülkede, gündem konularından birkaçı şöyle…

Tarım ve Orman Bakanlığı 2024 taklit ve tağşiş ürünleri listesini açıkladı. Listede ‘Köfteci Yusuf’ da var. Köftelerinde domuz eti kullanıldığı tespit edilmiş. Şirket, kendilerine kumpas kurulduğunu söyleyip iddiaları reddetti, bakanlığı suçladı; ‘Tarım ve Orman Bakanı’nın yeğeninin sünneti varmış, kaçırdık. Gidemedik! Gitseydik, ilişkilerimizi geliştirseydik, ‘bu kadar kolay dokunmazlardı’ dedi. (Şaka…)

Bence hazır köftelerinde domuz eti de tespit edilmişken bundan sonra isimlerini Köfteci Antoine olarak değiştirip yurtdışında şube açsınlar. Çok tutar!

Yusuf Akkaş

Tek Gıda-İş’ten Suat Karlıkaya’nın (Polonez Fabrikası işçileri eylemlerinden tanıdığımız) işaret ettiği gibi, domuz eti yemekteki hassasiyeti Köfteci Yusuf’un fabrikasında çalıştırdığı işçilerin kul hakkını yediğinde göstersek, bunların hiçbiriyle karşılaşmayacak bu toplum.

Tekin Usta yüzde 100 ‘keçi sütlü dondurma’nın içinde keçi sütüne rastlanmadı!

Listede bir de sadece bir top dondurmayı yüzde 100 keçi sütlü dondurma diye 75 TL’ye satan, bu haliyle Kazıklı Voyvoda’yı kıskandıran Tekin Usta Dondurma yer alıyor. Dondurmanın içinde keçi sütü yerine inek sütü bulunmuş. Dondurmacının önünde kuyruk olanlar, “Peki dondurmadaki keçiye ait o yoğun aromatik tat nereden geliyordu” diye sormuşlar. Biz onun eser miktarda keçi sütü olduğunu tahayyül edip daha fazla sorgulamayalım derim bence. Zira aroma deyince aklıma iyi şeyler gelmiyor.

Türk Hava Yolları’ında üyelerine özel(!), ucuz ve ücretsiz bilet dağıtımı varmış, koşun!

Adeta birilerinin çiftliği haline gelen THY, sponsorluk adı altında özel anlaşmalarla(!), iktidara yakın vakıf, tarikat ve cemaatlere binlerce bedava veya indirimli bilet tahsis etmiş. Ek bagaj ve ücretsiz bilet değişikliği cabası. Bu vesileyle ‘Şeyh uçmaz, müridi uçurur’ sözü güncellenerek, ‘Şeyh uçmaz, THY uçurur’ olarak değiştirildi.

Eric Adams bunları duymasın. Hani şu bizimkilerin başını yaktığı New York Belediye Başkanı… THY’nın cemaat ve tarikatlara uyguladığı bilet ikramlarını duysa kim bilir ne düşünür! Kendisine yol yordam anlattığımız, kılavuz niteliğindeki videoyu şuraya bırakıyorum. Elden ele ulaştıralım kendisine lütfen…

Tüm bu olanlardan sonra ‘Milton Kasırgası gelse de süpürse bu çılgınlığı’, diye içimden geçirmiyor değilim. Sonra sayıklamaya devam ediyorum… İsviçre güzel ülke!

Hepimiz biliyoruz ki aslında yaratılan suni gündemlerle gerçek gündemin; açlığın, yoksulluğun, rüşvetin, kara paranın, cinayetlerin üstü kapatılıyor. Böyle bir meşguliyet de bizim işimize ve kolayımıza geliyor. Çünkü asıl gündemle baş edecek gücü ve cesareti kendimizde bulamıyoruz. Çaresizlik hissiyle yapay gündemin peşine takılıp oyalıyoruz kendimizi.

Sahi Narin’e ne oldu, cevap alabildik mi? Bitti mi Narin heyecanımız?! Sıla Bebek’i, Katil Semih Çelik’in boğazlarını keserek öldürdüğü Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i ne çabuk atlattık? Rojin Kabaiş ve Sevgi Gülden 2 haftadır kayıp. Kendisinden ayrılmak isteyen kadının ailesinin evine molotof kokteyliyle saldıran adam cesaretini nereden alıyor? Batman’da evinin önündeki ipte asılı bulunan 8 yaşındaki Şeyma’ya ne oldu? Adli tıp raporunda, cinsel istismar bulguları ve boğma ön tanıları saptanmış. Şeyma konuşma ve hareket etme yetisini kaybetmiş. Buna karşın dosya kapatılmış.

Her gün daha fazla kadın ve kız çocukları yaşamdan alınıyor. Şiddeti önleyecek caydırıcı cezalar yok! Devlet, bunlar sanki dünyanın başka yerinde oluyormuş gibi, tüm bu olan bitenden kendini soyutlamış bir yerde duruyor. Nereden tutsan elinde kalan ülkenin tek derdi Kutsal Aile(!), Alkol ve LGBTİ’ler…

İşte Uğur Kanbay’ın yazıp yönettiği ve oynadığı Eylül karakteri tam da bu bakış açısının kurbanıdır…

Kasım’dan Eylül’e bir trans kadının hikayesi

Uğur Kanbay, Eylül oyunundaki performansıyla, 2019 Afife Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı” ödülünü alır. 2019’daki diğer tiyatro ödüllerinin birçoğuna aday olur ve hepsinden ödülle döner.

Eylül oyunundan bir kare ve afiş görseli

Eylül’ün hikayesi birçok trans bireyin başından geçen olaylardan esinlenerek yazılmış.

28 yaşındaki Eylül trans bir kadındır. Tek odalı evinde manilerle anlatır başından geçenleri…O Türkan Şoray’a benzediğini düşünse de dışardan görenler onu Yıldız Tilbe’ye benzetirler.

9 yaşında babasının cinsel istismarına uğrayan Eylül, uğradığı tacizden dolayı böyle olmadığını, zaten doğuştan böyle olduğu için babasının ona bunu yaşattığının altını çizer. Doktora gittiğinde babası yanındadır. Korkusundan gerçekleri değil, bisikletten düştüğü yalanını söyler.

İdealist Eylül’den nasıl seks işçisine dönüştüğünü… Gündüz tekmeleyen ikiyüzlü ahlak bekçilerinin çarka çıktığında nasıl da koynuna girmek için sıraya girdiklerini anlatır…

Askerlik muayenesine memeleriyle gelen Eylül’den ispat isterler… Muayeneye gide gele 18 günlük bedelliden daha çok yapmıştır askerliğini… Nihayet “elverişsizdir” belgesini alır.

Kuş Pezevengi! dediği adama olan aşkını anlatır… Kuşçuyla uyuyup kuşçuyla kalkan kalbinde güvercinler uçuşur Eylül’ün.

Vurulup kırılmadığı yeri kalmamış vücudunda, kalbi de dahil. Arada bir sorar: Kaç olduk?

Bir anonstan Eylül’ün intihar haberini duyarız… Ortalama kaç yıl yaşar bir travesti!?

Eylül’ün hikayesi, bize bazı gerçekliklerimizi kabul etmeden mutlu ve sağlıklı bir toplum olamayacağımızın altını çiziyor Kadın düşmanı, homofobik, ırkçı, transfobik bir toplum olduğumuzu reddederek bir yol alamayacağımızı, ahlaktan ve vicdandan bahsedemeyeceğimizi, kadın cinayetlerinin önüne geçemeyeceğimizi anlatıyor. Neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verenlerin de öyle pek vicdanlı olmadığını, kutsal ailenin muktedire biatı kolaylaştıran bir aparattan başka işlev taşımadığını gözler önüne seriyor.


İzlemek isteyenler için seanslar;

15.10.2024 Salı / 20:30

Baba Sahne / İstanbul

29.10.2024 Salı / 20:30

Alan Kadıköy / İstanbul

10.11.2024 Pazar / 16:00

Baba Sahne / İstanbul

Yazarın Diğer Yazıları

The Party: Kandırıldık mı, kandırıldık!

Ekonomistlik de kandırılmak da ülkede adeta ata sporu. Fetö, Cehape, faiz lobisi, dış güçler, iç parazitler, Trump, Sisi, Hans, Toni, Coni… Kandırmayan kalmadı. Yahu, siz neden hep kandırılıyorsunuz? Hadi kandırılıyorsunuz, peki faturasını neden hep biz ödüyoruz?

Kötülüğün faili olmak, suça ortaklık etmek: The Zone Of İnterest

Birçoğumuz "Bu kadar kötülüğün ve çürümüşlüğün ortasında nasıl yaşayabiliyoruz" sorusunu soruyordur kendine. Onca çürümüşlüğün ve kötülüğün ortasında, bunun faili ya da parçası olmadan kalabiliyor muyuz?

İstanbul’da oryantasyon sorunu yaşayan adaylara, Kalabalık Duası’nın meddahından kılavuzluk hizmeti

Muzip bir oyun, muzip bir metin ve muzip bir Güray Dinçol rejisiyle karşımızda: Kalabalık Duası!

"
"