11 Aralık 2020

"Cahil de sensin, vicdansız da sensin, sorumsuz da sensin ve o koltuğu terk edeceksin!"

Aslında biz Cem Köroğlu'nun vefatıyla bir ölümü değil, bize dayatılan bu sistemi izledik. Ve kültür sanatın sevicilikle olamayacağını

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Tiyatroları perdelerinin pandemi sürecinde açık olacağını ilan etmişti büyük bir kıvançla. Labirenti büyüttüler! Kültüre, sanat hayatına, tiyatrolara ve tiyatroculara sağladıkları katkılara, bu konudaki "samimi mücadelelerine" bir yenisini daha eklediler böylece. Bayraklar ellerinde destekte yine en ön sıradaydılar…

Yakın bir zamanda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın (CSO) yeni konser salonunun açılışında bir konuşma yaptı: "Türkiye bizim dönemimizde kültür, sanat, müzik, edebiyatta prangalarından kurtulmuştur" dedi. Bu açıklama ile sırayı kimseye salmayacaklarının altını çizmiş oldu. Bizim de içimize su serpildi.

AKP iktidarının kültür sanat alanında bugüne kadar yaptığı birtakım sansür ve baskı uygulamalarını, bertaraf ettiği sanatçıları saymazsak neden olmasın! Aklımızda kalan örnekleri mevcut. 

Mesela insanların televizyonları başında kılıç kalkanla hop oturup hop kalkarak izledikleri "Diriliş Ertuğrul" dizisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çocukluğundan başlayarak hayatını anlatan "Reis" filmi. Ne güzel akıl edip çekmişsiniz filmi. Hiç mi içinizden biri de filmi Cannes Film Festivali'ne gönderelim demedi? Alişan ve Demet Akalın gibi sanatçıların yer aldığı senfoni konserleri(!) ve daha birçokları…

Kültür sanata ne kadar önem verdiklerini gözler önüne sermek için açık tutulmak istenen sahnelerden birinde, İzmir Devlet Tiyatroları'da talihsiz(!), hiç beklenmedik(!) bir ölüm yaşandı. Devlet Tiyatroları sahne tasarımcılarından Ali Cem Köroğlu Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Tiyatro camiasını da aşan bir yankı yarattı bu ölüm.

Ali Cem Köroğlu

24 Kasım'da prömiyeri yapılan "Karıncalar/Bir Savaş Vardı" oyununun kostüm ve dekor tasarımını yapan Köroğlu'nun sayılara indirgenen ölümler arasında bu kadar çok ön plana çıkmasının bir nedeni vardı elbette. Şuursuz ihmaller, göz göre göre alınmayan önlemler, kırktan fazla insana bulaşmış olmasıyla ilgili iddalar…

Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt'un oğlu yeni mezun Akın Kurt ne tesadüftür ki İzmir Devlet Tiyatroları'nda tek kişilik bir oyunda "işe başlamış". Karantina sürecinde olan Mustafa Kurt neyse ki Ankara'da kalmış, eşi ise İzmir'e, oğluna tahsis edilen ve 24 Kasım'da prömiyeri yapılan "Karıncalar/Bir Savaş Vardı" oyununa gitmiş hiçbir sakınca görmeden… Kurt'un prömiyerden bir gün sonra yaptırdığı Covid-19 testi pozitif çıkmış. Gerisini siz düşünün artık. Mustafa Kurt'un eşine, eşinin oğluna, oğlunun 40 kişilik ekibe bulaştırmış olma ihtimali yüzde kaçtır? Seyirciler ve diğer ihtimalleri düşünmek bile istemiyorum…

Bunun üzerine İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü Levent Ulukut, bir gazeteye verdiği röportajda, hak etmedikleri bir linçe maruz kaldıklarını, dile getirilen iddiaların asılsız olduğunu, bunu söyleyenlerin ise "cahil ve vicdansız insanlar" olduklarını söyledi.

Bunun üzerine CHP'li milletvekili Sera Kadıgil, Ali Cem Köroğlu'nun ölümüne neden olan ihlallerle ilgili TBMM'de bir konuşma yaptı. Süreci anlatmaya dili varmıyor. Ama örtbas edilmesine, çarpıtılmasına, yok sayılmasına da içi el vermiyor. Hesap sormanın bu günlerde bir karşılığının olmadığını bile bile inadına sorguluyor, ayrıntılarıyla, kanıtlarıyla anlatıyor olup biteni. Ve dönüp Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy'a "Ben rahat uyuyamıyorum. Sizin de rahat uyumamanızı istiyorum. Uyumadığınızı tahayyül etmek istiyorum" diyor konuşmasının bir yerinde. Ve Ulukut'a seslenerek "Cahil de sensin, vicdansız da sensin, sorumsuz da sensin ve o koltuğu terk edeceksin!" diyor. 

Aslında biz Cem Köroğlu'nun vefatıyla bir ölümü değil, bize dayatılan bu sistemi izledik. Ve kültür sanatın sevicilikle olamayacağını.

Kadıgil'in boğazında düğümlenen sorular, Ankara'nın vicdanını işgal eder mi bilinmez. İlerleyen günlerde bunu göreceğiz. Ama yaşananlara daha fazla alışmadan, olanları, olacakları daha fazla normalleştirmeden, tıpkı Sera Kadıgil'in yaptığı gibi daha çok konuşmak, dillendirmek, bir araya gelmek gerek belki de…

Yazarın Diğer Yazıları

Eylül: Ortalama kaç yıl yaşar bir travesti!?

Her haltın yenilip, domuz etinin yenilmesinin skandal olduğu ülkede, ‘Milton Kasırgası gelse de süpürse bu çılgınlığı’, diye içimden geçirmiyor değilim. Nereden tutsan elinde kalan ülkenin tek derdi kutsal aile(!), alkol ve LGBTİ’ler…

The Party: Kandırıldık mı, kandırıldık!

Ekonomistlik de kandırılmak da ülkede adeta ata sporu. Fetö, Cehape, faiz lobisi, dış güçler, iç parazitler, Trump, Sisi, Hans, Toni, Coni… Kandırmayan kalmadı. Yahu, siz neden hep kandırılıyorsunuz? Hadi kandırılıyorsunuz, peki faturasını neden hep biz ödüyoruz?

Kötülüğün faili olmak, suça ortaklık etmek: The Zone Of İnterest

Birçoğumuz "Bu kadar kötülüğün ve çürümüşlüğün ortasında nasıl yaşayabiliyoruz" sorusunu soruyordur kendine. Onca çürümüşlüğün ve kötülüğün ortasında, bunun faili ya da parçası olmadan kalabiliyor muyuz?

"
"