Avrupa Merkez Bankası aldığı son karar ile önümüzdeki iki yıla yakın bir süre boyunca toplam 1140 milyar dolarlık bir devlet tahvili alımı yapacağını ilan etti. Böylece her ay ortalama 60 milyar dolarlık bir fon ekonomiye sokulacak.
Merkez Bankası kendince deflasyona karşı önlem olması ve piyasaların olası çökmesini önlemek amacıyla elindeki son kozlardan birini oynayarak para musluklarını sonuna kadar açmış oluyor böylece. Paraya ve servet birikimine bağımlı hale gelmiş ve bu birikime teslim olmuş piyasaların ayakta kalmasını sağlayacak.
AMB bu adımı reel ekonominin güçlenmesini hedef alarak atıyor hesapta, ancak anlamsızlığı defalarca kanıtlanmış bir adım atıyor. Parasal genleşme politikaları ile reel ekonomiyi krediler üzerinden canlandırma hesapları bugüne kadar işlemedi. Çünkü bu fonlar reel ekonomik büyümeye hizmet eden kredilere dönüşmüyor. Bundan sonra da önümüzdeki iki yıl boyunca piyasalara pompalanacak bu fonların büyümeyi tetikleyeceğini beklemek boşuna.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi, kendilerinden devlet tahvili satın alınan bankaların eline geçen fonları kredilere yönlendirecekleri hesabını yapıyor. Ancak burada küçük bir ayrıntı atlanıyor. Bu kredilere talep yaratabilecek bir ekonomik altyapı ve pazar yok.
Yapısal engellerin başında pazarda oluşan fiyat ve miktar dengelerinin rasyonel yatırımların önünü açamayacak kadar düşük olması geliyor. Ülke içi dinamiklerin yetersizliği yanısıra uluslararası belirsizlikler de yatırım talebinin oldukça düşük düzeyde kalmasına yol açıyor.
Bankalar ellerine geçen bu fonları kredibilitesi düşük ve irrasyonel yatırımlara yönlendirmek yerine önü hiç bir zaman kapanmayacağa benzeyen menkul ve gayrimenkul piyasalarına yönlendirerek “değerlendirecekler”. Her ay 60 milyar dolarlık bir fon, ya da bu fonun büyük bir kısmı sermaye piyasalarında varlık değerlerinin artışında eritilecek.
Bu fonların hasbelkader küçük bir kısmı reel ekonomiye gidecekse de, aşırı düşük faiz nedeniyle, normal olarak getirisi çok düşük, ekonomik olarak irrasyonel yatırımlar finanse edilecek, belki kısa ömürlü işletmelerin oluşması sağlanacak en çok.
Bankalar bu fonların yine önemli bir kısmını ne yapacaklarını bilemeyeceklerinden yeniden Merkez Bankası’nda tutacaklar ve ceza faizi ödeyecekler. AMB parayı onlara verirken onlar parayı nereye satacaklarını bilemeden yine geri çevirecekler zaman zaman. Bir zamanlar ‘elim sende kaldı’ diye bir oyun oynardık. Şu anda mali piyasaların durumu bu. Yetersiz kredi talebi karşısında canhıraş biçimde ellerindeki fonları menkul ve gayrimenkul piyasalarında değerlendirmeye çalışacaklar ve bu piyasaları mutlaka yükseltecekler.
Ucuz kaynaklar geldiği sürece Avrupa’nın popülist iktidarları seçmenlerini rahatsız edecek yapısal reformlara girişmek yerine bol bol ucuz kredi yoluyla gemilerini yürütüyormuş gibi yapacaklar. Ancak AMB’nin devlet tahvillerini satın almaya devam etmesi önümüzdeki dönemde yapısal kısıtlar içinde çıkış yolu bulamayan ülkelerin günü kurtarmak amaçlı daha fazla borçlanmaları anlamına gelecek. Halklarının refahından ödün vermemiş olacaklar.
AMB’nin yarattığı fonların önemli bir kısmı içine aktığı menkul ve gayrimenkul piyasalarında yeni şişmelere yol açacak.
Bu yalnızca ellerinde varlık bulunduran sınıflar lehine yeni gelir dağılımı dengesizliklerini değil, aynı zamanda bu dengesizlik temelinde varlıksız kitlelerin görece ve aynı zamanda mutlak olarak yoksullaşmasını getirecek.
Servet yaratma piyasaları ve oyun alanları çöktüğü an ortaya çıkacak çığın altında kimlerin kalacağını ise tahmin etmek zor değil. Bunlar kağıt üzerinde servetleri artanlar olmayacak. Servetsizler olacak.
Yunanistan’da iktidara gelmiş olan Syriza’nın elinde de çok fazla alternatifi maalesef yok. Avro bölgesinden çıkmanın riski çok büyük. Kalmak ise kan kaybetmeye devam etmek demek ama Avrupa Merkez Bankası’ndan yola çıkmış ucuz para var. Bir ihtimal “ucuz kredi ile yolumuza devam edelim, kervanı yolda düzelim” politikası izleyecekler. Öte yandan Avro bölgesinde yer almış olmaktan dolayı yapısı bozulmuş, pazarlarını ayakta tutamayan bir ekonomi ve bu ekonomi temelinde karşı karşıya kalınan yapısal bir çıkışsızlık var ortada.
Syriza bütün küreselleşme ve finanslaşma karşıtlarının umudu, alternatifsizlik diyarında bir ışık, ama ucuz kredi yoluyla kazanacakları zamanı yapıyı doğrultmak ve yeni işleyen yapıları oluşturmak için kullanmak zorundalar. Plansız bir popülizm bir iki yıl sonraki daha ağır bir krizi şimdiden programlamak anlamına gelecek.
Bu fonların Avrupa’da yer bulamamış önemli bir kısmı da Türkiye ve benzeri ülkelere akacak ve bu sıcak para girişi mesela T.C. hükümetinin çok işine gelecek. Onlar ekonomiyi iyi yönetiyormuş gibi yapacaklar, fırsat bu fırsat mega projelere ağırlık verilecek ve hakikaten afaki görünen bu projeler gerçekleşme yoluna girecek belki. AKP yeni başarı öyküleri daha yazacak. Muhalefet sırasını bir başka bahara erteleyecek.
Bütün bunlar elbette siyasi dengeler daha fazla bozulmadığı koşulda beklenebilecekler. Siyasi dengeleri bozması muhtemel çok önemli bir değişken var ülkelerin kucağında. Gelir dağılımı ve bu bozulan dağılım temelinde artan yoksullaşma.