Hayatlarımızı, geleceğimizi keyfiyetine terkettiğimiz sermaye piyasaları bir kez daha rahatsız. Bu kez de ham petrol fiyatının bazı petrol üreticisi odakların kaldırabileceği düzeyin altına inmesinden dolayı.
Geçtiğimiz yılın başına kadar piyasalara sürülen petrolün neredeyse tümünü satın almaya aday olan Çin’in talebinde bir yıldır düşme yaşanıyor. Dünya ekonomisindeki ağırlığı nedeniyle Çin’deki büyümenin yavaşlaması petrol talebine doğrudan yansımakta ve fiyatının düşmesindeki en önemli etkeni oluşturmakta.
Talepteki bu daralmayla birlikte petrol piyasalarında arzı kısa dönemde çok hızlı arttıran önemli gelişmeler oldu. Kaya petrolleri teknolojisindeki hızlı gelişme ile, başta ABD’de olmak üzere bu alanda çok büyük orta ve uzun vadeli yatırımlar gerçekleştirildi. Yalnızca ABD’nin üretimi neredeyse iki katına çıktı.
ABD’deki üretim artışı böylece ortada dururken şimdi de İran kendisine uygulanan ambargonun kalkmasıyla dünyaya petrol satmaya başlayacak.
Fiyat düşüşünün arkasında çok ciddi bir arz fazlası var.
Başta enerji sektörünün sermaye değerlerinde (hisse senedi fiyatları) olmak üzere piyasalarda ciddi kayıplar yaşanıyor. Bir çok ekonomist kriz öngörülerinde bulunmaya başladı.
Otuz yıl önce olsa bu kimsenin aklına gelmezdi herhalde. Örneğin 80’li yıllarda petrol fiyatları kısa süreli düştüğünde kapitalizmin genleşme ve dünya ekonomisinin hızlı büyüme yıllarına tanık olduk.
Daha da geriye gidersek, 70’li yıllarda fiyatlar yükseldiğinde dünya ekonomisi krize girmişti. Neoliberal politikaların yapımcıları sermaye birikiminin aynı yöntemlerle sürdürülemeyeceğine kanaat getirmişti.
Yani tarihe baktığımızda petrol fiyatları ve dünya ekonomisinin büyümesi ters orantılı bir ilişki yaşadı.
O zaman petrol fiyatlarının düşüşü şimdi niye krizi tetiklesin?
Petrol fiyatının bugünkü düşüşünün dünya ekonomisi üzerindeki etkileri 70’li ya da 80’li yıllardaki hareketinin sonuçlarına bakılarak hızlıca cevaplanamayacak kadar karışık. Kriz beklentisine girenlerin haklı olduğu yanlar var.
Petrol fiyatının düşmesi bugün eskisine göre çok daha fazla taşı yerinden oynatmakta. Asıl soru bunun bir dünya ekonomik krizine yol açıp açmayacağı.
Örneğin karlı olduğu dönemlerde kaya petrollerine yapılan yatırımları finanse etmede kullanılan kredilerin varlığı petrol fiyatının düşmesi ile birlikte uluslararası finans piyasaları için bir risk oluşturuyor.
Suudi’lerin elinde bulunan ABD hazine tahvilleri başka bir risk kaynağı. Bu tahviller ekonomik kriz durumunda ilk bozdurulacak değerlerin başında geldiğinden, satışa çıkarılması olasılığı finans piyasalarının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor.
Petrole bağımlı olan sektörlerle birlikte petrol şirketlerine destek olan finans kurumları da bu düşüşten olumsuz etkilenecek olan aktörler. Yatırımları önemli kayıplara uğrayabilir.
Bugünkü risklerin bu kadar etkili olmasının arkasında kapitalizmin yaygın bir biçimde finansallaşması ve üretici sermaye ile karşılaştırıldığında finans sermayesinin orantısız gelişmiş olması yatıyor.
Kısacası bugün eskide olduğundan çok daha katmerli bir düşük fiyat riski var. Bu nedenden dolayı petrol fiyatlarının düşüşü kriz getirebilir.
Ancak terazinin bir de öbür kefesi var. Krize yol açabilecek risklere karşı krizi engelleyebilecek ya da en azından ömrünü kısaltacak, yani düşük petrol fiyatından kazanç sağlayan ve dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 70’ini elinde bulunduran ABD, Avrupa, Japonya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ekonomileri terazinin diğer kefesinde yer alıyor.
Petrol ithalatçısı ülkelerdeki maliyet rahatlaması krizin önündeki en büyük engeldir. Bu ekonomilerdeki üretici ve tüketicilerin reaksiyon süresi finans piyasalarındaki yatırımcıların reaksiyon süresinden daha uzundur. Bu yüzden petrol fiyatındaki düşme zamansal olarak ard arda gelecek iki farklı etki yaratacaktır.
Petrol fiyatının düşüşü nedeniyle finans piyasalarında kısa vadede yaşanan değer kayıpları ve bunun sonucunda ortaya çıkabilecek durgunluk petrol ithalatçısı olan ülkelerin orta vadede düşük petrol fiyatından sağlayacakları büyüme kazancı tarafından bertaraf edilecektir.
Üretim ve tüketimde oluşan yeni kazançların sağladığı olumlu etkinin boyutları finansal değer kayıplarından kaynaklanan krizin derinliğini ve uzunluğunu belirleyecektir.
Bu senaryo başka bütün koşulların sabit kaldığı varsayımına dayanıyor.
Ucuz petrol girdisi finans piyasalarında oluşan sermaye kayıplarını daha sonraki yıllarda göğüsleyecekse de, bu daha sonra yeni ve uzun vadeli bir büyüme dönemine gireceğimiz anlamına gelmez. Çünkü petrol fiyatının düşüşü asıl kriz kaynağı olan ekonomik dengesizlikleri yok edecek bir niteliğe sahip değil.
Bugün dünyada ciddi bir ekonomik krize yol açabilecek daha büyük riskler var. Bunlar da politik bir yapıya sahip. Biz istediğimiz kadar petrol fiyatları kısa vadede krize uzun vadede büyümeye yol açacaktır diyelim, politik güç savaşları ve devletlerin çıkar çatışmaları bizi çok daha yoğun bir biçimde krizin kıyılarına zaten atıp duruyor.
Yine de petrol fiyatının düşüşünden jeopolitik önemi olan önemli bir sonuç çıkar. O da özellikle petrolden başka satacak pek bir şeyi olmayan Arap ülkeleri ve Rusya gibi ülkelerden düşük petrol fiyatlarından yarar sağlayan ülkelere yönelik bir kaynak aktarımının oluşacağı ve bunun da zaten varolan çelişkilere yeni boyutlar kazandırmaya gebe olduğudur.