Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF Yunanistan’ı tehdit politikalarında artık son noktaya gelmiş gibi görünüyorlar. Syriza hükümeti ise talep edilen ücret indirimi, ücretlerin dondurulması ve katma değer vergisinin arttırılmasına karşı hâlâ direniyor.
Troyka’nın bugüne kadarki kemer sıkma programı 2010 yılından beri yürürlükte. Sonuçlarına bakıldığında hiçbir şey getirmediği gibi, Yunan ekonomisinin çok ciddi yaralar almasına yol açtı. Örneğin işsizlik son dört yılda iki katına çıktı. Gençler arasında işsizlik %60’a yaklaştı. Ekonomik üretim bu dört yılda %17 geriledi. Borçların azalması bir yana bu politikalarla %30 civarında arttı. “Kurtarıcı” olarak sunulan önlemlerin krizi daha da derinleştirdiği apaçık ortada.
Troyka’nın önerdiği yeni önlemler arasında özelleştirme ve işgücü piyasasının esnekleştrilmesi yer alıyor. Neoliberal sömürü kapasitesinin arttırılması hedefi gözetiliyor. İş gücü piyasaları esnekleştiği zaman işçi ücretlerinin ne hâle geleceği malum. Çözüm diye önerilen halkın mallarının satışı ve iş gücü piyasalarının esnekleştirilmesi, gerçek adıyla aslında daha da yoksullaşmadır.
Neoliberal ekonomi yönetimleri yanlış yolda gidiyor, çünkü dizginleyemedikleri sermaye birikiminin sürekliliği için bir ülke halkının zenginliklerini yok etmekten hiçbir şekilde geri duramadılar. Sistem kendi geleceğini ipotek altına alıyor. Neoliberal piyasalar bindikleri dalı kesiyorlar. Krizler ertelenerek büyütülüyor, büyütülerek erteleniyor.
Dolaşımdaki sermaye ve servet son yirmibeş yıl içinde tarihi boyunca görmediği bir oranda arttı. G20 ülkelerinin örneğin yalnızca sermaye piyasalarında biriktirdikleri değer toplamı on trilyon dolardan yaklaşık 60 trilyon dolara çıktı. (Veriler için tıklayın.)
Hisse senedi ve gayrimenkul piyasaları yüzen servetleri toplama ve arttırma merkezleri haline gelirken, devletler ekonomik olarak içi boşaltılan ülke halklarının göğsüne dayadıkları silah zoruyla borçlarını geri ödemelerini istiyorlar. Aksi takdirde borç muslukları kapatılacakmış.
Şişirilen servet ve para piyasaları üzerinden bir ülkenin nasıl iflasın eşiğine getirildiğini gözlemliyoruz. Bu daha başlangıç. Sırada diğer Güney Avrupa ülkeleri var.
Ülke iflasları olmaya başladığında borçlandırma yoluyla servet birikimi ve aktarımına dayanan sistemin sonu gelecek, en azından kriz gelecek. Yunanistan’a ve diğer müflis adayı ülkelere kaynak sağlanmazsa neoliberal sistemin kendi çarkları da dönemez hale gelecektir.
Neoliberal kurulumun çözümsüzlüğü de tam bu noktada yer alıyor. Eğer anlaşma sağlanabilirse yeni kaynaklar Yunanistan krizini ertelemekten başka bir işe yaramayacak.
Öte yandan yeni kaynaklar aktararak çözümü ertelemenin çok ciddi bir maliyeti de var. Bunun İspanya, Portekiz ve İrlanda gibi ülkelere örnek oluşturacağı endişesi yaşanmakta.
Yunanistan açısından bakıldığında ise bu ülkenin artan borçları kendisini taşıyabilir olmaktan çok uzak. 1980’den beri ülke ekonomik altyapısını oluşturan sanayilerini bir bir kaybetti. Borçlar sanayi altyapısını oluşturmak için alınmadı. Öyle olsaydı üretimini bu boyutlarda daha güçlü ekonomilere terk etmezdi.
Krizin tek çözümü neoliberal kurulumun dışına çıkmayı deneyebilecek olan dayatmaya hala karşı çıkan Yunanistan politik yönetiminin elindedir. Ya bu kurulumun dışına çıkacaklar ya da kendinden önceki hükümetlerin yaptığı gibi krizlerini kendilerinden sonraki hükümetin sırtına atacaklar.
Borçların ertelenmesi ya da yeni bir borç paketi kısa vadeli bir rahatlama yaratabilse bile uzun vadeli hiçbir çözüm sağlamayacağı ortada.
Avrupa’nın kendi üyesine dayattığı bu politika sürdürülebilir bir çözüm çıkaramaz. Derin yapısal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi zorunludur. Yapılacak her yapısal dönüşüm, egemen ülkelerin pazar ve egemenlik kayıplarına neden olacağından bu da bu topluluk içinde olacak gibi durmuyor.
Bu yüzden Grexit dedikodusuna karşı, ki bu olasılık Avrupa Birliği hukukuna aykırı, Yunanistan politik yönetiminin kendi sistemden çıkışını örgütlemesi gerekir.
Bu neoliberal kuşatmayı kırma konusunda Syriza ne kadar başarılı olur bilinmez, ama denemeye değer. Sınırlarda dolaşan bir halkın özgürleşme konusunda atacağı adım riskli de olsa, Yunan hükümeti bu vaadle seçimi kazanmıştı.
Bu aynı zamanda neoliberal kuruluma karşı bir başkaldırı olacağı gibi, benzer durumda olan bir sürü içi boşaltılmış ekonomilere örnek olacaktır.
Sorun bir borç alacak ilişkisine indirgenemez. Troyka’nın gözünden bakanların anlamadığı durum budur. Bu neoliberal bir sermaye birikim süreci içinde ekonomik dengelerin bozulması ve bozuk dengeler üzerinden ülke ekonomilerinin içinin boşaltılması ve buna rağmen bu arka planın görmezden gelinmesi kurnazlığıdır.