26 Aralık 2014

2015'e girerken ekonominin geleceği

İki yıl önce 120 milyar Avro’luk bir paketle büyüme sağlanacaktı, Avrupa makus talihini yenecekti

Avrupa Birliği Komisyon Başkanı 2015 yılı için yeniden para musluklarını açmaya hazırlanıyor. Kriz korkusu had safhada. Ortada yatırım alanı arayan bir servet kütlesi duruyor ve Avrupa Birliği bunun farkında. Bu servetlerin yönledirilebileceği yeni olanaklar yaratmayı ve öncelikli olarak Avrupa’nın altyapısını geliştirmeyi hedefliyor.

Kısaca hatırlatalım: Büyüme paketleri devletler tarafından finanse edilir. Devletler normal olarak bu kaynakları tebalarının cebinden çekip aldıkları vergilerle ya da borçlanarak karşılarlar.

Bankalar Avrupa Birliği’nin garantör olduğu bu yatırımlara finansman sağlamaya girişirlerse, buradan çıkan sonuç ülkelerin artan borç yükü olacak öncelikle.

Bu yatırımlar sayesinde menkul değer piyasalarına yeni borç senetleri girecek ve pazarın finansman kapasitesi arttırılarak zaten yatırım yeri arayan kurumsal yatırımcılara yeni olanaklar sunulmuş olacak. Menkul ve gayrimenkul piyasaların genleşmesi böylece devam edecek.

Projesi yapılmış olan bu yatırımlar gerçekleştirilebilirse Avrupa ekonomisi büyümüş ve ilerlemiş olacak. Fakat evdeki hesabın çarşıya uyması yine çok zor görünüyor.

İki yıl önce 120 milyar Avro’luk bir paketle büyüme sağlanacaktı, Avrupa makus talihini yenecekti. Ancak bunun sonuçlarını görmek mümkün olmadı. Jean-Claude Juncker vazgeçemediğimiz büyüme aşkına şimdi de 315 milyar Avro’luk bir büyüme paketi hazırlıyor.

Büyüme konusunda son dönemde yapısal engelleri apaçık ortada olan Avrupa ülkelerinde bu yöntemlerle yaratılan kaynaklar iyimser bir hesapla istihdam ve ekonomik büyüme sağlayan yatırımlara gitse de büyük ölçüde menkul ve gayrimenkul varlık değerlerinin artmasına yol açar.

Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da büyüme paketleri kısa vadede bazı insanlara geçici iş olanakları sağlarken büyük ölçüde varlık sahipleri ile vergi ödeyenler, diğer bir deyişle üst ve orta sınıflar arasındaki uçurumu biraz daha derinleştirmeye yarar, çünkü vergilerle ya da borçlanarak genişletilen devlet bütçesi ile finanse edilen yatırım programları ve yapılan harcamalar bir süre sonra menkul ve gayrimenkul piyasalarında yok olur.

Yatırımlar planlandığı gibi gerçekleşirse bunların sermaye birikimine katkısı yatırım miktarını karşılamayacak düzeyde olacak ya da ancak yüksek oranlı devlet teşvikleri ile ayakta kalabilen ekonomik varlıklara dönüşecekler.

Devlet, harcamalar nedeniyle bozulan bütçe dengelerini tutturmak için vergileri artırdığından ya da orta sınıflara yönelik harcamalarında kısıntıya gittiğinden, bu durum gelir dağılımını olumsuz etkiler. Orta sınıflardan bir miktar daha insanı alt sınıflara iter ve kaybedenlerin arasına katar.  Yıllardır bu hikaye bu şekilde oynanıyor. Sistemde yapısal bir değişiklik olmadığı sürece de bu geçerliliğini koruyacak.

Bu kadar yatırımın sağlanması aynı zamanda bu yatırımların rasyonel olmasını gerektirir. Oysa kârlılık açısından Avrupa, ekonomilerin temelinde yer alan geleneksel sektörlerde yapılan yatırımların rasyonel olduğu dönemleri çoktan geride bıraktı. Bu yüzden de ekonomilerin devamı işletmelerin ve devletlerin yarattığı kaynaklarla değil sürekli artan bir borçluluk oranı ile sağlanabilmekte.

Son tahlilde iş dönüp dolaşıp halkın sırtına binen yükte düğümlenecek. Bu yükü arttırmak istemeyen hükümetler borçlanmalarını arttıracaklar ve herşey yolunda izlenimi bırakmaya çalışacaklar.

Ekonomik karar alıcıların ve küresel oyuncuların yaptığı herşey, attığı her adım, aldığı her karar, bir kesimin geçici olarak rahatlamasını sağlarken, büyük bir kesimin hayatını zorlaştırıyor. Ekonomik sürdürülebilirlik ekolojik ve insani sürdürülebilirlik pahasına sağlanabiliyor ancak.

Çözüm olsun diye atılan adımları finanse etmek için yapılan borçlar insanlara yeni bir gelecek hazırlamıyor, tam tersine insanların bugününü umutsuz bir geleceğe kurban ediyor yalnızca.

Üretmek yerine toprağın altından çıkardıklarının üzerine imparatorluk kurmayı tercih eden ama şimdi de ekonomik olarak batmakta olan bir Rusya, 2008 krizinden bu yana ite kaka ertelediği borç dağlarını yeniden ödeyememe durumuna girmiş olan Yunanistan 2015’in ilk aylarına damgasını vuracak gibi.

Yeni bir kriz mi geliyor diye korkmaya hiç gerek yok, çünkü artık sürekli bir krizin içindeyiz. Krizin ne zaman yeni çöküşlere yol açacak ona bakabiliriz bundan sonra.

Bu ekonomik kurulumda uygulanan hiç bir ekonomi politika insanların uzun vadeli refahına hizmet etmiyor ve etmeyecek. Çok dar bir çevrenin hayatını rahatlatmaya yönelik politikalar diğer herkesin hayatını zorlaştırmaktan başka bir sonuç vermiyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Petrol fiyatları ve ekonomik kriz

Politik güç savaşları ve devletlerin çıkar çatışmaları bizi krizin kıyılarına atıyor

Troyka’ya başkaldırmak

Şişirilen servet ve para piyasaları üzerinden bir ülkenin nasıl iflasın eşiğine getirildiğini gözlemliyoruz

Syriza’nın tanrılarla savaşı

Parayı yönetenler ekonomik ve toplumsal hayatı, işçi haklarından şehirlerde ve köylerde nasıl yaşanacağına kadar herşeyi belirlemeye başladı