Nurullah Ataç'tan bu yana Türkçenin kullanımıyla ilgili köşe yazılarının bir bölümü imla ve dilbilgisi gibi alanlarda okul sisteminin açıklarını gidermeye yönelik işlevler görürken bir bölümü de resmî dil politikalarının dayanağı oldular. Bu politikalar "Dil Devrimi" başlığı altında toplanan özleşmecilik ve tekdilcilik kavramlarıyla özetlenebilir. Buna göre Türkçe, toplumun modern çağdaki standartlaşma ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde geliştirilmeli, ne pahasına olursa olsun, inşa halindeki ulus-devlete paralel bir özleşme ve tekleşme sağlanmalıydı. Amaç buydu ama bu amaç ilköğretim metinleri gibi köşe yazılarında da böyle açıkça değil, sorgusuz sualsiz hamaset sözcükleriyle dile getiriliyordu. Besbelli duygusal etki için.
Resmî dil politikaları akademik çalışmaları da mutlak bir baskı altında tuttuğundan, ülkenin çokdilli gerçekliği ve dilbilimdeki gelişmeler onyıllar boyu görmezden bilmezden gelindi. Dilbilim şu son çeyrek yüzyılda yüksek öğrenime dahil edildiğinde de soyut bir disiplin olarak sunuldu; bizim buraların gerçekliğini aydınlatması -hafazanallah- akıllardan bile geçirilmemeliydi.
Küreselleşmenin hızlanması sonucunda İngilizcenin basıncıyla kendine bir meşruiyet zemini bulmuş gibi hamaset de doz artırdı, giderek Kemal Varol'un şiir eleştirilerini sarakaya aldığı "yazı"sını andıran bir tür klişeyazı oluştu.
1990'lı ve 2000'li yıllarda bu tür köşe yazılarıyla tıpa tıp aynı içerikte konuşmaların yapıldığı kampanyalar, paneller, programlar, ayin misali toplantılar düzenlendi. Türkçenin bozulduğuna, kirletildiğine, elden gitmekte olduğuna ilişkin sloganları habire yineleyen bu metinlerde, en yaygın Türkçe sorunlarını da, en ilksel bilimsel hataları da görmek mümkündü. O yıllarda ve daha sonra arada bir bu tür yazıların ne olup ne olmadığını yazmışımdır, kitaplarımdan okunabilir.
Ayinler ve ayinsi köşe yazıları bazen azalıp bazen artarak bugün de devam ediyor. Bu durumun "yanlış bilinç"ler cenneti ülkemizdeki merak etmeyiş, düşünmeyiş, öğrenmeyiş diye özetlenebilecek o çok yerleşik ezberciliğin bir sonucu olduğu fikrine varalı uzun zaman olduysa da, bunun bazı kesimlerde bilinçli bir politikanın bileşeni olduğu fikrine ulaşalı çok olmadı sevgili Basil Berstein.
26 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesindeki "Dil kirleniyorsa" başlıklı yazı[1] beni önce klişelik düzeyiyle şaşırttı. Onyıllardır marş söylercesine yinelenen o yazılardan biri olmaktan başka, yazarın yalnızca iki hafta önceki (12 Ağustos tarihli) yazısında alıntıladığı, aslında çok bilinen bir Atatürk sözünü de herhangi bir açıklama eklemeksizin bir kez daha yinelemesi bardağı taşıran damla gibiydi. O paragrafı çoğu okur hatırlayacaktır:
"Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin."
Uluslaşma çabasının tam ortalarında sarfedilmiş bu söz de tıpkı yazının geriye kalan kısmı gibi herhangi bir güncelleyici fikir ya da bakış açısıyla geliştirilmemiş ve ilk formüllere takılıp kalarak adeta düşünmekten korkan yazılardan birine daha malzeme olmuş. Yazar, neredeyse otuz yıldır davul çalınmasına rağmen ülkemizde Kürtçe gibi milyonlarca yurttaşımızın anadili olan ikinci bir dilin daha yaşadığını ve bu toplumsal gerçekliğin etrafındaki gerilimlerin yakıcı düzeylere ulaştığını hiç duymamış sanki. Belki de duymuş ama, baskıcı politikaya tutamak olmaktan başka bir fikir üretebilecek durumda değil, tıpkı çok sayın Altılı Masa mensupları gibi.
Belli ki bu ezberler, iktidardaki ve muhalefetteki siyasi partilerin çoğu tarafından temsil edilen tekçi ve çoğunlukçu, yani antidemokratik dil politikasına tutunmaya devam edebilmek için böyle tekrar ve tekrar yazılıyor. Bir tutamağı temsil eden yazılar bunlar, dondurulmuş bir zihnin ürünü. "Dilimiz" derken Türkçe üzerinden kurulan bu mutlak tekdilciliği başka türlü açıklamak mümkün görünmüyor.
Yazıda "dilimizin yabancılaşma, kirlenme, yoksullaşma baskısıyla karşı karşıya olması" denirken kastedilen, Türkçeye İngilizceden gelen sözcüklerin artması mıdır? Eğer böyleyse, bunu "Türkçeye gönül vermekle (ya da bir başka klişeyle, "Türkçe sevdalısı olmak"la) önleyebilir miyiz? İngilizceleşme küresel ve çokboyutlu bir dil olgusu iken böylesine sığ ezberlerle yazı döşenmek günümüzde ilköğretim için bile kabul edilebilecek bir yordam olamaz.
"Dilimizin sorunlarının kaynağı, yeni dünya düzeninde İngilizce sözcüklerin, terimlerin yarattığı kuşatmayla Türk-İslam sentezinin ideolojik yaklaşımlarının hortlattığı Osmanlıca sevdasıdır" diye devam ediyor yazı. İkinci bir cümleniz var mı, diye sormak geliyor insanın içinden: Kuşatmayı nasıl yarmayı, sorunu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz? Belki de bilincinde bile olmaksızın asıl yöneliminiz sorunu çözmek değil, gizlemek ve siyasetçilere tutamak tedarik etmektir.
Fransızcacı eskiler "snobe etmek" derlerdi, şimdiki gençler "ghostlamak" diyor, İngilizceden geldi. Seçimler boyunca dışlanan, görmezden gelinen, yok sayılan Kürt siyasetine, onun dil boyutuna bir karşı ağırlık olarak klişelerden medet ummak, sonra da anadili Kürtçe olan yurttaşlardan "istemem yan cebime koy" havalarında oy beklemek... Bu politikanın herkesçe bilinen bir adı da "üç maymunları oynamak"tır. Anadillerimiz hepimizi ve en çok da çocukları ilgilendiriyor. Biraz cesaret lütfen. Rıza Türmen'in dediği gibi, "gerçeği söyleme cesareti".[2]
[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/oner-yagci/dil-kirleniyorsa-2112600?utm_source=Anasayfa&utm_medium=Yazarlar
[2]https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/adli-yil-acilis-toreni-ve-gercegi-soyleme-cesareti,41396
Necmiye Alpay kimdir?
Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.
1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.
2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi.
Kitapları
- Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)
- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)
- Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)
- Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)
- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)
Çevirileri
- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.
- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)
- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)
- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)
- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)
- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)
- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)
- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
|