Geçen yıl bu vakitler bu sütunlarda Kürt sorununu kastederek “Nereden bakıyorsunuz?” diye yazmıştım. https://t24.com.tr/yazarlar/necmiye-alpay/nereden-bakiyorsunuz,41239 Şimdi Kürt sorunu 2015’ten bu yana ilk kez olmak üzere bütün kargaşası, cennet ve cehennem vaatleriyle yeniden gündemde, “nereden bakıyorsunuz” sorusu yine geçerli.
Güç odaklarının seçim mitinglerine benzeyen konuşmalar yapmaları ile müdahalelerin zamanlamasından anlaşılıyor ki devasa sorunlar yine araçsallaştırılmaktadır. Ve bu manevralarda ağızlardan çıkan sözlere katıştırılan klişelere büyük pay düşüyor.
Klişeler iflas etmiş mağazalardaki içi boş kutular gibi raflarda durduklarından, göstermelik kullanımlara açıktır. Her konunun kendi hazır klişeleri vardır ayrıca. Bu yazıda barış/çözüm alanında yaygın olanlardan bazılarına dikkat çekmeye çalışacağım.
“Kürt sorunu yoktur”
Nereden bakıyorsunuz diye sormayı en çok hak eden klişe herhalde budur. Yedi yaşına geldiği için okula gönderilmiş bir çocuğun sabahtan akşama kadar hiç bilmediği bir dilde her söyleneni anlaması bekleniyor ve çocuk anlamadığında kendini doğallıkla dışlanmış hissediyorsa, Kürt sorunu oracıkta –tekrar- başlamış demektir. Bizim ülkemizde onyıllarca yüzbinlerce çocuk bunu yaşadı.
Bazı yurttaşlarımızın anadillerinin Türkçe olmadığı, ülkemizde farklı anadillerinin ve kültürlerin var olduğu gerçeği tüm okullarda dikkate alınmıyor ve tüm çocuklara uygun bir dille anlatılmıyorsa, Kürt sorunu her seferinde yeniden başlıyor demektir. Resmî azınlıkların kendi anadillerinde eğitim gördüğü ilk ve orta öğrenim kurumları varken, Müslüman=Türk formülüne tabi tutulan Kürtlerin ve kültürlerinin yekten yok sayıldığı yerde sorun zaten çoktan başlamış demektir. “Yoktur” diyenler ya özel bir kışkırtma politikası güdüyor ya da devekuşu zihniyetiyle hareket ediyorlardır.
“Başbakan olan, bakan olan Kürt kökenli yurttaşlarımız eşit yurttaş değil mi?”
Bu soruyu soranların kendileri de gayet iyi bilirler ki Kürt olup da bakan, başbakan, hatta cumhurbaşkanı olan yurttaşlarımız o mevkilere özgül koşullarda, Kürt olmaktan çıkarak gelmişlerdir. Eşit yurttaş ise, kökenini ve anadilini yok saymak zorunda bırakılmayan yurttaş demektir.
“Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır”
Zora dayalı asimilasyon, terörün bir türüdür; devlet terörünün bir türü ve ağır bir uygulama alanı. Türk cenahından bunu en iyi bilenler, devlet görevlileridir, özellikle de eğitim, öğretim, sağlık ve güvenlik emekçileri. Çünkü tepeden inme, zora dayalı politikalar, onların görevlerinde tam bir başarı elde etmelerinin önündeki en büyük engel olagelmiştir.
“Terörle masaya oturulmaz”
En son 25 Ekim günü Fatih Erbakan’da rastladığım bu klişe en az iki problem barındırıyor.
“Terör” sözcüğü kaytarmacı ve demagog devletlerin her zaman ve birbirlerinden farklı olarak kullandıkları baş klişelerden biri. Kimin neye “terör”, kime “terörist” diyeceği hiç belli olmuyor. Oysa bu konuda son derece yeterli en az bir yazı var ve bu yazı herkesin erişimine açık: Rıza Türmen hocamızın “Terör ve hukuk” başlıklı yazısı.
Rıza hocanın bu yazısına başvuran kim bilir kaç yazı yazmışımdır ama, bir öncekine işaret etmekle yetineyim.
“Terörle masaya oturulmaz” klişesi herhalde silah tekellerinin en hoşlandığı kalıplardan biridir. Masaya oturmayın! Çözüm de neymiş! Savaşmaya devam! Pardon, savaş mı var ki barış olsun! Savunmalarınız, yani eylem, harekât ya da operasyonlarınız için biz herkese istediği araçları tedarik ederiz! Pardon satarız! Hatta istemezsek satmayız! Lojistik! Levazımat!
“40 binden fazla şehit”
Murat Ağırel 26.10.2024 tarihli Cumhuriyet’teki yazısında “40 binden fazla şehit” diyordu. Klişeleşen bilgilerden biri de bu. Sayının içeriğine dikkat ediliyor mu bilmiyorum. Biz zamanlar yazmıştım, bu toplam sayının ifade ettiği kayıplardan bazıları için “şehitler ölmez!” diye slogan atılıyor, bazıları için ise “şehit namırın!” diye.
Belki de tüm kayıplarımızın tek sayıda toplanması, klişeden öte bir anlam, gizli bir barış özlemi de içeriyordur, böyle bir potansiyeli vardır. Ancak, gerçekleşmiş midir bu potansiyel, hiç emin değilim... Öyle ya da böyle, bir gün gerçekleşmesi için çaba göstermek, tüm savaş karşıtları için tek yoldur.
O bilinç uğrağına yaklaşmak, “Kürt sorunu”nu daha yakından görebilmek için, sayının dökümüne göz atmak yararlı olabilir. Güvenilir bir kaynak olarak, gazetecilerin sitesi 140jurnos.com’a bakınız. Göreceğinizi ve anlamlandıracağınızı umuyorum.
Necmiye Alpay kimdir?
Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.
1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.
2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi.
Kitapları
- Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)
- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)
- Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)
- Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)
- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)
Çevirileri
- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.
- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)
- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)
- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)
- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)
- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)
- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)
- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
|