18 Nisan 2024

Devlet vekilleri, Rojava, Jineoloji...

Ben bu satırları yazarken kimsenin tahliye edilmediği, duruşmanın 16 Mayıs’a bırakıldığı haberi geldi. Demek hukuksuzluğa devam...

Çizim: Ercan Altuntaş

Çoktandır her akşam ana akım TV kanallarında izlediğimiz güvenlik uzmanları onlardan “proxy” terimiyle söz ediyor. “Vekâlet savaşları” terimi de kullanılıyor. “ABD’nin proksisi, İran’ın proksisi” vb. Söz konusu olan, devlet vekilleri. Belirli devletlerin vekilleri. Savaşlar yasaklanalı, devletler kendileri adına savaştırmak üzere el altından yok Talebani, yok Haşdi Şabi, yok Wagner gibi adlarına aşina olduğumuz çeteleri kurduruyor ya da kurulmuşları denetimlerine alıyorlar sevgili Hobbes. Gerçi bizzat çatışmaya girip bunun adını “savaş” değil “operasyon” ya da “misilleme” koyan devlet sayısı da az değil.

Devlet vekillerinin en korkunçlarından biri Taleban’dan türetildikten sonra Leviathan haline gelen IŞİD oldu.

Biz IŞİD’i Gezi günlerinin hemen ardından, 2013 Ağustos ayında kuzey Suriye’deki Rojava bölgesine karşı giriştiği saldırı ve Kobani kuşatmasıyla, ayrıca 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamı gibi açığa çıkmış ve çıkmamış saldırılarıyla biliyoruz. Nijerya’nın Boko Haram’ını hatırlatan kadın düşmanlığıyla da korku salıyordu her yere.  

Rojava, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bir bölgeydi ve IŞİD’in saldırılarına karşı “Rojava Devrimi” diye adlandırılacak sıkı bir direniş gösterdi. Direnişe IŞİD karşısında ihtiyaç duyduğu destek ne yazık ki Türkiye devletinden değil, denize düşen yılana sarılır misali kapı açtıkları, belli ki bu fırsatı kaçırmak da istemeyen ABD devletinden geldi. Türkiye’den destek ve dayanışma ise devlete çağrılarda bulunan halk kitlelerinden, açıklama ve gösteriler biçiminde geldi. Devlet bu gösterileri bastırmayı seçerek çoğu kez olduğu gibi orantısız ölçülerde güç kullandı ve yeni can kayıpları oldu...

Ve gösteri çağrısında bulunmanın adının “ölüme sebebiyet vermek” olarak konulduğu bir dava açıldı. Bu davada HDP yöneticileri yıllardır mahpus. Haklarında ağırlaştırılmış müebbet istenen HDP yöneticileri dahil yüz küsur sanık var.

Karar duruşmasının 17 Nisan Çarşamba günü görüleceği duyurulmuştu. Büyük olasılıkla, benzer davalarda hep yaptıkları gibi hukuken tahliye süresi çoktan dolmuş olanlardan bir iki kişiyi tahliye edip diğerlerini alıkoymaya devam ederler diyordum kendi kendime. Ben bu satırları yazarken kimsenin tahliye edilmediği, duruşmanın 16 Mayıs’a bırakıldığı haberi geldi. Demek hukuksuzluğa devam.

Rojava’ya saldırıp Kobani’yi kuşatmış olan IŞİD’in Boko Haram’ı aratmayan kadın düşmanlığı Kürtlerde tam ters bir etki yaparak kadınların her alanda açıkça görülen yükselişine ivme kazandırdığından eminim. Zaten “Rojava Devrimi”nden, “kadın devrimi” olarak söz ediliyor.

Jineolojî dergisinin 30. sayısının dosya konusu “Rojava.”

Türkçe olarak 2016 ilkbaharından bu yana çıkan bir dergi bu. Yalnızca adı Kürtçe. “Jineolojî”, geniş anlamıyla “kadın bilimi” demek oluyor. Adının altında, “bilim kuram dergisi” yazılı. Dergide çeşitli kesimlerden kadınların yazıları, emekleri ve destekleri var. İlk beş sayısı internette de erişime açılmış.

İlk kez karşılaşanlar “jineoloji” sözcüğünü daha tanıdık olan “jinekoloji” ile karıştırabiliyor; ne de olsa “K” dışında aynı seslerden oluşan iki sözcük söz konusu. Google da “jineolojî” diye sorduğunuzda her zamanki kuşkuculuğuyla “jinekoloji mi demek istediniz?” diye soruyor. Olmadı, “jenealoji”yi (soybilim) öneriyor.

Aynı dil ailesinden gelen sözcükler bunlar. Kürtçe ve Fransızca, Hint-Avrupa familyasından akraba diller. “Jin” Kürtçede, “-gyne-“ de Fransızcada “kadın” anlamına geliyor. “Jineolojî” türevi Fransızcada (gynéologie olarak) 1826 yılı civarında kullanılmış, ondan sonra yerini giderek daha dar kapsamlı, tıp biliminin kadın organizmasıyla ilgili dalını gösteren, bugün bildiğimiz “jinekoloji (gynécologie)” terimine bırakmış. Kürtçede ise özgürlük hareketiyle birlikte yükselen kadın hareketinin yarattığı kendine özgü bir kavram olarak dikkat çekiyor. Kadının var oluşunu her yönüyle incelemeyi iş edinen bir disiplin halinde, bilimler diyarında kendine yer açıyor.

“Jineolojî” terimindeki “-bilim” bileşeni dahil, bu başlık altında yazılıp çizilenlerin belirli bir bölümü bana biraz reel Marksizmin 1990’lara kadar gelen “bilimsel sosyalizm” terimi etrafındaki söylemlerini hatırlatsa da, kesintisiz bir oluş ve bozuluş içindeki mücadelenin bütün canlılığını içermekten uzak değil. Feminizmle olan eleştirel ilişkisi üzerine de hatırı sayılır düşünsel mesailer harcandığı anlaşılıyor.  

Son bir not olarak derginin kapaklarına değinmeliyim.

Bütün sayıları edinemediğim için hepsini bilemiyorum ama kapaklarda yapıtları bulunan iki önemli ressamın, Zehra Doğan ile Jiyan Erdinç’in adını özellikle anmalıyım. Zehra Doğan’ı herkes gibi ben de basından biliyorum. Beşinci ve altıncı sayıların kapaklarında yapıtı yer alan Jiyan Erdinç’i ise, Bakırköy Kadın Cezaevi’nde kişisel olarak da tanımış olmayı bir şans ve onur sayarım. Çoktan salıverilmiş olması gereken, yaralı olarak otuz yıla yakın bir süredir mahpus yatan Jiyan Erdinç’in adı, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin ve Gergerlioğlu’nun hasta tutuklular listesinde yer alıyor ve yıllardır her eylemde anılıyor. Bacağındaki ağır protezli yaralar yüzünden bir tür Frida Kahlo gibi kesintisiz fiziksel acılar çekerek yatıyor cezaevinde Jîyan.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tabelalar, yeniden

Şu son günlerde o eski ulusal kaygılar “Arapça tabelalar” biçimini almış olarak yeniden ortalığa döküldü

Aksiyon almak, insanlara dokunmak, fokus olmak, satın almak...

Sözcüğü sözcüğüne çeviri, zaman zaman dikkat çekmekten kendimi alamadığım üzere, başka dillerden sözcük ya da terim alınırken kullanıldığı görülen başlıca üç yordamdan biri. Aşağıda İngilizceden bu yolla buyur edilen az çok yeni birkaç sözcük ve sözceye değiniyorum. Her zamanki gibi, geleceğin dil tarihçilerinin dikkatine!

Kayyum rektör, kayyum seçmen, peki ya seçim kurulu?

Biz halk olarak entrikacılar karşısında büyük tecrübeler kazandık. En büyük tecrübemiz, "ittifak" fikri oldu. Nereden nereye! 20. yüzyılı düşünüyorum da, "cephe"den "birlik"e, oradan "ittifak"a...