22 Şubat 2024

Cinsiyetçi saldırılar

Cinsiyetçilik kölelik zamanlarından kalma bir zihniyetin yansıması. Medeni Kanun ve İstanbul Sözleşmesi gibi müstahkem mevkilerimize yapılan saldırılar ise bizlerin reşit ve eşit yurttaşlar olmamıza tahammül edemeyenlerin işi

Kadın hakları yeni tehditler alıyor. Siyasi iktidarın Medeni Kanun'la kazanılmış haklarımızı geriletme girişimleri devam ediyor. Öyle anlaşılıyor ki "ailenin korunması", "boşanma davalarının hızlandırılması" gibi bahaneler öne sürülerek getirilmek istenen yeni hükümlerle kadınların edinilmiş hakları budanmak istenmektedir. 

Kısaca EŞİK diye andığımız Eşitlik İçin Kadın Platformu kendi internet sitesinde bu tür girişimlerin gerçekte ne anlama geldiğini hukukçu olmayanlara bir güzel anlatıyor ve hepimizi birlikte karşı durmaya çağırıyor

Çağrıyı okurken zihnimde "müstahkem mevki" terimi canlandı. İçimiz dışımız savaş olunca ister istemez böyle askerlikle ilgili çağrışımlar da boy gösteriyor. Ne de olsa "savaş politikanın yoğunlaşmış biçimidir" sözünde bir gerçeklik payı var. Haberlere bakılırsa, cumhuriyet devriminin bir kazanımı olarak 1926'da kabul edilen Medeni Kanun'la ve bu kanunun 1 Ocak 2002'de yenilenmesiyle kazanılmış olan haklarımız, yani mevcut "müstahkem mevki"miz saldırı altındadır.

Cumhuriyet devrimi, öğretmenlik, hekimlik, yargıçlık ve benzeri modern meslekleri kadınlara açarak cinsiyetçi düzende esaslı bir gedik açmıştı. Kadınların da tıpkı erkekler gibi birer "yurttaş" olarak bu konumun getirdiği haklardan ve anne olmanın gerektirdiği pozitif ayrımcılık haklarından yararlanmaya başlaması cumhuriyetle birlikte mümkün oldu. Kadınlar Osmanlı döneminde ilk adımları başlamış olan bir mücadele içinde, kölelik rejiminin bir tür yansıması denebilecek kadim konumundan adım adım kurtuluyordu.

2011 yılında kabul edilip 2014'te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi de cinsiyetçiliğe karşı mücadelede katedilmiş önemli bir mesafe, "müstahkem mevki"mize yaşamsal bir takviyeydi. Bir hamlede geri aldılar.

Günümüzün modern evrensel kültürü bu tür saldırılara "cinsiyetçi saldırılar" diyor.

Siz öldürülmüş olmasanız eminim "cinsiyetçilik" kavramını hemen öğrenip karşı çıkmaya hepimizden önce başlardınız sevgili hocamız, medeni hukuk profesörü Muammer Aksoy. Kıyı yağması, petrol yağması gibi alanlarda kıyasıya bir hukuk mücadelesinin aktivisti olduğunuz için öldürmediler mi zaten sizi? Şimdiki korkunç altın madeni skandalları da, Medeni Kanun'a yönelik saldırılarla birlikte, sizin yurttaşlık bilincinizi ve ödün vermez mücadelenizi çağırıyor.

Hak mücadelesinden pek haberdar olmayan kimseler "cinsiyetçi" sıfatını yanlış anlayabiliyor, cinsellik düşkünü gibilerden. Oysa tam tamına "cins ayrımcısı" demek oluyor bu sıfat.

Daha açık söylersek cinsiyetçilik, erkeklerin üstünlüğüne dayalı, hanım-efendiler dahil kadını erkeğe bağımlı sayan zihniyetin adıdır. Sömürüye dayalı sistemde kadınları çifte sömürü bağıyla bağlayan zihniyettir bu. Ne yazık ki tıpkı işçilerin önemli bir bölümünün sömürüyü destekleyen siyasi partilerden yana olabilmesi gibi, biz kadınlar da cinsiyetçiliğin çeşitli biçimlerini içselleştirmiş olabiliyoruz. Yine de bu ideolojinin mağdurları olarak konuya erkeklerden daha kolay uyanabildiğimiz bir gerçek. Erkekler ne de olsa hem sahiplik konumunda olmanın imtiyazlarından kolay vazgeçemiyor, hem de "erkeklik" denen şeyi kadını eşit ve reşit saymamak şeklinde anladıkları ölçüde, "erkeklik yitimi" gibi yorumlanacağını zannettikleri eşitlik fikrinden ölesiye korkuyorlar. Ölesiye ve bazen öldüresiye. Birbirlerini bu yönde kışkırtıyorlar.

"Türk Medeni Kanunu ile kadınlara hangi haklar verilmiştir?" 

Google'da Medeni Kanun konusunda arama yapınca ulaşılan sorulardan biri böyle. Sorunun kendisinin bile cinsiyetçilik içerdiğine dikkat çekmek için alıntılıyorum. Soruda hakların "verilmesi"nden söz ediyor. Hak vermek, birini haklı bulmak anlamına gelen bir deyimdir ama, burada kastedilen o değil tabii. Soruyu cinsiyetçilikten arındırmak için şöyle bir olanağımız var:

"Türk Medeni Kanunu ile kadınlara hangi haklar tanınmıştır?" Böyle deyince, kitlesel eylemlerde atılan "Hak verilmez alınır!" sloganı yerini bulmuş olur. Slogansız söylersek, hak verilmez, tanınır.

Aynı anlama gelmek üzere, daha geniş bağlamlarda birinin haklı olduğunu açıkça dile getirmek gerektiğinde, "hakkın teslim edilmesi" fiilini kullanırız.

Hakkını vermek fiili, soyut haklardan çok, ücret ya da emtia gibi somut haklar için geçerli olabilir ancak. Somut hakların hem "tanınması" söz konusu olabilir, hem de "verilmesi".

Kadın-erkek eşitliği de esas olarak bir hak ve değer (=insanlık) eşitliği değil midir?

Cinsiyetçilik kölelik zamanlarından kalma bir zihniyetin yansıması. Medeni Kanun ve İstanbul Sözleşmesi gibi müstahkem mevkilerimize yapılan saldırılar ise bizlerin reşit ve eşit yurttaşlar olmamıza tahammül edemeyenlerin işi. Bizzat kendi varlıklarını değerli kılmanın daha insani yollarını aramaktan ya da bulamamaktan korkanların işi demek gerekiyor belki de.

Yazıyı Serpil Sancar'ın konuyla ilgili yepyeni bir çalışmasının kitaplaştığını duyurarak bitireyim: Siyasetin Cinsiyeti: Cinsiyetçiliğe Karşı Kadın Hakları Siyaseti, Metis Yay., Ocak 2014. 

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)


- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)


- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)


- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)
- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)


- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)


- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)


- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmiş Emek ve Özgürlük Bayramımız

Marifet mi yani bu kadar yurttaşa bu kadar eziyet etmek? Marifet mi gazla, plastik mermiyle, ters kelepçeyle yasak üstüne yasak uygulamak? İşaret parmağınızı havaya dikip kanunda yeri olmayan yasaklar bildirdiniz. Niye? Gücünüzü göstermeye mi ihtiyacınız var?

Tabelalar, yeniden

Şu son günlerde o eski ulusal kaygılar “Arapça tabelalar” biçimini almış olarak yeniden ortalığa döküldü

Devlet vekilleri, Rojava, Jineoloji...

Ben bu satırları yazarken kimsenin tahliye edilmediği, duruşmanın 16 Mayıs’a bırakıldığı haberi geldi. Demek hukuksuzluğa devam...