20 Haziran 2024

Chomsky ve Lacan

Chomsky Lacan’ın herkesle dalga geçen bir kendini beğenmiş olduğu fikrine -bir kez daha- kapılıyor ve düpedüz gayriciddi buluyor onu

Jacques Lacan ve Noam Chomsky

Gözlerime inanamamıştım Chomsky’nin Lacan’a “şarlatan” dediğini okuduğumda. Şok!

Demişti gerçekten. Sonraki yıllarda bu bilgi hep zihnimin bir kenarında durdu. İkisi de öyle hafife alınacak kimselerden değildi ne de olsa. Chomsky’yi tarife ne hacet, Lacan ise Fransa’nın ve dünyanın en tanınmış psikiyatrist ve psikanalistlerinden biri. Ruhbilime bakışta çığır açmış, feminist düşüncenin yollarını döşemiş bir yazar. Ve “olay” sırasında her ikisi hakkında da bugün geçerli olan “imaj” o zaman çoktan oluşmuş durumda...

O söz üzerine okurların her ikisine yönelik dikkatinde ek bir keskinleşme de olmuş. Aslında, dikkat keskinleşmesinden öte, “olay” hakkında bütün bir kitap -hatta belki birkaç kitap- bile yazılmış. Yığınla da yazı ve değini.

 “Şarlatan Lacan (Lacan the Charlatan)” adlı 2020 tarihli, Peter D. Mathews imzalı kitap, bir yayınevinin Lacan dizisinden çıkmış. Belki biraz da Mathews’ın Avrupa adlı kaynayan kazandan uzak bir diyardan –Avustralyalı- olması sayesinde derli toplu bilgiler ve çözümlemeler içeriyor. Chomsky’nin neden öyle dediğine ilişkin, herhalde güvenilir bilgi ve açıklamaları da oradan okuyabiliyoruz.

Öyle görünüyor ki Lacan okurları zaten oldu olası hayranlar ve muhalifler olmak üzere mutlak bir çizgiyle ikiye ayrılmıştır. Kararsızlık şampiyonları da vardır elbette ama, burada önem taşıyanlar özellikle meslekten olanlar. Başka bir deyişle iş Chomsky’ye gelinceye kadar psikanalizciler kendi aralarında çoktan bölünmüş durumdalar.

Bu yazıdaki ağırlıklı konumuz Chomsky. 18 Haziran Salı günü öldüğü haberi yayıldığında onunla ilgili olarak zihnimde beliren ilk bilginin Lacan için dedikleri olması kendi gözüme önemli gözüktü. Ölüm haberi eşi tarafından yalanlanınca, bu yazının alışılmış anma içeriğinden biraz da olsa kurtulması hem acı hem de iyi geldi. Bir tarafta da ikisini bir arada düşünmenin çekiciliği var.

İkisi ilk kez 1975 yılında Massachusetts Ünivesitesi’nde bir araya geliyorlar. Bir Shakespeare sahnesi kadar etkileyici. Chomsky “düşünce”den söz ediyor bir ara. Lacan ise, “hep beynimizle düşündüğümüzü düşünürüz” diyor, “ben ayağımla düşünürüm.” Kıyamet de orada kopuyor. Chomsky Lacan’ın herkesle dalga geçen bir kendini beğenmiş olduğu fikrine -bir kez daha- kapılıyor ve düpedüz gayriciddi buluyor onu.

Lacan’ı anlaşılmaz bulan, hiçe sayan, hatta şarlatan yerine koyan daha önce de çok olmuş. Ancak Chomsky’nin onun hakkında “Eğlendirici ve bütünüyle bilinçli bir şarlatan (amusing and perfectly self- conscious charlatan)" demiş olması başlı başına olay.

Diller arası bir tuhaflık var bu olayda. Lacan Fransızdır ve gündelik Fransızcada bir dili “ayak gibi konuşmak (parler comme un pied)” diye bir deyim vardır, o dili berbat konuşmak anlamında. Bu deyimi Fransızca öğrenmeye ilk başladığım zamanlar öğrenmiştim ve çok da işime yaramıştı. Lacan’ın o konuşmada bu deyime göndermede bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Acaba nasıl olmuştu da Lacan’ın kendisi ya da başka biri Chomsky’nin dikkatini metafora çekmemişti? Birbirlerini hiçe saymak için istemeden de olsa (ah bilinçdışı) fırsat mı kollamışlardı, yoksa Chomsky deyimi biliyordu ama, orada kullanılmasını toplantının ciddiyetiyle gerçekten bağdaştıramamış mıydı?

Lacan 1901’de doğmuş ve 1981’de ölmüş, demek zor zamanlardan da geçmiş. Anlaşılmak için en küçük bir çaba göstermemesiyle ünlü. Chomsky ise, yapısalcılığa karşı çıkarken dahil, her zaman netlik peşinde. Ama dilbilim alanında söz aldığı zamanlar anlaşılması hiç kolay değil; bütünüyle kendine özgü terimlerle kendi kuramına özgü bir söylem kurmuş çünkü...

Karşılaşmalarının üzerinden epey zaman geçtikten sonra, 2012 yılındaki bir röportajında şöyle diyor Chomsky hâlâ:

 “Samimi söylüyorum, Lacan’ın tam bir şarlatan olduğunu düşündüm. Paris entelektüellerinin çoğu gibi o da televizyon kameraları karşısında poz vermekteydi, o kadar. Bunun neden etki uyandırdığı konusunda en küçük bir fikrim yok.”

Yazılar, kitaplar ve yıllar boyunca didiklenmiş bir ilişkiden söz ediyoruz. Ayrı dillerden konuşmanın yolunu arayıp bulmuşlar gibi...

Burada kesip Mine Gencel Bek’in Chomsky’le yaptığı, ABD ve ırkçılık konulu geniş zamanlı bir söyleşiyle bitireyim yazıyı.

İngilizce tam metni: http://asterixjournal.com/interview-noam-chomsky-racism-us-europeby-mine-gencel-bek/

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

Yazarın Diğer Yazıları

Savaşın neresindeyiz?

Savaşın önce gerçekleri öldürdüğü ne kadar doğru olursa olsun, sansürleri aşan hakikatler her zaman var oluyor. Ve işlerinden atılma pahasına hakikatlere yaklaşma cesaretini gösteren barışçılar, her zaman

Bir olay, birkaç sınav

12 Eylül yönetiminin mezalimiyle yollarını döşemiş olduğu Kürt özgürlük hareketi, ‘ülkede bir altkimlik olarak Kürtlükten vazgeçemeyiz, Türklük ancak belirli koşullarda üstkimlik olarak düşünülebilir’ diye bir tavır geliştirir ve bu tavır bir yüzleşme ve yenilenme müzakeresine vesile kılınır...

Çokkültürlülüğün çıkışsızlığı

Çokkültürlülük elle tutulur bir gerçek, çokkültürcülük ise, içeriği değişebilen ve kültüralizmden demokrasinin çeşitli biçimlerine kadar çeşitlenen bir öneri, her barışçıl öneride mutlaka payı olacak bir fikirdir. Sönüp gitmesine herhangi bir biçimde göz yummamalıyız

"
"