18 Temmuz 2021

Kafka, ciddiyetin tahakkümü, komiğin büyü bozuculuğu

Komiğin maksadını aşmasını ne demektir? Bir amacın maksadını aşmış olacağını nasıl kararlaştırıyoruz? Bir eylemin amacını nasıl belirliyoruz?

Geçtiğimiz hafta Kütahya'da, şehirlerarası otobüs terminalindeki mobil aşı biriminde görevli sağlık personelinin görüntüleri sosyal medyada viral oldu. Yolcu toplayan çığırtkanlar gibi "Sinovac! Biontech!" diye bağırarak, insanları aşı olmaya davet ediyordu. Bence çok komikti, çok sevimli görünüyordu. Çok yayıldı, çok izlendi. Dolayısıyla aşı olmayı daha çok gündeme getirerek olumlu bir işlev de gördü. Ancak Kütahya İl Sağlık Müdürlüğü bunu komik bulmamış. Büyük resmi görmüş! Tehlikeyi sezmiş! Görevden kaçmayan, kamu vicdanını sızlatan, sağlık mesleğinin ciddiyetini, saygınlığını sarsan girişimlere karşı teyakkuzda olması gereken her yetkilinin yapması gerektiği gibi, bu tehlikeye duyarsız kalmadı. Kalamadı… Personeli hakkında idari soruşturmayı başlattı! Eylemin, maksadını aştığını duyurdu.

Komiğin maksadını aşmasını ne demektir? Bir amacın maksadını aşmış olacağını nasıl kararlaştırıyoruz? Bir eylemin amacını nasıl belirliyoruz? Bütün eylemlerimizin, yaptığımız işlerin tek tek güttüğü amaçları aşan tek bir amaç, hayatın amacı diye bir kavramdan söz edebilir miyiz acaba? Henry Bergson, 1900 yılında yazdığı, dilimize Gülme: Gülüncün Anlamı Üzerine Deneme'de, -maksat- araç ilişkisine bakıyor, sonu gelmez formalite kaygısı, kuralların mekanik biçimde uygulanmasının Aristotelesçi anlamda hayatın amacını unutturmasından ve komiğin bu amacı anımsatma olanağından söz ediyordu:

Güldürünün bir mesleği gülünç hale getirirken bizde uyandırmaya çalıştığı fikir bu değil midir? Güldürülerde avukat, hâkim, hekim sanki sağlık ve adalet pek önemsiz şeylermiş de, esas mesele hekimlerin, avukatların, hâkimlerin var olmasıymış ve bu mesleklerle ilgili formalitelerin hepsine büyük saygı duyulması gerekirmiş gibi konuşturulur. Böylece araç amacın, şekil esasın yerine geçer; bu meslekler halk için değil, halk bu meslekler içindir artık.[1]

Bergson'un esas mesele dediği şey, insanın varolma, yaşama amacıdır. Aristoteles, insanın yaptığı işler, mesleklerden öte, böyle bir işi olduğunu düşünüyordu. Marangozun, ayakkabıcının belli işleri ve yaptıkları vardır da, insanın bir işi yok mudur? Yani doğal olarak işsiz mi? Yoksa,… insanın da bunların (mesleklerin) ötesinde bir işinin olduğu ileri sürülebilir mi? Bu acaba ne olabilir?[2] diyordu. İnsanın işi kavramını merak ediyordu. Bunun eudaimonia dediği, insana özgü, hiçbir maksat için araç olmayan, kendi başına bir maksat anlamında, Bergson'un esas mesele dediği bir tür mutluluk olduğundan söz ediyordu.

20. yüzyılda, özellikle Kafka'da bürokrasinin, Aristoteles'in insanın yaşamasının anlamı, Bergson'un esas mesele dedikleri amacı unutturarak, mutluluğumuz, rahatlığımız için bir araç değil de, kendi başına bir amaç olarak betimlendiğini görüyoruz. Bir tür otonomi kazanmıştır. Artık paramızla bize hizmet etsin diye kurduğumuz bir sistem değildir. Kafka'da, bürokrasi bizim için değilmiş, sanki biz bürokrasi içinmişiz gibidir. Kafkaesk anlatıda, bizim vergilerimizle maaş alan memurların, siyasilerin 50 araçlık konvoylarla bizi durdurup işlerine gidişlerini, bizim için çalışan, bunun için para alan yöneticilerin karşılarında ceketlerimizi iliklememizi bekleyişlerini yadırgamayız. Öyle ciddidirler ki bu önemli kişiler, yapmamızı bekledikleri işleri yapmamayı düşünemeyiz. Ciddiyetleri, bu işlerin insanın işi için bir araç olduğunu unutturur bize…

Kafka'nın Dava'sında Joseph K. evinde pijamalarla otururken, böyle ciddi kişiler gelip onu suçlarlar. Komik bir biçimde K.'nın kahvaltısını yerler. Ortada bir belge, bir mahkeme kararı yoktur. Aslında bir suç da yoktur. Komik olan şudur ki, olması gerekmez… Kafka'nın, kafesin biri bir kuş aramaya çıktı deyişindeki gibi, iktidarın biçimsel işleyişi, yani bürokrasi, sizin için bir ceza ve buna uygun bir suç yaratabilir. Kafka, K'nın durumunun komikliğini, kötü bir şakadan ibaretti. Öyle olabilirdi elbette; belki de tek yapması gereken, kahkahayı basıp gözcülerinin de aynısını yapmasını sağlamaktı diye anlatıyor. Ama K., bu ciddi kişilerin dediğini yapmamayı düşünemez bir türlü. Daha sonra ev sahibesi yaşlı Bayan Grubach'a sorar olanları. O da, suçu olan bir hırsızın tutuklanmasının ciddi bir şey olduğunu, K.'nın tutuklanmasındaysa, -zaten tutuklu gibi de değildir, serbesttir- pek ciddiye alınacak bir şey olmadığını söyler. Bu, anlayamadığım, bilgelerin anlayabileceği bir şey gibi geliyor bana, ama anlaşılacak da bir şey yok zaten der.

Biz de, K. gibi, anlayamadığımız durumlarda yetkililerin bir bildiği olması gerektiğini varsayar, suçu kabulleniriz. Aslında onların ciddiyeti ve yaptırımları, bizim izin verdiğimiz bir şeydir. Belki de şöyle bir durup gülsek, komiğin büyü bozucu hafifliğiyle anlamsız formalitenin ciddiyeti aşabilsek, bürokrasinin aslında bizim mutluluğumuz, refahımız, gülmemiz için bir araç olduğunu hayal etsek… Bürokrasinin yürütücülerinin, ancak bu amaca hizmet ediyorsa anlamlı olabileceklerini, bu amacı aşmalarının komik olduğunu anımsasak… 


[1] Bergson, H. Gülme, Gülüncün Anlamı Üzerine Deneme, çeviren, Devrim Çetinkasap, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2014, 44.

[2] Aristoteles, Nikomakhos'a Etik, çev. Saffet Babür, Ankara: BilgeSu Yayıncılık. 2007, 1097b 29-1098a 5.

Yazarın Diğer Yazıları

İktidar, hayvan haklarını iyileştirmemeli!

Eğer iktidar, adil, etik, ötekine saygı duyan işlevleriyle anlam kazanamaz, bu bağlamda anlaşılmazsa, hayvan hakları beklenen olumlu etkiyi yapmayacaktır. Varsayılan neden-sonuç ilişkisi, tam aksine sonuçlanacaktır

Aylaklık ve hiçbir yere yürüyüş

Bazen hiçbir şey yapmayış, politik işleyişin dayandığı bu varsayımı sorgulama vesilesi olabilir. Bu anlamda tuhaf, tedirgin edici bir belirsizliktir aylaklık